20 Aralık 2014 Cumartesi

Bir Ramazan yazısı daha…

Muğla her bakımdan zengin bir yer…

Orman ürünleri. su ürünleri, arı ürünleri, tarım ürünleri, narenciye, zeytin ürünleri yönünden Muğla kadar varsıl bir başka il var mı?

Muğla eğitim kurumları ve eğitilmiş insan kaynakları ile de varsıl.
Muğla’nın delisi de divanesi de çoktur.

Muğla, erenleri evliyaları ile de varsıldır.

Bunca varsıllığın içinde yoksul ararsanız, o da Muğlalıdır!

Eren, evliya denildi mi “cinsiyet” olarak akla hemen erkek gelir.

Oysa kadın erenlerimiz, evliyalarımız da vardır.

Muğla bu yönden de varsıldır.

Bilinen iki kadın erenimiz var: Marmaris’te Sarı Ana, Muğla merkezde Şemsi Ana…

Şemsi Ana, Muğla’ya ilk su getiren “zat” olarak bu mertebeye gelmiştir.
Sarı Ana ile ilgili rivayet çok. Kerametlidir. Kanuni’nin Rodos seferinde, Sarı Ana’nın koca orduyu bir tek ineğinin sütü ile beslediği söylenir.

Sarı Ana’nın “Alevi” olduğunu, 2. Mahmut zamanı’nda türbeden Alevilik ile ilgili emarelerin kaldırıldığı ve türbe yanına bir cami yaptırıldığını savunanlarda var.

Alevi, Bektaşi, Mevlevi, Sufi ne fark eder…

Muğla merkezde Hamursuz Dağı’ndaki Hamursuz Dede Türbesi’nin “açık kilise” olduğunu savunanlar olduğu gibi, Hamursuz Dede’nin “Yahudi” olduğunu öne sürenlerde vardır. Ama ne fark eder ki, hepsi de bizim insanlarımızın dedesi, anası, ereni, evliyası… Bu günlerde hepsi de ziyaretçi akınına uğruyorlar. Umut, “Memedin ekmeği”…

Umutsuz yaşanmıyor. Elbette veren de Allah, alan da… Ama, eren, evliya ziyaretleri insanları rahatlatıp, yüreklerindeki sevgiyi, yaşamlarındaki umudu yeşertiyorsa kime ne zararı olabilir ki…

Yazımın başında “Bunca varsıllığın içinde yoksul ararsanız, o da Muğlalıdır!” dedim.

Muğlalıların “Varsıl Muğla’nın yoksul bekçileri” oldukları hep söylenmiştir. Bu ekonomik anlamda bir söylemdir. Oysa Türk-İslam Kültürünün bütün izlerinin bulunduğu Muğla’da, Muğlalı bunca erenin, evliyanın varlığı içinde “manevi” yönden de yoksuldur!…

Ramazan’dan Ramazan’a ve başımız sıkıştığında aklımıza gelen erenlerimize ne kadar sahip çıkıyoruz? En çok bilinen ve en çok ziyaret ettiğimiz, medet umduğumuz Şahidi Eren’i tanıyor muyuz? Mevlevi olduğunu biliyor muyuz? Adını Şahidi Eren’den alan Şahidi Camii’inin “başka camilerde görülmeyen” orta yerindeki yuvarlak alanın ne işe yaradığını sorguladınız mı?

Turgutreis (Zeybek Sineması) Caddesi’nın sonunda Karakolun karşısındaki caminin adını eskiden emniyetin yerinde olan Kurbanzâde Medresesi’nden aldığını bilmiyor ve caminin avlusundaki türbenin Kurbanzade Türbesi olduğunu biliyor olabilirsiniz; ama Turgutreis Caddesi’ni Recai Güreli Caddesi’ne bağlayan sokakta, Emirbeyazıt Mahallesi’ne adını veren Şeyh Emirbeyazıt Türbesi’nin farkında mısınız?

Muğla Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Namık Açıkgöz’ün, Üç Erenler Türbesi'nin ayağa kaldırılması için bir ağlamadığı kaldı. Elbette orada bir konservasyon yapıldı ama, restorasyon da değil, restriksiyon (yeniden tıpkı yapımı) yapılamaz mı? Bayrami Sufi geleneğinin önemli kişileri arasında bulunan Üç Erenler`in Muğla için önemli bir yere sahip olduğunun altını çizen Açıkgöz “En büyük kayıplarımızdan birisi, burasının kitabesidir. Bir binanın kimliği ve nüfus kağıdı kitabelerdir. Ali Rıza Hakses`in 1941 yılında yazılan ama basılmayan kitabında, binaların kimliği ve kimlerin kaldığı anlatılıyor. Maalesef 1994 yılında buraya geldiğimde o kitabı bulamadım.” diyor. Nasıl kitabeler yapıların nüfus kağıdı ise tarihi yapılar, mezar taşları ve türbeler de bir şehrin nüfus kağıdı değil mi?!!

Size bir soru daha; Muğla’daki evliyaların evliyası Şahidi’den adını alan caminin bir sokak ötesinde Şahidi’nin evinin olduğunu bilen var mı? Ev kaderine terk edilmiş. Muğla Belediyesi, şehrin önemli yapılarını restore edip, Muğla yaşamına kazandırdı. Acaba diyorum o evlerin arasına; Muğla’nın kültürel, sosyal yaşamına Şahidi’nin ve hatta Şemsi Ana’nın evlerini de katmak zor mudur?


Özcan Özgür, Hamle Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder