12 Nisan 2015 Pazar

Muğlamızın geçmişi

Şehrimizin geçmişi ile ilgili internet sitelerinde ve kaynak kitaplarda pek çok dağınık bilgiler gördüm. Sonunda şehrimizin geçmişi ile ilgili tüm verileri bu sayfada toplamaya karar verdim.

Geniş Muğla tarihi

Şehrimizin geçmişi oldukça eskidir ve M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanır. Kronolojik olarak özetlersek:

-M.Ö. 3400: 'Karya' isminin bölgeye M.Ö.3400 yıllarında gelen kavimlere önderlik etmiş 'Kar' isimli bir komutandan kaynaklandığına ilişkin tezler öne sürülmektedir. Bölge çağlar boyunca 'Karya' olarak anılmış ve kuzeyde Söke, Aydın, Nazilli üzerinden başlayıp güneyde Dalaman Çayı'nın denize döküldüğü yerde biten Karya bölgesi, kuzeyinde Lidyalıların, güneyinde Likyalıların ve Anadolu içlerinde de Frigyalıların hüküm sürdüğü bölgelere komşu olmuştur. Karya’nın toplu yerleşim merkezleri Muğla ve Milas’tır.

Bu çağda Karya bölgesi, Ege Denizi’nden gelen Yunan sömürge dalgalarına sahne olur. Birinci sömürge dalgası sonunda Datça üst ve alt Knidoslarla Bodrum yerleşim birimleri oluşur. İkinci sömürge dalgasının yaratmış olduğu bir şehir yoktur. Üçüncü sömürge dalgası sonunda meydana gelen yerleşim merkezleri şunlardır: Dalaman (Daldala), Fethiye (Telmessos, Tlos, Xhantos-Kınık, Patara-Minare, Tlos-Eşen) Stratoneika-Eskihisar, Nakrasa-Karakuyu ve Akassos-Bozüyük.
-M.Ö. 3000: Şehrimizin şimdiki yerine Kargalıların hakim olduğu biliniyor.

-M.Ö. 2500: Bu tarihte şehrimize Luvilerin yerleştiği ifâde edilir.  Fakat bu hususta tarihî kesin deliller henüz ele geçmiş değildir.

-Hitit dönemi: Eldeki bilgiler, bu tarihten sonra şehrimize Hititlerin hâkim olduğunu ve şehrimize Lugga ismini verdiklerini göstermektedir. Hitit İmparatorluğu'nun iç savaş ve iktidar kavgaları ile zayıflayıp yıkılması üzerine bölgeye Frigya Krallığı hâkim oldu.

-Frigya dönemi: Bu döneme ait bilgi yoktur.

-Lidya Krallığı: Frigya Devleti'nin yıkılışı ile bölge Lidya Krallığı'nın eline geçti. Bu dönemde Ege adalarında oturan Dor'lar ve Ion'lar da yöreye göç etmiş, bu bölgenin kıyılarında Dor siteleri kurdular.

-Persler dönemi: Pers Kralı Kiros, M.Ö. 546 yılında Lidya Devleti'ni yıkınca Muğla'yı da işgal etti ve burayı 'satraplar' aracılığıyla yönetti.  Büyük İskender'in ordularıyla gelişinde Muğla bölgesi bir Karya satrapı tarafından yönetilmekte idi.

-Büyük İskender dönemi: MÖ 334 yılında Karya'ya gelen Büyük İskender bölgemize Bodrum-Gümüşlük kapısından girmiştir. Perslerin çekilmesiyle ortaya çıkmış kardeşlerarası bir saltanat kavgasıyla karşılaştı. Kardeşlerden Ada ve ağabeyi ve kocası Hidrieus ile Mausolus ve kızkardeşi ve karısı Artemisia, diğer kardeş olan Piksodaros'un isyanı ile karşı karşıyaydılar ve bu nedenle kuzeye Alinda'ya (Karpuzlu) çekilmişlerdi. Ada Alinda'nın anahtarlarını Büyük İskender'e göndererek kendisini annesi olarak kabul etmesini istedi. İskender de bu isteği kabul ederek Ada'yı Karya satraplığına getirdi. Ancak ertesi yıl İskender'in Likya'ya geçmesiyle Piksodaros ablası satrap Ada'yı öldürerek yerine geçti (M.Ö. 333)İskender'in haznedarı Filotas'ı satraplığa ataması da asayişi sağlamadı ve İskender'in uzaklaşmasıyla bölge Bergama ve Roma egemenliğine kadar (yaklaşık iki yüzyıl) sürecek bir anarşi döneminin içine düştü.

-Bergama Krallığı dönemi: Şehrimiz M.Ö. 189 yılında Bergama krallığının hakimiyetine girmiştir.

M.Ö. 133:  Bu tarihte Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla da Karya, Bizans İmparatorluğu içinde kaldı.

-Anadolu Selçukluları dönemi: Selçuklu döneminde bölgemizin Türk ve İslam cemaatlerine yaylak ve otlak durumuna geldiğini Paul Vittek’in 1944 yılında Türk Tarih Kurumunca basılan, “Garbi Küçük Asya Tarihine Ait Tetkik Kitabı”ndan öğrenmekteyiz. Vittek, bölgede kurulan Menteşe Beyliği’nden çok önce, yöreye Türkmen boylarının yerleştiğini söyler.Henüz sahillere inmemiş olan bu boyların, sahilleri gören yaylalara yoğun şekilde geldiklerini ve bu yaylalarda geniş otlaklara sahip olduklarını kaydeder.



Kütahya’dan Muğla’ya gelen ilk Oğuz boyları şunlardır: Horzum, Yahşibey, Kızılcakeçili, Balyabolu, Alayuntlu, Ekerer, Hamza, Emirali, Bart ve Köyceğiz cemaatleri. Bu cemaatlere “Menteşe Kayıları” denir. Sayı ve dağılım bakımından Konya ve Ankara Kayıları’na oranla daha topludurlar. Beçin merkez olmak üzere, kuzeyde Çine ve Selçuk, güneyde Köyceğiz’e kadar tirler halinde yayılmışlardır. Menteşe Kayıları önceleri Konya Kayıları gibi yarı göçebe yaşarlarken, Kanuni fermanları ve yasalarıyla göçebelikten yerleşik tarım toplumu haline gelmeye başlarlar. Menteşe Kayıları Kütahya göçlerinden ve Karya fethinden önce, Isparta ve Denizli bölgesine yerleşen ve sayıları İbn-i Said’e atfen Ebu’l Feda tarafından 200 bin çadır kaydedilen eski uç Türkmenidirler. Yöremize Moğol istilası sonunda geldikleri kaydedilir. Bunların doğuda kalan boylarına “Türkmen”, kendilerine “Yörük” denir.

Menteşe Kayılarının toplu yerleşimleri şu merkezlerde olmuştur:

Nasuh ve Musa tirleri (Veled-i Mustafa) Beçin,
Mustafa tiri (Veled-i İbrahim) Milas,
Hızır tiri (Veled-i Aydoğdu) Beçin,
Halil tiri Beçin-Acısu,
Demirci İbrahim tiri Eskihisar,
Mustafa tiri (Veled-i Hasan Fakıh) Beçin,
Resul tiri (Veled-i Davut) Beçin,
Mehmet tiri Bozüyük,
Hazma tiri (Veled-i Bayezid) Çine,
İsabalı tiri (Veled-i İvaz) Balat-Çine,
Halil tiri, Mandalyat,
Kara Üveys Zaim tiri, Köyceğiz

Bu cemaatler kolonizatör Türk dervişlerinin emrindedir. Özellikle 14. ve 15. yüzyıllarda bu dervişler, aşiretler arasında çok itibara eriştiler. Bu nedenle göçebe aristokrasisi ile cemaatler de bunların adlarıyla anılır oldular. Muğla’nın bugünkü mahallelerine adlarını veren Emirbeyazıt, Hacı Rüstem, Kara İmam, Şeyh Bedrettin ve Muslihittin gibi.

Göçler

Bölgemize Kütahya dolaylarından gelen ilk İslam-Türk nüfusa, Menteşe Beyliğinin son yıllarında Timur’dan katkılar gelir. 1402 Ankara Savaşı’nda Osmanlı ordusunu yendikten sonra Batı Anadolu ‘ya gelen Timur, kış aylarını Ayasuluk’ta (Selçuk) geçirir. Menteşe dağlık bölgesinin içlerine talan için gönderilen Timur’un çavuşlarından yer yer geri dönmeyenler olur. Bize, bu kaynaşmanın ipuçlarını Türk diyalektoloji araştırmaları vermektedir. Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu, 1960’lı yıllarda Muğla dolaylarında yapmış olduğu dil araştırmalarında Nogayca’dan izler bulmuştur. Nogayca, Moğol dil kökenine dahildir.

Benzer gözlemi Prof. Dr. Rebii Barkın yapmıştır. Afganistan Kabil Üniversitesinde, 1950’li yıllarda öğretim üyesi olarak çalışan Barkın, Türkmence, Nogayca ve Azerice konuşulan coğrafya parçalarını yakından görme ve tanıma olanağı bulmuştur.

Prof. Dr. Rebii Barkın, 1954 yılında Muğla’dan milletvekili adayıdır. Aynı yılın bahar aylarında, Muğla’nın ilk eczacılarından Ethem Serim ile merkeze bağlı Akkaya (Dirgeme) Köyü’ne giderler. Girdikleri kahvede oturanların fizyonomilerinden etkilenen Barkın, kendi kendine mırıldanır: “Ben bunları yakın geçmişte Orta Asya steplerinde bırakmıştım, ne zaman buralara gelmişler?” Sıra konuşmalara gelince Barkın’ın hayreti biraz daha artar, Ethem Serim’e dönerek şunları söyler: “Muğla’da Nogayca’nın varlığı kesin, Timur’un Ayasuluk’ta geçirdiği dönemin hatıraları bunlar.”

Muğla, Karaman Beyliği’nin Osmanlı’ya katılması ile beraber Karaman’dan sürülen Türkmen boylarının da yeni yerleşim bölgelerinden biri durumuna gelir. Bugün Muğla’da “Karaman” adını taşıyan pek çok aile vardır.

Konya’nın Mevlana ailesi, Menteşe’ye özel ilgi duyar. Yeni fethedilen “uçların” Hanefi mezhebi ve Mevlevi itikadı etrafında kümelenmeleri, Mevlana ailesinin egemen politikalarıdır. M.S. 1300’lü yıllarda Mevlana soyundan Arif Çelebi Menteşe’ye gelir. Menteşe Beyi Mesut Bey’in oturduğu Milas’ta uzun süre kalır. Bu süre sonunda Mesut Bey Arif Çelebi’nin müridi olur. Paul Vittek, adı geçen eserinde bu geziden söz ederken şu yorumda bulunur: “Uç’a yapılan bu seyahatlerin sebebini kavramak kolaydır. Bunun manası, büyük mikyasta fütühhatlar ile önem kazanmış olan hükümdar ailelerini Mevlana ailesi için kazanmak…”

Muğla’nın yaşadığı önemli nüfus dalgalanmalarının bir kaynağı da Kaletavas’tır. Özellikle Menteşe mir’i topraklarını Padişah adına yönetmeye başlayan Tavaslıoğullarının hüküm sürdüğü 18. ve 19. yüzyıllarda Muğla Merkeze ve bağlı beldelere yoğun Kaletavas göçleri olmuştur. Abbak Süleyman Ağa, Kahyaoğulları, Sucuzadeler, Kaleliler, Özalpler, Özdemirler, Bekir Erdemler, Gümüşler, Keleşler-Selçukiler Muğla’nın ticari, sosyal ve kültür yapısında etkisi görülen Kaletavaslılardır. Yeni gelen Kaletavaslı ailelerin bir bölümü, bölgemize, Tavaslıoğullarının kaza ayanlıklarını yapmak üzere gönderilmişlerdir. Kaletavaslı Hacı Abbak Ağa’nın etrafına aldığı kalabalık bir cemaat topluluğu ile 18. yüzyılın başlarında Yerkesiği kazasına geldikleri ve bu gelen nüfusun Yerkesiği nüfusunun yarısını oluşturduğu bilinmektedir.



Muğla’yı etkileyen nüfus göçleri Konya göçleridir. Bugün, Muğla Merkez’in yerleşik nüfusunu oluşturan eski ailelerden bazıları “Konyalılar” olarak bilinir. Konyalılar Medresesi, Konyalılar Mezarlığı, “Konyalı Hocalar” lakabı Muğla ve bağlı beldelerin ünlenmiş ailelerini anımsatır.

Muğla folklorunun ve basınının öncüsü Hacı Kadızade Hafız Sabri Bey, Menteşe Kuva-i Milliyesi kurucularından Yerkesikli Ömer Ağa ve Hacı Yahya ile Ahiköy Kuva-i Milliye kurucusu Yatağanlı Fehmi Ağa sülaleleri Konya çıkışlı ailelerdendir.

Muğla’nın I. Dönem (1920-1923) milletvekilleri arasında olan Saadettin Özsan ile Adnan Menderes hükümetlerinin Tekel ve İşletmeler Bakanı olan Nuri Özsan, Konyalı “Müftüler” ailesindendir. Muğla’nın eski belediye başkanı Latif Sepil, Muğla’nın bir başka Konyalı ailesine mensuptur. Muğla’nın eski belediye başkanlarından Haluk Özsoy da Yerkesik beldesine yerleşmiş olan Konyalı ailesinin çocuğudur.

Paris Tıp Fakültesi mezunlarından Dr. Fevzi Koçer’in mensup olduğu “Koyunşeyhler” de Muğla’ya Konya’dan gelen aileler arasındadır.

Merkeze bağlı Yeşilyurt beldesinin bir mahallesine adı verilen Hacı Ali, Konya çıkışlı olup kendine bağlı ailelerle Yeşilyurt’a (Pisi) yerleşen cemaat liderleri arasındadır.

Muğla’nın nüfusunda önemli etkisi ve payı olan Hasan Kadılar ailesi, Fatih Sultan Mehmet’in Muğla kethüdasıdır. Bu aileyi izleyen Zorbazlar, Hacı Osman Ağalar (Şevketler, Şerif Efendiler, Mehmet Ağalar, Hacı Memiş Ağalar), Dr. Muhsin Ertuğlu’nun bağlı olduğu Kabaklılar, Muğla nüfusunun önemli çekirdeklerini oluşturur. Manisa ayanı Karaosmanoğlu ailesinin yıkılan saltanatından bölgemize bir kol gelerek, içinde Muğla eski belediye başkanlarından Naci Karaosmanoğlu’nun da bulunduğu bir ailenin Muğla’da büyümesine neden olur.

Muğla nüfusunu etkileyen bir başka göç dalgasını, Celali isyanları döneminde bölgemize sürgüne gönderilen sipahi aileleri oluşturur. Bu ailelerden en önemlisi Ula’ya yerleşmiştir. Ula dilinde bu aile, “İspahalar” adını almıştır.

17. yüzyılın II. yarısında Menteşe bölgesine sürgüne gönderilen bir başka sipahi, Ese Paşa’dır. Ese Paşa, beraberinde Kırım Türklerinden bazı boyları ilimize getirmiştir. Muğla Merkeze bağlı Yerkesik beldesinin köylerinde bu göçün izleri vardır.

Bu nüfus hareketlerinin yanı sıra Bilecik, Bursa ve Kütahya dolaylarından gelen Karakeçili, Bayındır, Baydur ve Kötekli cemaatleri ile Muğla nüfusunun yapısı zenginleşmiştir.

Bilecik dolaylarından Ula, Uyur, Gölcük ve Sandras bölgelerine gelen Karakeçililerden, Prof. Dr. Feyyaz Gölcüklü’yü yetiştiren Ula’nın ve Muğla’nın geniş ailesi Gölcüklüler, Ula’nın ünlü saray muallimi Palabıyık Mehmet Efendi soyu ile Prof. Dr. Ali Rıza Özbek’in bağlı bulunduğu, Muğla’nın okumuş ailesi Hacı Hamzalar meydana gelmiştir.

Bursa Uludağ’ın Bayındır ve Baydur cemaatlerinden, Yerkesik beldesinin okumuş ailesi Ahmet Efendiler oluşmuştur.

Kütahya dolaylarından gelen Türk ailesinden, Yeşilyurt beldesinin Türk Ömer Efendiler ailesi meydana gelmiştir. Aynı beldede, Konya Bozkır’dan gelen ailelerin de önemli payı vardır. Kütahya’nın Kötekli cemaatinden de, Üniversite bölgesindeki Kötekli (Hacıaraplar) Köyü kurulmuştur.

“Giresun” soyadını taşıyan ailenin atası, Giresun’dan gelip Terzibaşıoğlu ailesine damat olmuştur.

Dehri Hoca Mehmet Hilmi Efendi ve Balcılar ailesi Akşehir’den gelmedir.

Muğla’nın son dönem yetiştirdiği Paşalardan Mehmet Harput’un dedesi, Harput’tan asker olarak gelmiş ve Bağlamacılar ailesine damat olarak Muğla’da kalmıştır.

Muğla’nın okumuş ailesi Baydurlar, Samsun-Vezirköprü’den Muğla’ya subay olarak gelen ve Karahafızoğulları’na damat olan Tüfekçibaşı Hüseyin Ağa’nın soyudur.

Muğla’da Anadolu dışından gelen aileler de bulunmaktadır.

Halepli Cabbarilerden Derviş Sadettin Efendi, 1838’de Muğla’ya gelerek Aktarlar ailesinin banisi olmuştur.

Mısır-İskenderiye’den gelen bir kol, Muğla’nın alaylı eczacısı Arap Hacı Mehmet Ali Efendi soyunu oluşturmuştur.

Tunus’tan gelen bir kol, Hacıyanıklar ailesinin atasıdır.

Bağdat’tan gelenler aynı adla anılırlar.

Şamlı subay Hacı Hüseyin Efendi’nin soyu “Şamlılar” olarak bilinir.

Mukaveletçi Ömer Efendiler ile Şevketler’in ninesi Mora’dan gelmedir.



Rumeli bozgunuyla Muğla’ya gelen aileler, Serezliler, Filibeliler, Dramalılar, Selanikliler, Arnavutlar, Bosnalılar olarak bilinirler.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Yunanistan ile yapılan Mübadele (değişim) sonucu, Selanik ve yöresinden gelip Muğla’ya yerleşen yeni hemşehrilerimiz özellikle müzik alanında yaptıkları atılımlarla, yerel kültürümüzün bir kesitine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Kendileri, Atatürk’ün hemşehrisi olmaktan ayrıca gurur duyarlar.

19. yüzyılın Kafkas bozgununda Anadolu’ya kaçan ailelerden bir bölümü, Köyceğiz Ovası’na yerleşerek Döğüşbelen Köyü’nü kurmuşlardır.

Giritli Ali Molla, Girit kırımından kaçarak 1313’te (1897) Muğla’ya gelmiş ve Pisi bölgesine yerleşmiştir.

Mağribli (Arabistan) Şeyh Ali oğlu Hafız Hacı Ömer Efendi, “Camkıran” lakabıyla bilinmekte olup, Şeyh Camii’nde uzun yıllar imam-hatiplik yapmıştır.

Muğla’nın eski ailelerinden Şeyh Aliler ile Cezayirlilerin de Kuzey Afrika’dan (Fas-Tunus-Cezayir) Muğla’ya geldikleri bilinmektedir.

Yalnız erkek nüfusun sayımının yapıldığı 1831 Nüfus Sayımı’na göre, Menteşe sancağının toplam nüfusu, 52.000 dolaylarındadır. Bu nüfusun 50.000’e yakını İslam, 2.000’den çoğu Hrıstiyandır. Hrıstiyan nüfusun, 2.294’ü Rum, 52’si Ermeni, 36’sı Yahudidir. Muğla Merkez Rumluğu’nun çıkardığı en önemli şahsiyet, 19. yüzyılın II. Yarısı ile 20. yüzyılın başlarında yaşamış olan Sir Basil Zaharof’tur. Zaharof, dünya silah ticaretini Londra’da elinde toplamıştır. Bodrum Rumluğu’nun çıkardığı en önemli şahsiyet, hukukçu Pulluoğlu İstimat Zihni Özdamar’dır. Özdamar, Papa I. Eftim Erenerol ile Kayseri-Zincidere’de I. Türk-Ortodoks Kurultayı’nı toplamış ve bu kurultaydan Ulusal Kurtuluş Savaşı’na destek kararı çıkartmıştır. Kayseri’de yayınladığı Sada-i Hak Gazetesi ile ulusal kurtuluşu savunmuştur. Muğla Yahudi cemaatinin en önemli şahsiyeti Bodrumlu Prof. Dr. Avram Galanti’dir. Kendisi Jön Türk’tür. Atatürk’ün davasına sonuna kadar bağlıdır.

17. yüzyılın ikinci yarısında Menteşe’nin nüfusu 29 kazada toplanmıştır. Bu kazalar şunlardır: Muğla, Yerkesiği, Ula, Gökabat, Gereme, Bozoyük, Eskihisar, Mesevli, Makri, Üzümlü, Eşen, Pırnaz, Perakende, Beçin, Çine, Agritos, Düver, Saravalos, Sarıç, Dadia, Darahia, Feslikan, Karaova, Keranes, Davas, Köyceğiz, Mazın, Göküyük, Mandelyat.

-Menteşe Beyliği: Şehrimiz 1284 yılında Selçukluların uç beyi Menteşe Bey tarafından Türk hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde beyliğin merkezi Milas idi. Menteşe Beyliği denizcilikte ilerlemişti. Yunanistan, Muğla kıyıları ve adalarına çıkmış, Rodos adasını bir süre egemenlikleri altına almışlardır. Bu dönemde Rodos adasına yerleşen Sait Jean şövalyeleri Osmanlılar ve Menteşe oğulları ile savaşmışlar, Bodrum kalesini de bir süre ellerinde tutmuşlardır.



1220 yıllarından beri devam eden Moğol istilası, Türk cemaatlerini ve muharip kitlelerini Mavera-ün-nehir’den Küçük Asya’ya (Anadolu’ya) doğru hareket ettiriyordu.

Anadolu’da kurulmuş olan Selçuklu Devleti, doğudan gelen Moğol istilaları ile alttan alta oyuldu. 1260’lı yıllardan itibaren Menteşe’nin eski sahibi Bizanslılar, Karya ülkesine yeni gelmeye başlayan İslam-Türk unsurlarla tanışmaya başladılar. Özellikle Denizli-Fethiye arasında uzayan geniş yaylak ve otlaklar, Menteşe Bey’den önce gelip, yöreyi yurt edinen gezgin Türkmen obaları ile doldu, taştı.

Menteşe Bey, 1284 yılında Aydın-Güzelhisar’da Taralleis Savaşı olarak bilinen gaza olayı ile Karya topraklarına girdi.

Menteşe Bey Karya’nın içlerine uzandıkça, Bizans nüfusunun önemli bölümünün kıyılara ya da adalara kaçtığını gördü. Karşılaştığı Bizans nüfusunu Türkleştirip İslamlaştırdıktan sonra, Batı Anadolu’nun en büyük oymak reisi Germiyan Bey’e mektup yazdı. Yeni fethedilen ve nüfustan büyük ölçüde eksilen Karya topraklarına Germiyan boylarından cemaatler istedi.

Bu isteği uygun bulan Germiyan Bey, yeni fethedilen Karya topraklarına çok sayıda tirler ve cemaatler göndermeye başladı. Böylece, yörenin ilk nüfusu Germiyan Türklerinden oluştu. Karya adı bırakıldı; yöreye fatihinin adı olan “Menteşe” verildi.

Menteşe Beyliği, Osmanlılar tarafından ilk zapt tarihi olan 1290’lara kadar müreffeh ve sakin yaşadı. Kuzey limanı Balat’tan ve güney limanı Gökova’dan Menteşe dışına buğday, safran, susam, bal, balmumu, palamut, zibebe, şap, maroken, deri, halı, köle ve cariye ihraç etti. Frenk tüccarların gemileri Balat ve Gökova limanlarından Rodos ve Kıbrıs gibi adalara, güneyde Mısır’a, batıda Avrupa ülkelerine bu ihraç ürünlerini götürdüler. Buna karşılık aynı limanlardan Menteşe’ye, devrin önemli ithalat maddelerinden kumaş, sabun, kalay, kurşun v.b. mallar getirilerek, hem Menteşe’nin ihtiyaçları karşılandı hem de daha iç bölgelere giden deve kervanları ile, ticaretin alanı Anadolu’nun diğer illerine doğru taştı.

Menteşe, diğer Türkmen beylikleri içinde birden gelişen Osmanlı Beyliği karşısında fazla dayanamazdı. Bütün Türk beyliklerini tek çatı altında toplama politikası güden ve giderek cihan imparatorluğuna yönelen Osmanlı Devleti, Yıldırım Bayezid zamanında Menteşe Beyliği’ni Osmanlı topraklarına kattı. Son Menteşe Beyi Mehmet Bey, beyliğini terk ederek Sinop Beyi’ne sığındı. Bu sıralarda doğudan Anadolu’ya gelmekte olan ve Osmanlıyı bitirme politikası güden Moğol İmparatoru Timur, Osmanlının fethettiği topraklardan kaçan tüm Türk beylerinin sığınma merkezi durumuna geldi. Mehmet Bey de Timur’a giderek O’na sığındı. 1402 Çubuk Savaşı’nda Timur’un yanında oldu; Menteşe’den gelen eski askerlerini Timur’un yanına çekti. Savaşı kazanan Timur’dan icazet alan Mehmet Bey, tekrar Menteşe’ye gelerek beyliğin başına geçti.

Menteşe, Timur’un Çubuk Zaferi’nden sonra 22 yıl daha bağımsız kaldı; 1424 yılında Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murat tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı.


-1. Osmanlı dönemi: Şehrimiz, Yıldırım Beyazıd tarafından 1391'de Osmanlı hâkimiyetine girdi. Fakat bu Osmanlı hakimiyeti geçici olmuş 1402'de şehrimiz Timur tarafından alınmıştır.

-Timur dönemi: Şehrimiz 1402 ile 1425 yılları arasında 23 yıl Timur'un hakimiyetinde kaldı. Timur şehrimizi kendi yönetmemiş, şehrimizi alınca tekrar Menteşe Beyliğine vermiştir.

-2. Osmanlı dönemi: Şehrimizin en çok bilinen tarihini oluşturan ve 1923'e dek süren bu dönem, 1425 yılında II. Murad'ın şehrimizi tekrar Osmanlı Devletine katmasıyla başlar. Bu yıl şehrimiz için bir dönüm noktası olmuştur çünkü Menteşe Beyliği zamanında başkent Milas iken Osmanlı devleti yeni başkent olarak şehrimiz Muğla'yı seçmiştir.

  -Kurtuluş Savaşı dönemi: Kurtuluş savaşı sırasında, Muğla ve yöresini 11 Mayıs 1919 tarihinden itibaren işgale başlayan İtalya, Menderes'in güneyinde filizlenen ulusal güçlerle pazarlık ve anlaşma yapmak zorunda kalmış. İtalya, Yörük Ali Efe'nin Muğla'dan , Demirci Mehmet Efe'nin de Nazilli'den yönlendirdikleri ulusal direniş çalışmaları karşısında silahlı bir çatışmayı göze alamamış. İşgal üzerine tüm Anadolu'da mitinglerin düzenlenip direnme örgütlerinin kurulması için İzmir'den gelen telgrafa, Muğlalı Kocahan Mitingi'ni düzenleyerek cevap vermiş. Aldığı kararların ardından Vatan Müdafaa Cemiyeti, Serdengeçtiler Müfrezesi, Muğla Kuvayi Milliyesi gibi direniş komiteleri kurulmuş. 1920'de Ankara'da açılan 1. Dönem BMM'nde 6 milletvekiliyle ulusal mücadelede üzerine düşeni layıkıyla yapan Muğlalı, oluşturduğu direniş gruplarında yer alan gönüllerini Yunanlılara karşı Aydın cephesine göndermiş. Ege'de 57. Tümenden kalanlarla birleşen gönüllüler, Aydın çarpışmalarında düşmana ağır kayıplar verdirmişler.

     Ege illeri arasında Muğla işgal sırasında en fazla şehit veren il olmuş. İç durumun karışıklığı, Yunanlılar ve işgal ettiği yörelerde ekonomik egemenlik kurma düşüncesine dayanan İtalyan politikasını Muğla halkı işgal süresince kurnazca değerlendirmiş, iki ateş arasında kalmaktan kurtulmuş. Anadolu'daki durumun kötüye gittiğini anlayan İtalya, 2. İnönü Zaferi kazanıldıktan sonra ülkesindeki iç siyasal dalgalanmalarını öne sürerek 5 Temmuz 1921'de Muğla'dan ayrılmış. Muğla özgürlüğüne böylece kavuşmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder