12 Haziran 2015 Cuma

Karabağlar*

Muğla'nın övünç kaynağı Karabağlar'ı, geçmişten günümüze gözlemek, incelemek ve değerlendirmek gerekiyor. Yayla ne idi, ne oldu, ne oluyor? Bu sorulan tarihsel süreci içinde oluşan değişimlerle açıklamak yerinde olacaktır.

Yayla, asırlar boyu kendi kendine yetmeye çalışan Muğlalı'nın kapalı ekonomik yapısı içinde çok önemli bir yer işgal eder. Yılın yarısı yaylada geçirilirken hem günlük ihtiyaçlar karşılanabilir hem de kışın Muğla'da yenilebilecek kuru sebzeden domates salçasına, kavurmadan tarhanaya, makarnadan sucuğa, pekmeze kadar her şey burada hazırlanırdı.

Her hane kendine yetecek kadar bostan ve sebze tarımı ile birkaç hayvan besleyerek yaşamını sürdürürdü. Yaylanın adından da anlaşılacağı gibi her yurdun bir bağı bulunurdu. Buna bağlı olarak önceki zamanlarda şarapçılık yapıldığı elden edilen bulgulardan anlaşılmaktadır.

Ünlü Türk gezgini ; .Evliya Çelebi 1671 yılında Muğla'ya geldiğinde  Karabağları da görmüştür. Seyahatnamesinde belirttiği gibi iki önemli gözlemi vardır. Bunlar bağlar ve irimlerdir. Yaylanın bin bağdan oluştuğunu yazarken güneş ışınlarının bile sızmadığı irimler ile kesik üzerindeki sulu asmalardan bahsetmeyi de unutmamıştır.

Muğla Türkiye'nin en çok yağış alan yörelerinden biridir. Bir çanağı andıran coğrafi yapısı en düşük kotta bulunan Karabağlar yamaçlardan akıp gelen yağmur sularının göllendiği yer olmaktadır. Atalarımız yaylada geleneksel ve çok iyi çalışan bir su drenaj sistemi kurmuşlardır. Buna göre her yurdun etrafında tarla sınırlarındaki yüksek kesiklerin arasında tarla seviyesinden aşağıda irimler oluşturulmuştur. Bu irimler hem suların tahliyesinde, hem de sular çekildikten sonra yol olarak kullanılmıştır. İrimler daha aşağı seviyede olan ana yollara bağlanmış, sular irimlerden bu yollara aktarılarak çayır göl sahasına yönlendirilmiştir. Yaylanın genel drenaj sistemi bu iken atalarımız yurtlarının etrafına çepçevre şarampoller açmış, bu şarampoller ancak alçak yerdeki irime kesik altına yapılan bir delikle irtibatlandırılmışlır. Güzün Muğla'ya göçerken kapatılan bu delikler ilkbaharda yağmurlardan sonra irimlerdeki sular çekilirken açılmıştır. Bu deliklerin kapakları genelde yol tarafına konan ve deliği kapatacak büyüklükteki düzgün taşlardır. Kesikler içten dışa 5-7 metre kadar genişlikte yol seviyesinden iki/iki buçuk metre yükseklikte toprak yapılardır. Kesikler üzerinde böğürtlen, kuşburnu gibi kabalıklar ile karaağaç, dişbudak, dut, meşe gibi ağaçlar bulunurdu. Bu ağaçları karasulu denen asmalar sarmalardı.

Yıllar boyu atı ve eşeği ile gidip gelen yükünü at arabasıyla taşıyan insanlar, yaylanın doğal yapısını bozmadan, ona uyarak yaşamaya özen göstermişlerdir. Yaylaya uygun ahşap ağırlıklı veya tamamen ahşap tahta damlarda yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Doğal yapıyı bozmadan onunla uyumlu yayla yaşamı, beyliklerden Osınanlı İmparatorluğuna, oradan da Cumhuriyetin çeyreğinde de devam etmiştir.

Karabağlar'da doğal yapıya bilinen ilk müdahale Karabağlar'daki doğal yapıyı bozucu nitelikteki ilk müdahalelerin 1950'nin ortalarına doğru başladığı görülüyor. Tütünün para eder olmasıyla yayladaki tarım tütüne yönelmiş, büyük toprak sahipleri kendi tarlalarına ilaveten kiraladıkları arazide tütün yapar olmuşlardır. Bu durum yaylada tütün ağalığını ortaya çıkarmıştır. Tütün ağaları çevre köylerden getirdikleri ameleleri çalıştırmışlardır. İlk zamanlarda tahta tütün kcpcnklcrindcn tarla kenarlarına yapılan eğreti yapılarda yaşayan amelelere daha sonra tütün ağaları taş duvarlı amele damları yaptırmışlardır.

A m e I e  damlarıyla yaylanın / doğal yapısını bozucu ilk darbeler vurulmuştur. Genelde ana yol üzerinde yerleri olan tütün ağaları yol kenarındaki kesik ve kabalıkları ortadan kaldırmışlar, yerine taş duvarlı amele damlan yapmışlardır. Taş duvar yapma sadece amele damları ile sınırlı kalmamış, tütün ağaları tarlaların kenarındaki kesik ve kabalıkları kaldırıp taş duvar yapmayı amele damlarından sonraki bölümlerde de sürdürmüşlerdir. İki metre yüksekliğindeki bu taş duvar oluşumu bugün de
gözlenebilmektedir. Tütün ağalarının elinde olmayan yayla kesiminde doğal yapı nispeten 70'li yılların ortalarına kadar siirdiirülebilmiştir.


Tütüncülük yayla yaşamına traktörü de sokmuştur. Traktörün yanı sıra 70'li yılların başında otomobil de yayla yaşamına girmiştir. 70'li yılların ortalarında belediye otobüslerinin yaylaya sefere başlaması ile yollarda dolgu yapılar olmuştur. Otobüs yolunda yapılan müdahaleler otomobilin de yaşama girmesiyle il imlere kadar uzanmıştır.

Anayollar, lıcr yağmur sonrası serilen malzeme ile günden güne yükseltilmiştir. İriııılerde de vatandaşın sadece kendini düşünerek ve bilinçsizce yaptığı müdahaleler genel drenaj sistemini bozmuş, işlemez hale getirmiştir.

Yüzyılın başında, hatta ortasında tarla, irim, anayol şeklinde olan seviyelendirme, bugün anayol, irim, ,tarla şekline dönüşmüştür. Böylece drenaj sistemi felç edilmiş, tarlalar su altında kalır olmuştur.

Doğal yapıya ikinci müdahale 1985 yılında iyi niyetle yapılmaya başlanan kaybolan veya tarlaya katılan irimlerin açılmasına yönelik çalışma, talep edilen her irime yönelince asırlardır doğal yapısını koruyan kesikler ayakta duramaz olmuşlardır. Bu arada yurtları kiralayanların kesikleri tarla tarafından taramalarını, kabalıkları kesip attıklarını da vurgulamak gerekiyor. İrimlerin paletli iş makinesiyle açılması, kesik topraklarının yayılması, kesik üzerindeki ağaçları köksüz bırakmıştır. Buna bağlı olarak drenaj sistemi de altüst olmuştur. Yaylanın doğal yapısını bozan cn büyük etken, yurtların kiralama veya satın almayla el değiştirmesi olmuştur.

9 0'11 yılların başında yayla bir başka oluşuma sahne olmuştur. Toplumun gelir seviyesi yüksek kesimi yaylada yer sahibi olmaya başlamıştır. Bunların biiyük çoğunluğu da, yerlisi olsun olmasın 50'li yıllarda tütün ağalarının yaptırdığı taş duvarları örnek alarak yurtlarının etrafına çepeçevre taş duvarlar yaptırmışlardır. Su drenaj sisteminin tersine dönmesiyle taş duvarlarla çevrili bu tarlalar birer havuz olmuşlardır. Böylece su tahliye kabiliyeti tamamen ortadan kaldırılmıştır. Taş duvar oluşumunda İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu da yaylanın özelliğini tam kavrayamamış tütün ağalarının 50’li yıllarda yaptırdığı taş duvarların yaylanın doğal yapısını bozucu etkisini görmemiştir. Bu eksiklik geçen dönem alınan Belediye Meclisi kararıyla giderilmeye çalışılmış, konu Kurula aktarılarak yaylada irim, kesik ve kabalıkların doğal yapısının korunması ve geliştirilmesi için kararaldırılmıştır.

Yaylada bir başka müdahale Derin kuyular
Yaylada su ihtiyacı, her yurtta evin önünde bulunan taş veya beton 6-8 metre derinlikteki kuyulardan sağlanır. Önceki yıllarda tulumba ile çekilen su, tulumba altına yapılan küçük bir havuza aktarılırdı. Görüldüğü gibi atalarımızın bu davranışın altında boşa akacak suyu biriktirme gibi ekonomik, dinlenen suyu tarımda kullanmak gibi bir bilimsel tavır yatmaktadır.

Yayla tarımında su sadece bahçe sulamasında kullanılır, biber patlıcan sulanırdı. Tütün tarımına yönelmeyle tütün de sulanmaya başlanmış, yaylada bostan tarımı azalmış, bağlarda sökülmüştür.

Elektriğin yaylaya girmesi suyun yeraltından çıkarılmasını kolaylaştırmış, kurak dönemin de yaşanması, su kullanımının artması da mevcut kuyu sularım yetersiz kılmaya başlamıştır. Bunun üzerine yer yer derinlere inen borular çakılarak bulunan sular çıkarılmış, hatta bazıları çıkardıkları suyu 3-4 km hat döşeyerek taşımıştır.

Yaylada yeraltında akıp giden sular, dereler yoktur. Yağmur sularının yer altında biriktirdiği küçük mercek tipi gölcükler vardır. Önceki zamanlardaki kuyular bu gölcüklere kadar ulaşan yapılardır. Ancak bugün derinlere inilerek etrafta bulunan keson kuyuları askıda bırakılmakta, bu kuyu sularının çekildiği gözlenmektedir. İki yıl öncesine kadar süren kurak dönemde suyu derinlerden çıkarma önem kazanmış, uygulamalar yaygınlaşmıştır. Kurak dönemle birlikti kesiklerin içten dıştan taranarak daraltılması, yok edilmesiyle yayladaki bitki örtüsündeki azalma bütün çıplaklığıyla ortadadır. Yirmi yıl önce irimden geçerken tarlalar görülmezken bugün çevre yolundan bakılınca Dliğerek görülebilmekledir.
Sonuç
Karabağlarda, önceki zamanlarda canlıya ve doğaya verilen önemi, doğayla uyumlu yaşamanın örneklerini iyi etüt edip günümüzdeki taşa, betona yönelmeyi dizginlemek zorundayız.

Kafamızdaki, kent ve sahil lürii yapılaşmayı yaylaya taşımaya dur diyerek, yaylanın özgün koşullarına uyumlu, doğaya tahribe yönelik olmayan ve doğal dengeleri ortadan kaldırıcı uygulamalardan uzak durmamız gerekiyor, eğer yaylamızın yaşanılır olmasını sürdüreceksek.

Selahattin Sapmaz
Muğla Kent Tarihi Dergisi 
Sayı:2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder