12 Haziran 2015 Cuma

Muğla'da Gezerken*

Muğla, kuruluşundan günümüze kadar nice insanlara, nice kültürlere ve nice uygarlıklara beşiklik yapmış, kendi halinde bir kent. Geçmişi ile bugünü arasında birikimini, deneyimlerini yaşatmaya çalışan bir bilge, ya da bir belge. Şehre nasıl bakarsanız bakınız, o sizi her zaman o engin dinginliğiyle, hoşgörüsüyle, görmüş de geçişmiş vakur tavrıyla karşılar. Şehrin sırlarını merak ederseniz anlatır. Muğla, gizem dolu hikâyelerle başınızı döndürebilir.

Şehir, adıyla başlar sizi büyülemeye. O kadar çok rivayet vardır ki hakkında, bilmem sizi hangisiyle karşılar. Muğla adının antik dönemden kalma bir hatıra olduğunu bilir aslında. Bilir bilmesine, ama siz her bağrına bastığı kültürün kendine başka başka çeşniler katıverdiğini gözlemleyebilirsiniz. Nice günlük yaşamları bağrında beslemiş olduğunu bilemezsiniz. Her yaşamdan bir armağan almış mıdır, vermiş midir, bunu şehri hissetmeye, fısıltısını duymaya başladığınızda anlayabilirsiniz. Merak etmeyiniz şehir, bu gizem dolu sırlarının sizlerle paylaşır.

Yüksek yerde kurulu bir şehrin antik dönemdeki adı, artık yeni misafirlerince yeniden bezetilmiştir. Muğla adının oluşumu ile ilgili o kadar çok efsane anlatılır ki, bunlardan bir Evliya Çelebi'ye aittir. Muğli Bey'den söz eder, Çelebi: “Müsaade et Beyim, ben şu kalayı alayım,” diyen bir komutan. “Adına bağışladım,” diyen bir hakan vardır. Kale alınır. Hakan, Muğli Bey'in adını bağışlar şehre. Böylece Muğli ve zamanla Muğla kalır şehrin adı sanı. Kanunî Sultan Süleyman ile şehir arasında bir başka hikâye nakledilir. Padişah: “Burada mola verelim,” deyince ilin adı önce “Mola” ondan sonra da “Muğla” oluverir. Bu gizemli öyküleri isterseniz daha çok artırabilirsiniz.

Muğla küçük bir yerleşim birimidir, ama büyük bir birikime sahiptir: Şehir birikimine. Evliya Çelebi'nin ifadesiyle Muğla “şehridir”.; Her kasabada göremeyeceğiniz, hatta her şehirde göremeyeceğiniz bir birikimdir bu. Muğla, günlük yaşam içinde kavgası, gürültüsü olmayan bir şehirdir. Muğlalılar - kendilerini Muğlalı sayanlar da dahil - birbirlerini tanırlar. Muğla'da belediye hoparlörü her şeyi haber vermez, ama insanlar birbirlerinden haberdardır. Bir yaz günü Muğla'da kalmalarını ve bu kadar sakin bir şehir olur muymuş, demelerini ve yaşamalarını tavsiye ederim, yorgun şehirlerin insanlarına. Nerede bir aykırılık varsa, ki pek görülmez, onu Muğlalı bilir. Küçük şehrin büyük hoşgörülü insanları şehri birdenbire kocamanlaştırıverir. Muğla'da gönlünüz büyür,: yüreğiniz daralmaz. İşte böyle bir şey yaşarsanız' farkında olmadan.

İnsanlık halidir, her zaman her şey yolunda gitmeyebilir. Sıkılırsanız yürüyün benim gibi, Muğla'nın eski mahallelerine doğru. Salıverin kendinizi daracık sokakların bağrına. Alıp alıp götürsünler sizleri istedikleri âleme, yüzyılların ötesine. Kendinizi rahat bırakın buralarda. O sizin gamınızı sürükleyiverir, uzaklara. Geriye Muğla ve siz kalırsınız. Mekân değil mi, ferahlatan insanları dünyada; ucuz pahalı neyse, gamı öteleyen bir Muğla, bütün kültürel ve sosyal cephesiyle yaşanacak bir ortam sunar sizlere.

Şehir eski ve yeni çehresiyle karşılar sizi. Eskiden yeniye her geçiş sürecinin izleri, mahallelerin ve evlerinin mimari özelliklerinde saklıdır. Dikkatle baktığınızda, on yıllar içinde değişen mimariyi izleyebilirsiniz. Bunun için mimar olmanıza da gerek yoktur. Mahalleler ve evler bağrında yeni yaşamlar sürdürmeye devam eder, özveriyle. Siz de bu yaşamlara katılabilir, artık nesli tükenmekte olan bu şehirlerden birinde, geçmişi ve bugünü iç içe yaşayabilirsiniz.

Sahi kaç şehir güvenlidir artık. Kaç şehirde arabanızın camlarını açık bırakabilirsiniz? Evlerinizin kapıları açık kaldığında, içinizin rahat ettiği başka kentler var mıdır? Birbirleriyle görüşmeseler de birbirlerini tanıyan insanlarla, güven içinde yaşamım sürdüren kaç şehir kaldı? Eski ne varsa ağacından çeşmesine, evlerinden mahallerine kadar, kendi şehrine bilinçle sahip çıkan kaç şehir ve kaç şehirli var? Muğla'da bunların hepsi mevcut.

İsterseniz şehrin mahallerinden başlayalım dolaşmaya. Saburhane, Emir Bayezıt, Muslihitin, Orhaniye mahalleleri bunlardan bazıları. Saburhaııe mahallesine doğru yürüdüğünüzde, teninizi okşayan bir rüzgar sizi alır birkaç yüzyıl ötesine taşır. Adımlarınız sizi başka bir dünyalara götürür. Eski tarz mimari kucaklar sizi. Hangi yüzyılda yürümekte olduğunuzu şaşırabilirsiniz. Sokaklar kıvrılmaya, daralmaya başlar. İçinize sevinç gibi bir samimiyet doluşur. Birbirine omuz vermiş evler, ılıtıverir insanlığa dair sevecenliği ile misafirlerinin içini. Bahçeler evleri, evler ise insanları bağrına basmıştır. Kapı önünden geçenlere, bahçe kapıları âdeta tebessüm eder. Bu kapılar ilk görenleri biraz şaşırtır. Merak etmenin meyvemsi bir tadı vardır içinizde. Bunlar kuzulu kapılardır: üzerlerinde artık unutulmaya yüz tutan, bir tutam tokmaklarıyla. Kuzulu kapılar, yüzyılların geride bıraktığı zarif bir kültürün parçalarıdır. Kanatlı kocaman kapıların içinde bir kişinin eğilerek girebileceği bir kişilik kapılardır, kuzulu kapılar. Büyük kapının kuzusu, ya da büyük kapının kuzuladığı bir kapı; adını da buradan alır. Kuzulu kapılar, daha eve girmeden doğurmanın büyüsü ve bereketi görebilen, çözebilen kişilere sevinçli bir karşılama sıınuvcrir. İçeri girerken başınızı biraz eğmek durumunda kalırsınız. Baş eğmek alçak gönüllülüğün geleneksel göstergesidir. Çilehane dervişinin bel ve baş eğmesi ile örtiişen bir kültürün kalıntıları, şehrin size verdiği sırlardan biridir.

Kuzulu kapılar üzerindeki, tokmaklar bir çeşit sanat eseri niteliğindedir. Estetik bu yapısıyla evler, daha girişinde sizlere yeni inceliklerin ipuçları verir. Tokmak sesleri, tokmakların kaç vere vurulduğu, hangi tartımda çalındığı sesin şifreleri olarak çözülür, hane halkınca. Her tokmağın bir başka nağmesi, her vuruşun bir başka edası vardır. Kim geldi bilinir, kapı açılmadan. Misafir vuruşu, çocuk vuruşu, evin beyinin vuruşu, hanım vuruşu birbirinden ayrılır. Tokmak sesinden hangi komşunun kapısının çalındığına kadar, birbirini belleyen bir sahiplenme oluşturuver mahalle sakinlerinde. Birbirlerini tokmak seslerine kadar tanıyan komşulukların sırlarıdır bunlar.

Hane halkı ve misafirler kuzulu kapıdan girip çıkarlar. Eskiden kanatlı kapılar, sadece haftada bir açılırmış bütün ihtişamıyla. Haftada birodun toplamak için, yük hayvanları ile çıkılır. Masa Dağı, Kızıldağ ya da. Yılanlı Dağ sırtlarından yakacak odun getirilirmiş.

Muğla evlerinin muhteşemliğini, çatıları, oyma işlemeli ahşap yapıları, bu arada cumbaları ve bacaları tamamlar, evlerin hayatları, hayat verirken sakinlerine ve misafirlerine.

Sonbaharda bu mahalleri gezerseniz, hayatlarına veya pencerelerine asılı biber, patlıcan, bamya gibi çeşit çeşit sebzeleri, baharatlı sucukları, görebilirsiniz. Kilerlerinde kışlık meyveleri asılıdır, kavun gibi, nar gibi. Erişle kesiminde Muğla'da yumurta fiyatları fırlayıverir. Erişteler kurutulur; tarhana çorbaları; biber ve domates salçaları için emekler harcanır evlerde. İllaki bir kıtlık olacak olsa - Allah göstermesin - Muğlalının evinde kendine yetecek birkaç aylık erzakı bulunur.

Saburhane mahallesinin köşe başı fırınları, kanvehaneleri ve güzel insanları, içine girdiğiniz sokakların gerçek olduğunu, yaşamın bütün canlılığı ile devam etliğini fark ettirir sizlere. Saburlıanc adı gizemini, bir zamanlar burada bir hapishane olmasından alır. Hapishaneden daha miişfık bir ad değil nıi. sizce de? Suçluları bile ötelemeden sabırlardileyeıı bir anlayış, bir felsefe.

Saburhaııe Mahallesine yerleşimin ilginç bir öyküsü vardır. İlk gelenler çeşitli yerlere et veya ciğer asarlar, Etin veya ciğerin kokmadığı yere yerleşirler. İşte burası Saburhaııe’dir. Yaz aylarının sıcağında, burada püfür piilîir eser rüzgâr, insanını da diri tutar. Rüzgâr yaşamın ve oaııııı güzelliğini üfler fısıltıyla.

Kıvrılan sokakları dolaşmaya başladığınızda, her bir tarihi ev kendi kendine bir şeyler anlatmaktadır, dikkatle dinlediğiniz zaman duyarsınız. Soldaki sokağa döndüğünüzde, bir Obciediye çeşmesi görürsünüz. Birkaç metre ötede, belediye suyunu ilk kez bulduğuna inanılan Şemşi Aııa’nın yatırı karşılar sizi. Şemsi Ana'ııııı öyküsünü dinlediğinizde suyun Muğla için ne kadar meşakkatle getirildiği öğrenebilirsiniz. Çobandır Şemsi Ana. Keçilerini otlatmaya gider. Günlerden bir gün bir keçisinin sakalım ıslanmış olarak bulur, Ertesi gün ve sonraki gün bu böyle sürer. Bir gün Şemsi Ana keçisinin izini sürer. Keçi, içtiği suyu tekrar ayaklarıyla kapattığı için. Şemsi Ana bulamamıştır suyu. Böylece su bulunur. Suyun bol olmadığı zamanlarda, suyu bulması Şemsi Ana'yı öteki insanlardan farklı kılar. Ululanır. Ermiş olarak kabul görür. Bu çeşmeden su içerken bir fatiha isler sizlerden Şemsi Ana. beni unutmayın, susuzluğu unutmayın dercesine. Keçi mi, o keçiliğiyle kalır. Hani adam adama boşu boşuna “keçi” demezmiş.

Kıvrılan yollarda birer birer selâmlaşırken her bir evle, kendinizi Şahidi'nin mekânında bulabilirsiniz. Şahidi'nin XV. yüzyılda yaşadığı bilinmekledir. Her yerde göremeyeceğiniz bir dergâh, bugün cami olarak karşılar sizi. Caminin iç bölümü günümüzde dc, dervişlerin bir zamanlar halka halinde zikir yaptıkları gibi aynen korunmaktadır. Şahidi'nin çok sayıda olağanüstü öykülerini bu ziyaretler sırasında işitebilir, yüzyıllar sonra bile Muğlalıya nasıl yardımcı olduğunu, kendi mekânını nasıl olağanüstülüklerle koruduğunu öğrenebilirsiniz. Tıpkı Oğuz Kağan gibi, daha bebekken konuşur, mahkemede kadının karşısında şahitlik yapar: “Gedâyem Şâhidî-i Mevleyimeıu / Diyâr-ı Mcııteşe'de Muğlavîyem" der.

Muğla'nın mahallelerini bir bir gezdiğinizde, şehrin en eski hatıralarını bir kez daha yaşayabilirsiniz. Her mahallesinde bir gizem, bir bilgi saklıdır. Emir Bayezıt adı bir kere daha yüzyıllar öncesine XVI. yüzyıla götürür sizleıi. Emir Bayezit'e ail hayat hikâyeleri, bir zamanlar, din adamlarının halkla ne kadar içi içe olduğunu, cıı sıradan işlere, bile nasıl yardımcı olduğunu, sabır ve yol gösterme adına. Muğla’ya bir zamanlar çok şey katığını öğrenebilirsiniz. Şehir adından mahalle adlarına kadar, Muğla'nın kendi kültürel birikimi her bir adımda sizlere güzellikler ve incelikler suııamaya devam eder.

Kurbaıızade Hacı Süleyman Efendi, Hamursuz Dede, Üç Erenler, Ahi Sinan gibi isimler, larilıî derinliklerde Muğla'nın kültürel birikimini oluşturun “diğer isimler” olurlar. Her biri Muğla halkının hafızasında, onlar hakkında anlatılan olağan veya olağanüstü öyküleriyle canlıdırlar.

Perşembe Pazarı artık turist çekmeye başladı. Alış veriş yapanlar bile, onlar için seyirlik bir öğe oluşturmuş durumda. Perşembe Pazarının nasıl bir cazibeye sahip olduğunu yabancı bakışlarla bir kez daha fark edebilirsiniz. Burası üretici pazar yeri olduğu için, yakın uzak çeşit çeşit köylerden yetiştirdikleri tazecik ürünlerle köyden kalkıp gelen Muğlalılarla buluşabilirsiniz. Onlarla alış, veriş yaparken muhabbet etmeyi ihmal etmeyiniz, incinebilirler. Bu sohbetlerde, Muğla, ağzının güzellikleri işitme şansınız olacaktır. İştej böyle bir konuşmayı etrafındakilerle yapan bir çocuğu hayran hayran dinlerken, bir çocuk size; dönüp: “Ne güliipdurun?” derse şaşırmayınız.

Yaşlı kadınların sözlerinin sonu çocuğum diye biter. Toprak analarının sözleri güzellikler üretmeye devam ettiğini, insan olmanın ve< insanlığın keyfine varma şansını yakalayabilirsiniz. Onlar alışverişle birlikte farklı insanlarla görüşebilme fırsatını çok iyi1 değerlendirirler. Sizler bu fırsatı niye, değerlendirmeyesiniz? Her ne arasanızj bulabilirsiniz bu pazarda; ister mevsimlik, meyveler, sebzeler; ister kurutulmuş sebzeler.' Uzak yakın her yerden gelir satıcısı. Alışverişin* güzelliği, satılan sebze ve meyvelerinin tazecik! olmasından çok, satıcılarının insan olma sırrını1 her dem diri tutmalarından kaynaklanır.1 İnsanlığın özünü ve yalınlığını Perşeınbe| Pazarında daha yakından izleyebilirsiniz.

Bir zamanlara kervanların konakladığı hanlar ve kervansarayları görmek islerseniz.! biliniz ki onlarda korunmuştur. Kervan yollarını aramak isterseniz onları bile bulabilirsiniz. Biı" zamanlar han olan Koııakaltı ve Yağcılar Hanları şimdi, kültür sanat ve çarşı olarak hizmet vermekte. Koııakaltı İskender Alper Kültür, Merkezi film çekim mekânı bile oldu., Bahçesinin çiçeklerle karşıladığı onlarca odadan1 ibaret. Yerel yönetimin duyarlı tavırlarının yörej halkıyla örlüştüğü hanlar, sizlere geçmiş om yılların, yüzyılların resitalini sunar. Yağcılar' Hanında yaşlı bir çınar sizi gölgeler. Altında! oturduğunuzda zamanın gizemi ile burun burunaı gelirsiniz. Handan nice insanlar gelip geçmiştir.!

Siz de bunlardan birisinindir artık. Bu hanlar hayatın güzelce yaşamaya layık olduğunu anlatır sizlere.

Bu şehirde hâlâ yetim çocukları çırak olarak alınıp yetiştirildiğini, askere uğurlanıp harçlığının yolladığını ve asker sonrası onlara düğün yaptığını işitebilirsiniz. Evlat gibi sahip çıkılan yetim veya öksüz kuşaklara da. baba duyarlığı gösteren bir anlayışa şahit olabilirsiniz. Halkın toplum adına ortaya koyduğu ferdî duyarlığıdır bu. Çorbada tuzum olsun gayretidir. Kendisinden öte başkaları için, onların geleceği için tasalanan Doğan Usta gibi insanların yüce gönüllüğünün göstergesidir. Her şeyin afişe edildiği bir dünyada, adın ve sanın duyurulması adına hırçın bir rekabetin yaşandığı günümüzde, yapıp ettiklerini kendinde saklayan tevazu sahibi, hayır sahibi insanları bu tevazudan dolayı bulmakla zorlanabilirsiniz. Çünkü iyilikleri ve dostlukların hesabı tutulmaz. Bunlar bir gün binlerinin başına kalkılmaz. Halk terbiyesinin son demlerinin yaşatıldığı bir dünyada. Muğla'da bu türden değerler, öksüzler, yoksular, yaşlılar ve hatta sokak köpekleri için bile günlük yaşamı kolaylaştırır. Hayriye Hanım gibi hayır, kültürel ve sosyal işlere gönlünü bağlamış birini yolda gördüğünüzde yaşamın güzel insanlarla değer bulduğunu fark edersiniz. Bilge bakışlı çok sayıda emekli öğretmeni yetiştirdikleri ve hayata sundukları genç kuşaklarla iftihar eder bir edayla bulursunuz, onlar diğer yandan çocuk bakışları kaybetmeme gayretindedir. Av köpekleri öldüğü için aylarca yas tutan onlardan başka sıcak yuvasında kimseciği olmayan, mahallenin kırk yıllık Neşet Dayısı, vakur bir insanın yaşlı bir çınar gibi yaşama nasıl dört elle sarıldığını, yılların geçmesinin yaşlılık anlamına gelmediğini öğretebilir sizlere. Birkaç hafta birbirine tesadüf etmeyen dostların meraklı arayışlarını yaşamı yaşanır kılmaz mı? İşte bunlar küçük şehrin hayat sırlarından bazılarıdır, insana dair. Arasta'yı görmeyen, ben Muğla'yı gezdim demesin. Şadırvan i ı kiiçiik bir sahanlık ve etrafında tek katlı dükkânlardan oluşan ara sokaklar arastayı oluşturur. Bu sokaklardan bir başka ses, bir başka koku gelir. Burada kalaycılardan son izler bulabilirsiniz.

Eğer birkaç eski kalaylanacak kap kaçağınız varsa, o zaman perşembe pazarını beklemelisiniz. Perşembe günü kalay ve bakır işlerinin merkezi Kavaklıdere ilçesinden gelenler, sizin kalaylarını alır götürür ve ertesi hafta kalaylı bir şekilde getirir. Semercilerden bir tek dükkân da olsa bulabilirsiniz. Semerci ustayı çarşının zamana boyun eğmiş bir dinginlik içinde görebilirsiniz. Demirciler, ayakkabıcılar, terziler, kahveciler, kebapçılar, fırıncılar ve diğerleri, eski mesleklerin canlarını, bedenlerinde taşırcasına onları geleceğe taşımaktadırlar. Ayakkabı tamircileri pek az değildir. Gürbüz Usta çırakları ile bu esnaf içinde belki de en bahtiyarıdır. Öyledir öyle olmasına da, o da, dükkân sahibi olan kalfaları için endişe eder. İş azlığından, onlar adına yakınır. İlk kez ayakkabı tamiri için, dükkâna gelen bir müşteriden tamir parası alınmaz. Gürbüz Usta'ya bir ayakkabı tamir ettirecekseniz, ayakkabıları mutlaka çift götürmelisiniz, tek eş değil. Yoksa kızar.

Küçük dükkânlar büyük bir sırrı saklar gibidir. Bu da zamanın sırrı olsa gerektir. El emekleri işler, kadir kıymetten bu kadar mı düşer, can çekişir? Arastanın esnafı bir vefanın temsilcileri gibidirler. Eski ahilik teşkilatının kırıntılarım, ustalarını, el emeği işlerini vakur bir sabırla, sürdürür haldedirler. Çizmeci Kemal'in ayakkabı ve efe çizmelerinin artık taliplisi yok. Oğlunun hemen karşı dükkânda, hazır imalatla üretilen ayakkabı dükkânı, iki kuşak arasındaki değişimi capcanlı sahneler.

Arasta'da dolaşırsanız Muğla kebabı ve tükürük köftesini mutlaka yemelisiniz. İsterseniz biraz yukarı doğru çıkın akşam saatlerinde sonra. Çimen Dayı'nın cümbüş eşliğinde Muğla kebabını yiyin. Nedir bu kebabın özelliği derseniz, anlatayım. Oğlak eti sabahtan fırına verilir ve fırında yedi saat kendi halince pişer. Sabır ve zaman damak tadına tat katar. Ormancı türküsünü mutlaka söyler Çimen Dayı. Dayı yetmiş beş yaşındadır ve hayat doludur. Arasta gibi. Arasta içinde veya yaşlı çınarla yıllarını paylaşmış şadırvanın hemen altında köfte yerseniz, böylece Muğla'nın sizinle damak bağları kuruluverir. Sonra bir bardak çay içeyim derseniz, işte o zaman seçeneğiniz çoktur. İşte bizim güzel evlerimiz, çay ocakları.

Yrd.Doç.Dr. Mehmet Naci ÖNAL
Muğla Kent Tarihi Dergisi
Sayı:2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder