Muğla'nın yerleşim alanı Asar Dağı etekleridir. Asar dağının tepesi aşağıdaki ovadan bakıldığında bir düzlük görünümündedir. Bu düzlüğün gerisinde küçük taşlardan yapılmış basit, kale duvarı izleri görülmektedir. Ayrıca bu dağın iki kenarından Basmacı ve Karamuğla dereleri geçmektedir. Dağın zirvesinde, derelere bakan dik yamaçlarda kaya mezarına benzer mağaraları görmek mümkündür. Özellikle bu mezarlardan birinin kapısı uçuruma açılan ve içeride dört mezar nişi bulunan bir mağara görünümündedir. Şehir Asar dağının güneyindeki ovaya doğru genişleyen eteklerde gelişmeye başlamıştır.
Muğla sokaklarının biçimlenişini etkileyen en önemli etkenlerden biri, toprak parçalarının zamanla kardeşler arasında bölüne bölüne küçülmesi ve bu parsellerle yapılan evlere ulaşımın karmaşıklaşması sonucu gelişi güzel yerlerde, çıkmaz sokakların oluşmasına neden olmuştur. Bu karmaşık çıkmaz sokak bolluğuna karşılık, net görülemeyen fakat gerçekte şehir, ana ulaşım ağlarından oluşan ızgara tipine sahiptir. Yamaca paralel bulunan ana sokaklar dağın iki kenarındaki derelerde bulunan değirmenlere ulaşımı kolaylaştırmak için yapı adalarının kesilmesini de sağlar. Ayrıca şehre giren ticaret kervanı dağ yamacına paralel bir yol hattından şehri terk eder. Asar dağından eteklere inen ana sokaklar ise şehir halkının dağ eteğini kuşatan dereler etrafında kurulan pazarlara ulaşımını ve ayrıca şehir halkının eteklerle, ovanın birleştiği alanlarda bulunan sebze bahçelerine ve tarım alanları olan, ovaya da ulaşımını sağlamaktadır.
Muğla kentinin oluşumu önceleri kale içi ile başlamış, sonradan kale dışında, güney yönünde devam etmiştir. Sırttan aşağı doğru topoğrafik koşulların elverdiği oranda genişleme olmuştur. Topoğrafik koşulların varlığı yapı düzenlemelerinde ve sokakların oluşumunda etkin olmuştur. Yapılarda yol kenarında sıralanmışlardır. Yapı ve kitle konumları insancıl ölçülerde olup homojen ve organik bir yapı göstermektedir.
Muğla evleri dış sofalıdır. Muğla evinde sokakla bağlantıyı avlu sağlar. Avlularda ahır, açık mutfak, hela, kümes, havuz bulunur.Muğla evlerinin ilk örnekleri tek katlıdır, ancak daha sonraki dönemlerde iki katlı olarak görülürler. Konuta yaklaşım sokak, özel avlu ve konut ile son bulmaktadır.
Muğla geleneksel mimarimizin yaşayan örneklerinin bulunduğu bir Anadolu kentidir. Muğla’nın adı, sadece ilçelerinin doğal güzellikleri ile değil, bizzat kendi kültürel zenginliğiyle, yaşayan halk mimarlık sanatı ile uluslararası düzeyde duyulmuştur.
Muğla kentsel sit alanı içindeki sivil mimarlık örneği eski yapılar başlıca iki tür karakter taşımaktadırlar: Yaygın olan tür, Müslüman-Türk ailelerince kullanılan ve zemin katları genellikle taş, üst katları ise dış duvarları yine taş, içi ahşapbağdadi sistemde inşa edilmiş, avluya dönük evlerdir. Hisar dağı eteklerine
doğru yoğun bir şekilde yer alan bu evler, kentsel silüetin “kırmızı kiremit çatı-beyaz duvar ve üzerlerinden taşan bitkiler” üçlüsüyle oluşan armonisi içinde,geleneksel dokunun özünü oluşturan yapılardır. Büyük çoğunluğu avlulu ve iki katlıdır. Avlu içindeki “müştemilatlarıyla” bir kullanım ve form bütünlüğü
oluştururlar. Bazılarının sofaları sonradan kapatılmış, bazı yakın devirde inşa
edilenler ise doğrudan kapalı sofalı olarak yapılmışlardır. Genel özellikleri,
“aile mahremiyeti” anlayışının bir ürünü olarak içe dönük olmalarıdır. Özellikle
zemin katlarında sokağa penceresi olan ev yok denecek kadar azdır. Buna
karşılık, avluya bakan cepheleri bol pencerelidir ve açık-yarı açık yaşam
mekanlarıyla ve geniş saçaklarla zenginleştirilmiştir. Bu nedenle, “ön cephe”
özelliği avlu tarafında ortaya çıktığından, manzara ve güneş hakimiyetini de
dengelemek üzere, evler Hisar dağına doğru köşelerine ve kuzeye sağır, güneye
4
Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden
Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma), Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla,
Muğla Evleri
açık olarak yerleşmişlerdir. Diğer tür ise, 18. yüzyıldan sonra yaygınlaşan ve
daha çok Rum ailelerinin oturdukları düzgün kesme taşla yapılmış, yine 2 katlı
fakat bu kez sokağa dönük olan binalardır
5
.
Kente Rum tüccarların yerleşmeye başlaması ve Gökova İskelesinden Rodos’a
yapılan ticarette söz sahibi olmalarından sonra, Rum aileler konakaltı ve sabur
hane semtleri çevresinde yerleşerek kendi kültürlerine göre biçimlenen “taş
evleri” inşa etmişlerdir. Bu evleri Türk evlerinden ayıran temel özellik, içe
kapanık olmaları, avlu yerine “sokakla” bütünleşen bir cephe ve kütle nizamı
göstermeleridir.
Türk evlerinin plan tipleri, sofa ile bunun etrafında yer alan odaların
bulundukları konuma ve üst kata çıkan merdivenin yerine göre değişiklikler
göstermektedir. Üzerlerinde yer aldıkları parsellerin biçimi ve komşu binaların
konumu da planların oluşumunda etkili olabilmektedir. Ancak, genel hatlarıyla,
merdivenlerin sofa içindeki yerlerine göre, “ortadan” ve “yandan “ merdivenli
tipler olarak bir sınıflama yapmak mümkündür
5
.
Ortadan merdivenli evlerde, üst çıkış binayı simetrik olarak ikiye ayırdığı gibi,
farklı şekillerde de bölebilmektedir. Ancak her iki durumda da yaygın olan
uygulama, merdivenin geriye doğru sokulan bir orta sofadan çıkması ve binanın
arka duvarına yaslanmış olmasıdır. Merdiven ahşaptır ve altı depo olarak
kullanılır. U şeklinde dönerek çıkar. Her iki yanında simetri hakimse birer veya
ikişer oda yer alır. Sofalar, avlu cepheleri boyunca uzandığı gibi, sadece
merdivenin açıldığı ve oda girişlerinin bulunduğu orta kısımda da yer alabilir.
Bu tiplerde de yaygın olan uygulama orta sofanın, bina cephe hattının ilerisine
doğru beşgen şeklinde bir çıkma yapmasıdır. Sonradan kapatılanları da vardır.
Ortadan çıkan merdivenin, yapı kütlesini simetrik olarak ayırmadığı durumlarda
ise, sofanın bir tarafında odalar yer almakta, diğer tarafında ise yine sofanın
devamı olan bir yan açık mekan bulunmaktadır. Genellikle, avluya bakan
cephelerinde boydan boya sofa bulunan evlerde ise, üst kata “yandan
merdivenle” çıkılır. Sofanın genişliği, binanın yanından U dönüşüyle çıkan
merdivenin iki kolunun genişliğiyle uyum içindedir. Odalar, sofanın gerisinde
yapının arka duvarına yaslanmış olarak yan yana sıralanmışlardır. Her biri
doğrudan sofaya açılırlar
5
.
5
Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
133
Rum evlerinin plan tipleri Hıristiyan kültürüne dayalı yaşam anlayışına uygun
olarak ortaya çıkmıştır. Binaya doğrudan doğruya sokaktan girilir ve sokak
kapısı bir orta mekana daha doğrusu geniş bir iç koridora açılır. Odalar bu
mekanın etrafında olup, sokağapencerelidir. Orta mekanın bir kenarından üst
kata çıkılır, zemin kat plan düzeni aynen bu katta da tekrar edilir. Taşıyıcı taş
duvarlar üst üste geldiğinden oda büyüklükleri de aynıdır. Odalardan sokağa ve
bahçeye pencereler açılır. Üst katlarda yaygın olan bir uygulama, sokağa doğru
yaklaşık 1 m eninde çıkan ve cephenin ortasında, giriş kapısının üzerinde yer
alan cumbadır. Bunlar ahşap konstrüksiyonlu olup, ilk bakışta “sonradan
eklenmiş” gibi bir görünüm içindedirler
İşlevsel Özellikler Açısından Muğla Evleri
Konut insan içindir. Ve insanla bir bütündür. İnsanın yaşayamadığı bir konut yada yerleşme, var oluş nedenini kaybettiğinden aslında mimari kişiliğini de yitirmeye mahkumdur. Muğla evinin avluya bakan cephesinde, halk arasında ''evin önünde'' denilen sofa vardır. Sofa, evi yağmurdan, güneşten koruduğu gibi üst katta odalara ulaşım görevinde de bulunur. Ayrıca sıcak havalarda oturulacak, hatta gece yatılacak serin açık yerdir.
Muğla evinde sofalar çeşitli konumlarda bulunur. Cephe boyunca olanları olduğu gibi, cephenin ortasında sekizgen biçimli olanları da vardır. Sofaları ahşap dikmeler taşır. Sofanın dış yüzeyinde ''tırabzan'' denilen ahşap çubuklardan oluşan korkuluk vardır. Ayrıca son dönemlerde yapılan kapalı sofalarda vardır.
Muğla evinin sokakla ulaşımını ''hayat'' denilen etrafı duvarla çevrili avlu sağlar. Evin ön cephesinin baktığı ''avlunun'' etrafında tuvalet, ahır, kümes ve ''salındırma'' denilen çatısını ahşap dikmelerin taşıdığı etrafı açık büyük bir ocağı olan çamaşır yıkama ve çeşitli kış hazırlıkları için kullanılan açık mekan vardır. Mutfak denilen küçük bir oda vardır. Bu bahçe odasında yemek yapıldığı gibi oturma odası olarak da kullanılır.
Sokaktan avluya çift kanatlı bir kapıyla veya ''kuzulu kapı'' ile girilir. Bazı avlular, Arnavut kaldırımındaki dere taşlarıyla kaplıdır. Saburhane bölgesinde avlular çakıl taşı ile kaplıdır. Avlunun duvar dibindeki kenarlarında çiçeklik bulunur. Ahşap direklerle iskeleti kurulan ve çardak denilen pergola, üzerindeki asmasıyla avluya gölge verir. Zeytin, nar, erik avluların vazgeçilmez ağaçlarıdır. Çiçekliklerde sümbül veşimşir sıkça görülür
Muğla evlerinde sofa çok amaçlı ev işlerinin yapıldığı özellikle kadının daha çok kullandığı bir mekandır. Avlu ve konutun kadının geniş çaplı üretim eyleminde birlikte rol aldıkları göz önüne alınırsa, konutun neden avluya açık ve onunla bütünleşen bir plan tipine sahip olması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar.
Muğla evinde yazlık yaşam avluyla bağlantılı olarak zemin kattakisofada geçer. Odalar kullanış amaçlarına ve özelliklerine göre isimler almışlardır. “Yaz odası”, “kış odası” gibi. Muğla evinin odası bir ailenin
ihtiyaçlarını karşılayacak fonksiyonları içinde barındıran bir ev anlamındadır.
Evin üst katında konuklar için devamlı temiz ve düzenli saklanan “köşk oda”
vardır. Rum evlerinde su, Türk evlerinde avluda olmasına karşın, evin içindedir.
Mekanların kullanış biçimleri ise günümüz kullanım biçimleriyle benzerlik
içerisinde “oturma odası”, “yatak odaları”, “hol”, “mutfak”, “banyo”, “tuvalet”
olarak kesin şekilde ve kullanımlarına uygun büyüklüklerde ayrılmışlardır
6
.
Gerek taş gerekse hımış evlerde oturma eylemine ayrılan mekanlarda yahut
alanlarda genellikle sekiler ve divanda yapılmıştır. Bunlar basit bir ahşap
konstrüksiyonla yapılan taşınabilir geleneksel mobilyalardır. Özelleşmemiş
odaların diğer bir özelliği de çok işlevli mekanlarda kullanılacak eşyalar
özellikle yorgan, döşek ve yastıkların saklandığı dolaplar ve yüklüklerdir. Yerde
oturarak yemek yeme eylemi için halen kullanılan kısa bacaklı, ahşap masa bu
odalardaki eşyalardan en tipik olanıdır. Bu özelleşmemiş odalarda diğer önemli
bir basit donatı da hemen her odada bulunan ocaklardır
7
.
Muğla’da her evin sakini, en az evin içi kadar, dışını da ve özellikle sokak
cephesinin de temizliğine özen gösterir. Her yıl badanalar yenilenir, evin önü
devamlı süpürülür hatta yıkanır, böylece Muğla “tertemiz “ve “bembeyaz” bir
kent olma özelliğini devamlı korur
6
.
7
Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
135
2.3. Davranışsal Özellikler Açısından Muğla Evleri
Muğla’da genel sokak örüntüsünde gittikçe özelleşen “mahremiyet” olgusuhakimdir. Genel sokak örtüsünde grup dışından kişileri fiziksel çevreninolanaklarıyla sınırlandırarak, dışlamak yerleşmenin en tipik görüntülerindenbirisidir. Psiko-sosyal çevredeki gereksinimler fiziksel çevre ile son derece iyibir şekilde bağlanmaktadır.Sokak örüntüleri mahremiyet açısından genelden özele farklılaşan ve boyutsalaçıdan bir kurgu ile oluşturulmuştur. Bu kurgunun beş önemli yapısal öğesivardır. Bunlar:
• Meydan yada meydancık,
• Sokaklar,
• Çıkmaz sokaklar,
• Avlu ve
• Konuttur.
Konutlar dar sokaklar, çıkmaz sokaklar ve önlerinde bahçelerle birbirlerinden
ayrılmışlardır. Konutların büyük bir bölümü güneydeki manzaraya bakar.
Sokaklar sessiz ve gölgelidir, bu yüzdende serindir. Konut örtülerinin ayrık
şekilde ve sokağa yüksek duvar yapmasının diğer bir nedeni de sokaktaki termal
konforun özellikle yaz aylarında sağlanmasıdır. Beyaza boyanmış duvarlarla
sokaklarda son derece iyi bir plastiklik göze çarpar. Sokak, kırmızı kiremit,
kendine özgü sitilize olmuş konut bacaları, yeşil asma yaprakları ve işlemeli
kapılarlason derece uyumlu bir renk armonisi içerisindedir
8
Fiziksel çevre ile sosyo-kültürel çevrenin uyum içinde iç içe bütünleştiği
“mahremiyet” olgusu ”psikososyal uzaklık” kavramı ile açıklanabilir. İnsanlar
arasında kültür grubundan kültür grubuna değişen fakat temelinde evrensel
görünümleri birbirine benzeyen dört uzaklık vardır
8
.
8
Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.
Muğla Evleri
136
Bu uzaklıklar:
• Duyusal verilerin fark edilmeuzaklığı,
• Kişisel uzaklık,
• Sosyal uzaklık ve
• Kitle uzaklığıdır.
Bu uzaklıklar içerisinde sosyal uzaklık ve kitle uzaklığı sokak örtülerinde
gittikçe artan mahremiyeti açıklayan nedenlerdir. Kitle uzaklığı aynı zamanda
gözlemler ve konuşmaların etkin olduğu uzaklıktır. Temelinde ailenin sokak ve
diğer komşularla ilişkisi yatar. Muğla’nın meydancıklarından dar sokaklarına
geçişler, hatta çıkmaz sokaklar kitle uzaklığını diğer bir deyişle mahremiyeti
ortaya çıkaran fiziksel çevre örüntüleridir. Mahalle halkından birini
“yabancıdan” ayırma bir bakıma “biz” ve “onlar” grup kimliği bu örüntülerde
bakma, görme ve işitme gibi duyusal verilerle gerçekleşmektedir
Sosyal uzaklık da sosyal mahremiyeti beraberinde getirir. Sosyal mahremiyeti
birbiriyle yakın ilişkisi olmayan kişiler arasındaki iletişim şeklinde
yorumlanmaktadır. Bu ilişkiler aile bireyleri arasında olduğu gibi, kapı
komşuları arasında da olabilir. Çıkmaz sokakların çevresindeki iki ya da üç
konut grubu arasındaki mahremiyetin konu olduğu yerlerde bu çıkmaz
sokaklardır. Çıkmaz sokak bu üç konut grubuna aitmiş gibi görünmesinin
yanında, bu grubun dışında kalan mahalleliye belirli bir uzaklık sağlar. Sosyal
mahremiyet çıkmaz sokağın ötesinde avluda ve hatta konutta bile söz
konusudur
8
.
Mekansal özellikler açısından Muğla evlerinde iki türlü etnik grup vardır.
Bunlar Müslümanlar-Türkler ve Hıristiyanlar-Rumlardır. Bu dinsel farklılığı
olan iki grup arasında ortaya çıkan en önemli ayırım ilk merkez kayması
sonunda olmuştur. Yeni merkez Konak altı ve çevresindeki taş Rum tüccar
evleri zengin ticaret kesimini sergiliyordu. Bunun dışında yerleşmenin diğer
bölümlerinde yapılaşma açısından Rumlarla Türkler arasında farklılıklar yoktu.
Konakaltındaki zengin Rumtüccar sınıfına ait taş yapılar, kentin diğer
alanlarındaki hımış yapıların aksine öndeki yüksek duvarlardan arınmış sokak
ya da caddeye cephe vermekteydi. Son derece sade hatları olan bu yapılar,
genellikle iki katlıydılar. Avrupa’daki tüccar sınıfının planlama niteliklerini
andıran bu evlerin alt katlarında genellikle bir depo bulunmakta olan asıl
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
137
yaşama bölümü üst kattaydı. Hımış evlerin yüksek duvarlar içinde
saklanmalarının aksine bu evlerin cadde ve sokağa açılıp, hakim olmalarının
nedeni tüccarın toplumdaki statüsünü vurgulamakdı. Türklerin etkin olduğu
alanlarda konutların büyük bir bölümünün hımış olmalarının dışında özellikle
geometrik tavan süslemeleri ve ahşap payandalı çıkmalı olmaları bu kültür
grubunu simgeleyen özelliklerdi. Ama bu iki kültür grubunun özelliklerini
simgeleyen öğeleri bazen bir konutta gözlemlemek mümkündü. Etnik gruplar
etkileşimleri sonucunda çeşitli temellere göre denenmiş öğelerin sentezini bazen
bir konutta sergilemekteydiler
9
.
18.ve 19. yüzyıllarda ise Türk ve Rum grupların karşılıklı etkileşimi sonucunda
taş yapı plan şeması içinde hımış yapılar ve hımış yapı plan şeması türünde taş
yapılar ortaya çıkmıştır. Rumların bir bölümünün hımış yapılarda oturması
nedeniyle özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda bu iki grup kültürel açıdan etkileşim
içinde bulunmuşlardır. Bu sosyo-kültürel etkileşim sonucunda her iki kültür
grubunun beğenileri birbirinden etkilenmiş ve bu da fiziksel çevreye
yansımıştır. Bu yüzden de taş ve hımış yapı türünün arasında belirli bir
sınıflamaya sokamayacağımız türler de mevcuttur. Komşuluk ve komşuluğun
devamlılığı her iki grup için de önemli bir kavramdı. Türkler için sosyal
etkileşimin en yoğun olduğu günler bayramlar, düğünler, sünnet ve ölüm gibi
dünyevi ve dinsel törenlerdi. Cami dinsel zorunlulukların dışında mahallenin
sorunlarının tartışıldığı mekandı
9
.
Kahveler de sosyo-kültürel bir mekan olarak önemli yerlerdi. Kahvenin Türk
kültüründe önemliliği bu mekanın boş zaman geçirme yeri olmasından ziyade
bu mekanın grubun sosyo-ekonomik konularının tartışıldığı bir platform
olmasından ileri gelmektedir. Hamamlar ise yıkanma ve temizlenmenin dinsel
kuralları içerisinde yerine getirildiği sosyo-kültürel mekanlardı. Eski Muğla da
Türk kesiminin etkileşimi bu sosyo-kültürel kurumlar içerisinde
gerçekleşmekteydi. Sosyal etkileşim temelde ataerkil bir aile yapısının sık
akraba ilişkileri, iyi komşuluk ve dinsel ilkeler çerçevesinden töre ve
geleneklere bağımlı, dışa kapalı bir çevrede oluşmaktaydı. Muğla’da konut
ünitesindeki mahremiyet diğer yörelerdeki mahremiyetten farklı değildir. Konut
ünitesindeki mahremiyetin ve bunun sonucunda ortaya çıkan fiziksel çevre
9
Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.
Muğla Evleri
138
öğelerinin nedeni İslam dininden kaynaklanmaktadır. İslam dininin
inançlarından birisi olan kadının mahremiyetinin zorunlu olması konutların
planlanmasında ve hatta sokak örüntülerinin oluşmasında da önemli bir neden
olmuştur
9
.
Geleneksel Türk evinde görülen haremlik ve selamlık ayrımı Muğla evlerinde
yoktur. Dini inanışların evlerin planlanmasında etkisi vardır. Ve bu etki üç
özgün mahremiyet örneği ile vurgulanabilir: Bunlardan ilki yıkanma eyleminin
gerçekleştirildiği gusülhanelerin gizli bir bölümde yapılmaları ve yıkanma
eyleminin dini bir koşul olarak evin en gizli yerinde yapılmasıdır. Genellikle
odanın bir duvarı içinde bir dolap şeklinde düşünülen bu küçük eylem alanı
odaya girildiğinde fark edilmeyecek şekilde yapılır
9
.
Muğla’daki konutların sofaya açılan odalarının hemen hepsinin pahalı olması
odalar ile sofa arasındaki sosyal ve kişisel mahremiyetin elde edilmesi şeklinde
yorumlanabilir. Kişisel mahremiyet, kişisel mekan düzeyinde bir oda
içerisindeki mahremiyet yada birbirini izleyen eylemleri konu alan odalar
arsındaki mahremiyettir. Diğer bir mahremiyet örneği ise misafiriçin seçilen
odanın genellikle giriş katında ve eylemlerin, yaşamın geçtiği evin asıl
bölümlerinden ayrı bir yerde düşünülmesidir
9
.
Muğla’da kullanıcısının Türk olduğu konutlarda kafesler, tavan süslemeleri v.b
gibi yapı elemanları ile aile yapısı kadın erkek ayrımının daha serbest olduğu
Rumlardan farklı olmaktadır. Konut üniteleri babanın hakim olduğu, annenin
ise tüm evin dirlik, düzenliği ile ulaştığı aile yapısına göre yapılmışlardır. Bu
konutlar bir avlu çevresinde yer alan, gerektiğinde aileden evlenen oğullara
gelecekte oda açabilecek nitelikte, mahremiyeti ön plana çıkaran, kendine özgü,
basit iki katlı konutlardır. Aile yapısı geniştir. Bu genişlik ailenin ekonomik
yapısı ile de ilişkilidir. Konutlar bazen akrabaları içeren büyük konaklar haline
de dönüşmüştür. En azından bu tip konutlarda evlenen oğul için bir göz oda
vardır. Yemekler beraber yenilip, içilir. Evin hakimi babadır ve disiplini
simgeler. Konut bu aile yapısına göre düşünülmüştür. ikinci katta birden fazla
odanın bir sofaya açılması ve bu odaların gece yatak odaları şekline
dönüşmeleri konutun çehresini değiştirerek ailenin tüm bireylerinin kalabileceği
bir şekle dönmesine neden olmaktadır Yerleşmedeki aile yapısı ataerkil
(pederşahi) görünümdedir. Sosyo-kültürel konular olan mahremiyet ve “psikososyal alan” yani “territoriality” bu ailenin uzantısı olarak fiziksel çevrede ve
özellikle konut ünitesinde çeşitli görünümlerle ortaya çıkmaktadırlar.
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
139
Mahremiyet konusuna ek olarak, evin çevresini saran yüksek duvarlar ve
avlunun çevresinde şekillenme birer “territoriality” örneğidir
10
.
3.MUĞLA EVLERİNİN MEKÂNSAL, İŞLEVSEL,
DAVRANIŞSAL ve TEKNİK ÖZELLİKLERİNİN ZAMAN
İÇERİSİNDE GEÇİRMİŞ OLDUĞU DEĞİŞİM
Asar dağı eteklerinin ovayla birleştiği kısımdaki bahçelerin üzerinden
bugünkü Aydın tarafından gelen ve Marmaris’e uzanan karayolu yapılmıştır,
daha önce mezarlık olan bu yerler zamanla bozulmuş ve resmi kurumların yapı
sahaları haline gelmiştir. Bugün Karabağlar yaylası eski kullanımına uygun
olarak değil de sayfiye yeri gibi kullanılmaya başlanmıştır. Şehirle yayla
arasında kurulan sanayi sitesi gelecekte yaylanın gerek yeraltı suyu gerekse
havasını etkileyecektir. Yaylaya özgü “Karaağaç”lar kurumuştur.
Şehrin kurulduğu yerleşimin güney tarafındaki Karadağ etekleri kooperatif
evleri denilen bir dizi birbirinin benzeri evlerle yavaş yavaş kaplanmaya
başlanmıştır. Banliyö yerleşimine benzeyen bu anlayış şehrin geleceğini ne
şekilde etkiler bilinememektedir. Ancak Muğla kent dokusunun kurulduğu
yamaç, şehre uğramadan geçen yeni Aydın, Marmaris – Denizli yoluna uzak ve
sapa kaldığı için ve yeni yerleşimlerin bu yeni açılan yola yaklaşmak istemesi
sonucunda zamanla Muğla kent dokusu yalnızlığına terk edilmiştir
11
.
Günümüzde Muğla evlerinin terk edilmelerinin ana nedenleri: Kullanım zorluğu
ve yapısal sorunları olmasıyla birlikte, bu durumu asıl pekiştiren bir nedenle,
aynı mahalledeki eski komşuların zamanla mahalleyi terk edip, yerlerine çevre
köylerden ve diğer illerden gelen insanların gelip yerleşmesidir. Çünkü sokakta
eski yardımseverlik, güvence duygusu veya kişilerin eski dostlarını artık
görememesi, sokaktan soğumasına neden olmuştur. Bu duruma karşılık bu
evleri terk edip, yeni yerleşim alanlarındaki apartman hayatına kavuşmak,
sokakta son kalan insanların tek özlemleridir.
Ayrıca şehir, zamanla aşağıdaki düzlüğe yayıldığı için ve yeni ticaret alanları,
okullar, kahveler ve eski kapı komşularının aşağıdaki düzlükte bulunmaları
10
Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.
11
Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden
Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla
Muğla Evleri
140
sonucu, ulaşımın güçlüğü meydana çıkmıştır. Bununla beraber özel otoların bu
sokaklarda rahat kullanılmamaları ve park etme sorunları, bu durumu
pekiştirmiştir. Muğla kent dokusunun “Yaşayan Bir Kentsel Doku” gibi
görünmesinin nedeni, içinde yaşayan insanların ekonomik sorunlarından
kaynaklanmaktadır. Maddi durumları pek iyi olmayan aileler, zaten yakın bir
zaman önce çevre köylerden gelmiştirler. Dolayısıyla işçi olarak çalışan bu
ailelerin, yeni yerleşim alanlarındaki kira ücreti yüksek olan apartmanlarda
oturmaları mümkün değildir. Buna karşılık kentsel dokudaki “Eski Evlerin
kiraları ve hatta fiyatları da ucuz olduğundan satın da alabilmektedirler.
Ekonomik güçleri sadece yiyecek ve içeceğe yeten bu ailelerin, bu evlerin
bakımını yapmaları mümkün değildir. Fakat eski evlerin ahşap kısımlarının
bakımı zor olduğu için, ahşap kısımları bozarak, birlikte duvarlar vb.
yapmaktadırlar. Kereste ücretlerinin fazla olması ve bu evlerin mimarisine
uygun ürünleri verebilecek ustaların, turizm alanlarındaki yüksek ücretli işlerde
çalışması, halkın bu evleri korumasını engellemektedir. Gerçekte, bu evlerde
yaşayan bu insanların evlerin orijinal durumlarını korumak gibi bir kaygıları da
yoktur. Zaten maddi durumu düzelir düzelmez bu evleri ya terk etmekteler ya
da sessizce, evin bazı kısımlarını yıkarak geri dönüşü zor bozulmalara yol
açmaktadırlar
11
.
Muğla evlerindeki geleneksel yaşamda, yıkanma ihtiyacı, oda içindeki
“gusülhane” bölümünde giderilirdi. Bununla beraber mutfak olarak ayrı bir
bölümde yoktu. Fakat oda içinde de, kapı arkasına gelen bölümde “çanak, kaşık
vb.” bulunurdu. Yemekte ocakta pişirilirdi. Havanın uygun olduğu zamanlarda
da avludaki “ salındırma” denilen üzeri kapalı, açık ve ocaklı bölümde yemek
hazırlanırdı. Bulaşıklarda gene ocakta ısıtılan suyla, çiçekliğe yakın bir yerde
yıkanırdı.
Toprağa bağlı yaşayan bu insanların, geleneksel alışkanlıkları, günümüzün
“mesaili” çalışma koşulları karşısında geçerliliğini yitirdi. Muğla’da soysal
hareketlilik daha çok geçici süre için yaylalara gitme şeklindedir. Muğla
merkezde yaz aylarında Karabağlar’a göç edilir. Halk arasında yayla denilen
Karabağlar yüksek bir yerde değil, aksine çukurda bir bölgedir. Halk burada
kışlıklarını hazırlar. Ayrıca serin kuyuları su dolu doğal bir cennettir. Eski
Muğlalının iki evi olurdu, biri Muğla’da, diğeri yayladaki bir yurttaydı, yaz
aylarında şehir boşalır, yaylaya taşınırdı. Yazın süngercilik, tütün, pamuk,
zeytin, narenciye vb. üretim alanlarında çalışma, denize açılma ya da gündüz
gidip, gece dönme şeklinde olmaktadır. Çalışma hayatında en belirgin özellik,
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
141
kadınların çalışması ve ev ekonomisine büyük katkıda bulunmasıdır. Muğla
yeniliklere açık, uysal bir halka sahiptir. İlde temel sınıfı çiftçiler meydana
getirmektedir. Tarımla geçinen halk, çoğunluktur. Çalıştıkları yere bağlı
bulunmaktadırlar. Bölgesel etkilerden kendilerini kolay kolay
kurtaramamaktadırlar. En ilkel ekonomik geçim araçları ile geçinmek
zorundadırlar. Bu bakımdan üretemedikleri şeyleri pazar yerinden satın
almaktadırlar. Nüfusun çoğunluğu çiftçi bulunduğundan, esnaf mallarının
tüketimi ve çiftçinin hayatı ile doğrudan doğruya ilgilidir. Aile
monografilerinde el tezgahı ile çalışan dokumacı ailelerin ekonomik
hayatlarındaki değişiklik dikkati çekmektedir. El tezgahı ile dokumacılık
önemini yitirmiş bulunmaktadır. Tütün ve zeytincilik, bölge halkının hayatını
büyük çapta etkilemektedir. İl merkezinde olsun, ilçe ve köylerde olsun, halk
geçimini adı geçen iki temel üretime dayandırmaktadır. Alım satımlar,
evlenmeler, geziler, ihtiyaçların karşılanması “tütün” ya da “zeytin mevsimi”
dönemlerinde olmaktadır. Nüfus artışları, gayrimenkullerin parçalanmalarını
zorunlu kılmakta, toprakları küçültmekte ve ekonomik sarsıntıların meydana
gelmesine yol açmaktadır. Kendi imkanlarını beğenmeyip, başka yörelere göç
edenler genellikle girişken bir kimliğe sahip olanlardır. Bu ise geride kalanların
“kadere razı” bir yaşam benimsemelerine sebep olmuştur. Muğla’da toplumun
sosyal ve ahlaki vicdanı objektif için hukuk, ahlak ve sosyal kontrol, son derece
kuvvetli ve geneldir. Sosyal vicdanı ve toplumsal yaptırımları izleyen her suç
şiddetle cezalandırılır. Daha öncede değinildiği gibi aile tipi pederşahidir.
Erkeğin üstünlüğüne dayanmaktadır. Kadın, ekonomik hayatta yükün çoğunu
omuzlamaktadır. Köyde kentte olsun halk, ekonomik imkanlara kavuşunca
uygun bir hayatın bütün gereklerini, en kolay, en çabuk ve rahat olarak yerine
getirmektedir. Giyim kuşamda, eğlencesiyle, sanat dallarında gösterdiği ilgi ile
Muğla’lı halk, modern bir hayata kendisini hızla uydurabilmektedir .
Yayla ile Muğla arasındaki ulaşımın bugünkü motorlu araçlarla sağlanan
çabukluğunun yaşanmadığı eski yıllarda, halkla beraber pek çok esnaf ve
zanaatkar da işyerini yaylaya taşırdı. Ticaret ve zanaat hizmeti, Muğlalılara
kışın kentte yazın yaylada verilirdi. Bunlar, yayla kahvelerinin etrafında
sıralanan, tek katlı, kırma kiremit çatılı, taş örme küçük işyerlerinde
mesleklerini sürdürerek, yaylaya “yazlık bir şehir” özelliği verirlerdi. Bugün bir
Muğla Evleri
142
çok kahvenin yanında bu dükkanlar durmakta, ancak, depo–samanlık vb.
amaçlarla kullanılmaktadır
12
.
Koruma imar planında geleneksel kent dokusu içerisinde özgün bir konum
gösteren ve sivil mimarlık örnekleriyle bütünleşmiş bir çevreyi oluşturan bazı
eski sokaklar, bugün özel işaretlerle taranarak, fiziki yapısı korunacak “tescilli
sokaklar” olarak ayrılmıştır. Bu sokakların tümü “korunmaya değer” bir siluete
sahiplerse de çağdaş yaşamın ulaşım koşullarına bugün cevap
veremediklerinden tamamının korunması mümkün olmamış, ancak son derece
karakteristik olanlar ve ulaşım ağı içinde bir engel durumunda bulunmayanlar “
resmen” koruma altına alınabilmişlerdir (Ekinci, 1985). Yayla’daki yeni
yapılaşmalar, bugün için herhangi bir yasal önlem olmamasına rağmen, büyük
ölçüde geleneksel karaktere uygun olarak sürmektedir. Bu olumlu gelişmede,
belediyenin yönlendirici çabaları yanında, Muğla’daki mimarların da “yayla
projelerine” özen göstermelerinin büyük payı bulunmaktadır. Ancak, ortada
henüz “disiplini sağlayıcı” bir önlem olmadığı için, yaylada karakteri bozucu
inşaatların yapılmasını da uzun süre önlemek mümkün değildir. Bugün yaylada
çok azda olsa, bazı betonarme –düz damlı –geniş –pencereli briket duvarlı
kötü yapılar ortaya çıkmış durumdadır.
Kentsel sit alanındaki dokunun günümüze kadar “yaşayarak” gelmesinde en
önemli faktörlerden biri, geleneksel fiziki çevrenin süregelen sosyal yaşantının
birçok gereksinimine cevap verebilir şekilde korunmasıdır. Bölgedeki, azda
olsa, bozulma –yozlaşma belirtileri ise, sivil mimarlık örneği durumundaki
evlerin bugünkü “modern aile yaşantısına” uygun olmaması yanında, bu evlerin
yoğun olarak bulunduğu semtlere “motorlu taşıt ulaşımının” sağlanamaması ile
ortaya çıkmıştır
13
.
Muğla’da güzergahlar kent merkezindeki dini ve ticari odaklara bağlanacak
şekilde bir ağ oluşturmuşsa da topoğrafyaya uygun ve eşyükseltilerle paralel
istikametler tercih edilmiştir. Böylece “Asar” eteklerinden aşağıya doğru kıvrıla
kıvrıla inen ve pekçok yerde birbirlerine yatay olarak bağlanan sokaklarla,
eskinin hayvan ve insan gücüne bağlı taşımacılığını daha da zorlaştıracak çok
dik meyilller ortaya çıkmamıştır. Sokağa cephesi olmayan mülkiyetlere, bunu
12
Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.
13
Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
143
sağlamak için, komşu mülkiyetler dar geçiş şeritleri bırakmışlar, böylece
“çıkmaz sokaklar” doğmuştur. Muğla’da oldukça fazla olan bu çıkmazlar,
meyilli bazı yerlerde “merdivenli sokak” haline dönüşmüşlerdir. Genişlikleri 1.5
m ve 3 m’dir. Ulaştıkları mülkiyetin sahibi olan ailelerin isimleriyle anılırlar.
Sokaklar dardır. Birçok yerde 2 m’nin altına düşer. Kentsel sitin geçmişteki ana
ulaşım arterlerini oluşturan bazı yollarda dahi 3.5 –4 m’den daha geniş kısımlar
yoktur. Son yıllarda, belediye ile sit sakinleri arasındaki bir dayanışmayla,
yolların çok daraldığı yerlerde mülkiyetlerin sınırlarındanbir miktar “ bedelsiz”
olarak yola verilmiş, böylece kavşaklar “araba dönebilecek” kadar
genişletilebilmiştir
13
.
Muğla evlerini bütünleştiren sokaklardır. Sokaklar ulaşımı sağlama göreviyle
birlikte, çocukların oyun alanlarıdır. Ayrıca yüksek avlu duvarlarının
gölgelediği dar sokaklar, kadınların sıcak havalarda oturdukları mekan
görevinde de bulunurlar. Sokaklar topografyaya uygun zengin perspektifler
verirler. Kuzulu kapı, sokağa çıkıntı yapan ocaklar, avlu duvarlarının üzerinden
sarkan çeşit çeşit çiçekler, özel bir görünümü olan bacalar, ocak çıkıntısının iki
yanında görülen dar pencereler, zaman zaman sokağa sarkan kapalı ve açık
çıkmalar, saçaklar, Arnavut kaldırımları sokağı oluştururlar. Sokağı oluşturan
bu elemanlar günümüzde bozulmaları sonucu, sokak görünümü özgünlüğünü
yitirmeye başlamıştır. Bu nedenle bu sokak elemanlarının, tekrar tek tek orijinal
şekline çevirmeleri gerekmektedir
14
.
Muğla evini, bölge evlerinden ayıran önemli bir özelliği bacasıdır. Bu yüzyılın
başına kadar Muğla evleri tamamen “toprak damlı”ydı. Hatta 1940’lara kadar
birçok evin toprak damlı olduğu görülmüştür. Bu nedenle Muğla bacasının
ortaya çıkışı Alaturka kiremitli çatılara dayanmaktadır. Geçen yüzyılın sonunda,
bu yüzyılın başlarında görülmeye başlayan Alaturka kiremitli çatılar,
beraberinde Muğla bacasını da getirmiştir
14
.
Muğla evinin plan tipi gereği, açık sofalar hemen hemen her evde
görülmektedir. Açık sofaların bir kısmı camekanla kapatılmış durumdadır.
Ancak,bu uygulamaların daha önceden yapılmış olanları, “sürme pencere”
14
Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden
Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla
Muğla Evleri
144
görünümündedir. Bu sistem de, yapının görünümüne aykırı düşmeyen bir sonuç
vermiştir.
Fakat daha yakın dönemlerde yapılmış camekanlar, geniş pencere sistemli, çift
kanatlı pencere biçimindedir. Bu sistem ise yapının görünümüne aykırı
düşmüştür. Açık sofaların camekanla kapatılmasının birçok nedeni vardır: Dış
hava koşullarının açık sofayı kullanılmaz duruma getirmesi, açık sofanın
kapatılma gereğinin en önemli nedenidir. Çünkü odalara ulaşım, sofalarla
gerçekleştiği ve sirkülasyon alanları olduğu için, bu bölümün dış koşullara
kapalı olması gerekmektedir. Bu nedenle bu evrelerin kullanılır olması için, açık
sofaların kapatılması gerekmektedir
14
.
4.SONUÇLAR VE ÖNERİLER
Kültür mirasımızın mimariye ve şehirciliğe yansıyan birçok yönünü birlikte
bünyesinde taşıyan yapı gruplarının meydan, sokak vb. faktörleriyle birlikte
oluşturdukları yerleşme karakterlerinin korunması, bir anlamda da ‘yaşatılması’
yolunda kararlar üretilmekte, ‘kentsel sit alanları ‘ tespit edilmektedir
13
.
Bu bölgelerdeki imar faaliyeti, Muğla’nın kendine özgü şehir ve konut
karakterini bozmadan sürdürülmelidir. Yeni yapılacak olan binalar, bu karaktere
uygun olarak biçimlenmelidir. Kiremit çatılı, beyaz duvarlı, avlulu evlerin
arasından beton yığınları yükselmemeli, böylece kentin doğal ve tarihsel
görünümü bozulmamalıdır
15
.
Muğla’da sit bölgesi içerisinde toplam 178 adet ev ‘aynen korunmak üzere’
tescil edilmiştir. Bu tescilli evler tahrip edilmemeli, günümüzün yaşam
koşullarına cevap verecek şekilde tamirat ve tadilat yapılmalıdır. Söz konusu
evlere yapılacak müdahalelerde tek koşul dış görünümün bozulmamasıdır. Sit
bölgesi içerisinde Muğla sivil mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan eski
evlerden en karakteristik olanları bölge içinde birer anıt gibi kalmalı, gelecek
kuşaklara geçmişin mimari mirası bırakılmalıdır
16
.
Sanatın kökeninde, insanın doğayla sürdürdüğü yaşam mücadelesinde ortaya
çıkan türlü gereksinimleri yatar.Resim sanatının hatta bazılarına göre de yazı
sanatının temelini oluşturan tarih öncesi devirlere ait mağara duvarlarındaki
15
Ekinci O., Yangın ve Tarihi Evler, İlkadım Gazetesi, 28.07.1980, Muğla.
16
Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981, Muğla.
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
145
resimler, o dönem insanının örneğin bir avlanma olayını diğer insanlara
bildirmek ve böylece güç birliğine davet etmek ihtiyacından doğmuştur.İnsanın
doğaya karşı verdiği yaşama kaygısının sanat ürünleri ortaya çıkartması
olayının en net örneklerini mimarlık ürünleri vermektedir
17
.
Mimarlık ‘yapıların biçimlendirilmesi’ olarak tanımlanabilirse de, temelinde
yapıyla birlikte o yapıyı ortaya çıkartan ‘yaşam tarzı’nı da içermektedir.
Mimarlığın hedefi ve anlamı, tek başına bir yapı biçimi yaratmak değil, daha da
ağırlıklı olarak, belli sosyal ilişkiler içerisinde yaşayan insanların, bu ilişkilerine
uygun fiziksel çevrelerini oluşturmak vehatta daha ileri gidilerek, yeni fiziksel
çevreyle, yeni sosyal ilişkilerin yaratılmasına katkıda bulunmaktır
18
.
Muğla il merkezi ülkemizin eski ve güzel bir yerleşme bölgesi olarak gerek eski
eserleri, gerek eski sivil mimarlık örneklerinin yoğun ve bozulmamış bulunması
nedeniyle bütünü ile korunması gerekli sit sahası olarak tescil edilmesi
gerekmektedir
18
.
Anıtsal değer taşıyan mimarlık ürünlerini, eserlerini korumak için, o eserleri
‘oldukları gibi’ orijinal şekilleriyle muhafaza edebilmek ve yıpranmamalarını
sağlamak yeterli ve mümkün olabilmektedir. Muğla veya diğer sit alanı kabul
edilmiş ve koruma uygulamasına alınmış yerleşmelerde bir eski ev ‘aynen
korunurken’ o evde müzelik eşyalar değil, elli sene öncesinin insanları da değil,
bugünün sosyal ilişkileri içinde yaşayan insanlardır. O halde bu insanların, eski
evlerini koruyabilmeleri için, geleneksel (eski) yaşam tarzlarını da korumaları
gerekmektedir. Aksi halde o evi ‘olduğu gibi’ korumaları olanaksızdır. Çünkü
ev tiplerini yaratan etkenlerin başında yaşam tarzı ve sosyal ilişkiler gelir.
Dünya değiştiğine göre, yaşam değiştiğine göre, insanlar arasındaki üretim ve
tüketim ilişkileri değiştiğine göre, ‘değişen insanların’ yaşadıkları evlerin aynen
eskisi gibi kalmasını savunmak, her şeyden önce eşyanın tabiatına
aykırıdır.Geleneksel Türk mimarisini çağdaş yaşama uyarlamak ve bunu
yaparken de gelenekselin eşsiz deneyleriyle doğmuş uygulamalarına sahip
çıkmak gerekir. Mesela bir eski baca tipini korumak. Ama sadece şekil
açısından değil, Muğla ikliminde en verimli baca tipi olmasından ötürü
17
Ekinci O., Tam Ortasındayız, Devrim Gazetesi, 01.01.1981, Muğla.
18
Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.
Muğla Evleri
146
korumak. Beyaz badanayı, saçaklı, kiremit çatıları, avlulu ev nizamınıda benzer
nedenlerle sürdürmek
18
.
Geleneksel mimari zenginliğimizi korurken tutucu olmamalıyız. Şayet eski
evlerimizi koruma görevini, yani ulusal bir görevi sadece o evlerde yaşayanlara
yüklemişsek, birde onların değişen yaşam tarzlarında durağan bir mimari çevre
içine takışıp kalmalarına neden olmamalıyız
18
.
Geleneksel halk mimarimizin güzel örneklerinin korunması son derece yerinde
bir çabadır. Sit bölgesi içinde kalan mülkler, durumlarına göre farklı koruma
kararları altındadır. Bunları üç grupta toplayabiliriz:
Korunacak olan mülk , ‘eski eser’ kabul edilmiş bir tescilli ev ise bu ev
sadece restore edilebilir. Yani dış görünüşü aynı kalmak, içinde ise
bugünün ihtiyaçlarına dönük değişiklikler yapmak kaydıyla tamir
edilebilir.
Korunacak olan mülk, üzerinde eski bir evin yer aldığı, ancak bu evin
‘eski eser’ kabul edilmediği bir arsa durumunda ise, söz konusu ev
istenirse yıkılıp yerine eski evlere benzer görünüşte yeni bir bina
yapılıyor, istenirse de yine aynı şartlarda tamir edilebiliyor.
Korunacak olan mülk boş bir arsa ise bu arsada yine eski Muğla
evlerine benzer biçimde yeni bir bina yapılabiliyor
19
.
Muğla, eski mimarinin korunması için, yasalara dayalı kararların alınmış olduğu
bir kenttir. Ancak dev gibi Trafo binalarını güzel bir tablo üzerine çakılan
çiviler gibi sağa sola inşa etmek yanlıştır. Hele, tellerin geçeceği yerlere
rastlayan yayladaki ağaçları kesme hazırlığına geçme ise, tam anlamıyla bir
cinayettir. Yayla demek ağaç demektir. Eğer, elektrik, yüzlerce ağacın kesilmesi
pahasına yaylaya girecekse, artık orası yayla olmayacaktır. Elektriği olan, ağacı
az tarlalar yığını olacaktır. Kuşkusuz, bu endişenin karşılığı elektrikten
vazgeçmek olamaz. Bunu savunmak, uygarlığın nimetlerinin yanlış
kullanılmasını meşrulaştırmak olur. Yaylaya elektriği yeraltı tesisleriyle sokmak
teknik olarak mümkündür. Ancak ‘pahalı’ bir çözüm olduğundan uygulanması
19
Ekinci O., Muğla Sit’ini Korumada Yeni Bir Olanak, Yeni Muğla Gazetesi, 07.04.1981, Muğla.
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
147
zordur. Oysa nekadar pahalı olursa olsun,yüzlerce senenin ürünü olan bugünkü
yayla güzelliği daha ucuz değildir
20
.
Yaylada bozulmayı önlemek için, yapılaşmayı tamamen yasaklamak gibi,
yaylanın ‘yaşayan’ karakterini öldürecek, dolayısıyla yaylanın asıl niteliğini
ortadan kaldıracak bir önlem almaktan mutlaka kaçınmalı, bir an önce, kendine
özgü yapılaşma koşullarını belirleyecek resmi bir çalışmanın ortaya çıkması
gerekmektedir.
Muğla’da geleneksel halk mimarisinin, korunması, koruma kararlarından ötürü
halkın karşılaştığı kayıpların üzerine gidilmeden ve bu kayıpların karşılığı
verilmeden mimari mirasın korunamayacağı, bunun salt fiziki değil aynı
zamanda sosyal bir olay olduğu unutulmamalıdır
20
.
Muğla ‘da kentsel sit alanı içinde yol açmak, şehrin gelişme bölgelerinde açılan
yollara göre çok dahafarklı sorunlar taşımaktadır. En önemlisi, topografyaya
uygun hareket ederken doğal dokunun zedelenmemesidir. Çünkü mevcut
karakter, yapıların topografya ile uyum içinde yerleşmesi ve sokakların bu
uyumu tamamlayan güzergâhlarda yer almasıyla oluşmuştur. Yolun
genişletilmesi veya yenisinin açılması, sokak cephelerini oluşturan eski yapı
duvarlarının yıkılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum ise, hem hukuksal, hem
de maddi yönden kamulaştırma sorunları yarattığı gibi, yıkılan yapı cephelerinin
ve avlu duvarlarının daha sonra tekrar ve eski karakteri verecek şekilde inşasını
da kapsayan çok yönlü çalışmayı gerektirmektedir
20
.
Muğla kentsel dokusunun canlılığını hala korumakta olması, Anadolu’nun
birçok yerindeki benzer bölgelerin terk edilmişliğine karşılık önemli bir
geleneksel yerleşim örneği durumunda olmasına neden olmuştur. Bu nedenle
hala canlılığını kaybetmeyen bu yerleşim alanının, yaşanırlılığının aktif duruma
gelmesi bazı yatırımlarla gerçekleşebilir. Bugün , bu evleri yaşatanlar şu anda
içinde oturanlardır.Ancak , son yıllarda dışarıdan gelen ve gelmekte olan
‘entelektüeller’sit alanında ev satın alarak ‘kendi anlayışlarında’ tamirat yapıp,
ya zaman zaman gelip kalmaktalar, yada sürekli oturmaktadırlar. Bu durum,
yavaş yavaş yaylada da görülmeye başlanmıştır. Bu durumun asıl nedeni:
Muğla Merkez İlçenin, Bodrum ,Gökova , Marmaris, Köyceğiz, Fethiye gibi
tatil beldelerine , ulaşım açısından , merkez durumda olması ve Muğla merkez
ilçenin , turizmin geliştiği, bu ilçelere nazaran daha ekonomik ve rahat bir
20
Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981, Muğla.
Muğla Evleri
148
yaşam olanağının sahip olmasıdır. Tabi ki bu gerçekler yanında, Muğla kentsel
dokusunda ve bu evlerden birinde yaşamak, kişinin ‘nostaljik’ duygularını,
tatmin etmesini de sağlamaktadır.
Geleneksel yerleşmelerde yapılan tasarımlar için, tasarım sürecinden önce,
yerleşmenin fiziksel ve sosyo-kültürel veri tabanına dayalı bir ön tasarım süreci
zorunlu görülmektedir. Bu sürecin en önemli yanı yerleşmenin ‘Kültürel Öz
Elemanlarının‘ tarihsel süreç içinde irdelenmesi ve yerleşmeye giren ‘Yeni
Elemanların’ saptanması olarak kabul edilmektedir. Mimari tasarım
süreçlerinde fiziksel çevreye ağırlık veren yaklaşımlar çoğunluktadır. Salt
fiziksel çevreye yönelik yaklaşımlar, çevresel devamlılık ve yerleşmenin sosyokültürel veri tabanı ile bütünleşme konularında önemli sorunlar çıkarmaktadır.
Bu yüzden tasarımcılar özellikle kültüre özgü çevrelerde hem fiziksel hemde
sosyo-kültürel çevreyi beraber değerlendirmek zorundadırlar
21
.
Gelişmekte olan ülkelerin geleneksel yerleşmelerinde diğer yörelere koşut
olarak son derece hızlı değişen sosyo-kültürel, ekonomik ve politik koşulların
bir sonucu olarak, kullanıcıların değerleri, imgeleri, çevresel değerlendirmeleri,
çevreden beklenti ve ona kazandırdığı anlamlarda değişmektedir.Bunda kitle
haberleşme ve diğer iletişim araçlarının payı çok büyüktür.İletişim
süreçlerindeki yapısal bozukluklar kullanıcıyı yeni değer ve normlara sürekli
itmekte, tercihler değişmekte bunun sonucunda da kültürel çevre gitgide
anlamsızlaşmakta ve olumsuz yönde değişmektedir.Geleneksel yerleşmelerdeki
çevresel bozulmanın önlenebilmesi, eskilerin sağlıklaştırılması kadar uyumlu
yeni dokuların tasarımına bağlıdır .
21
Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir Model, Doktora Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1986.
Yıldız AKSOY
Ayşen AKPINAR
149
5.KAYNAKÇA
Tosun Y., 17. ve 19. Yüzyıllarda Batı Anadolu’da Osmanlı-Türk Şehir Dokuları,
Bu Dokuları Oluşturan Evler ve Korunmalar (Yayınlanmış Doktora Tezi),
Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 1983, İzmir.
Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve
Yeniden Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma), Hamle Matbaacılık,
1991, Muğla
Ekinci O., Yaşayan Muğla, 1985, İstanbul.
Ünlü A., Geleneksel Çevrelerde Tasarım Verilerinin Saptanması İçin Bir
Model, Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
1986.
Ekinci O., Yangın ve Tarihi Evler, İlkadım Gazetesi, 28.07.1980, Muğla.
Ekinci O., Elektrik Yaylayı Ağaçsız Bırakabilir, İlkadım Gazetesi, 09.11.1981,
Muğla.
Ekinci O., Tam Ortasındayız, Devrim Gazetesi, 01.01.1981, Muğla.
Ekinci O., Muğla Sit’ini Korumada Yeni Bir Olanak, Yeni Muğla Gazetesi,
07.04.1981, Muğla.
6
Aladağ E., Muğla Evi (Muğla’daki Geleneksel Konutların Sıhhileştirilmesi ve Yeniden
Değerlendirilmesi Konusunda Bir Araştırma),Hamle Matbaacılık, 1991, Muğla
Muğla Evleri
134
Yıldız AKSOY
1
Ayşen AKPINAR
2