Not: Makalenin sadece Muğla ile ilgili kısmı alıntılanmıştır.
İlk Çağda Muğla
Tarihi M.Ö. 3000'li yıllara değin uzanan Muğla, ilk çağlarda Karia olarak anılan güneybatı Anadolu'da kurulmuş en eski şehirlerden biridir. Coğrafi konumunu düşündüğümüzde böyle olması da doğaldır, nitekim Anadolu'nun iç ve batı bölgelerinde ve Ege adalarında M.Ö. 2000’li dönemlerde kurulan çok sayıda krallıklar, devletler vardı. Muğla Adalar ile iç kesimlerin bir buluşma noktası olarak büyük öneme sahipti.Bilinen eski adları ile Alinda, Moğala, Mobella, olarak anılan Muğla'nın ilk yerleşimcileri olarak geçen Karyalılar hakkında Herodot, kitaplarında Karyalıları aslında Ege adalarında yaşamış, daha sonra Dorların ve İyonların Yunanistan ve adalara yayılmalarıyla Asya kıyılarına göç etmek zorunda kalmış bir halk olarak anlatır. Karyalıların o zamanki adlarının Leleg olduğundan da söz etmiştir.
Homerosu'un İlyada'sında da Karyalılar, Akkalılar ile Troyalılar arasındaki savaşta Troyalılar'ın müttefiki olan Anadolu kavmi olarak görülür. Yine Homeros söz konusu destanında Karyalıların konuştukları dili barbarca bir dil olarak nitelendirir. Bu kaba ve sert dilin bugünkü Muğla diyalektiğinde kendini gösterdiği de düşünülmektedir.
Herodot, kitaplarında, tüm bunlara karşın, Karyalıların kendileriniise her zaman Anadolu'da yaşadıklarını ve her zaman da Karyalılar olarak çağırıldıklarını söylerler. Milas'ta Karyalı Zeus'un bir tapınağı olduğunu ve bu tapınağın kendileri dışında sadece Mysia ve Lidyalıların ibadetine açık olduğunu belirterek eski Anadolu kavimlerine yakınlıklarını göstermek istemektedirler.
M.Ö. 7 ve 6. yüzyıllarda Anadolu'nun büyük bir bölümü Lidyalılar'ın egemenliğine girmiştir. Fakat MÖ. 5. yüzyılda doğudan ilerleyen Persler, Lidyalıların egemenliğine son vererek Karya'ya kadar ilerlerler. Bu arada Muğla ve çevresindeki şehirleri de alarak 200 yıl kadar bölgede hüküm sürerler.
Persler, kurdukları imparatorluğun sınırları genişleyince yönetimleri, imparatorluğu satraplıklara (eyaletlere) ayırarak sürdürmüşlerdir. Muğla’da kurulan satraplık da Karya soyundan gelenler tarafından yönetilmiştir. Satraplığın en önemli ismi M.Ö. 377'de başa geçen Mausolos olmuştur.
Mausolos zamanında özellikle Halikarnas şehri genişletilip komuta merkezi haline getirilmiştir.
M.Ö. 334'de İskender'in Anadolu'ya girişi ile bölgede Pers yönetimi son bulur. Muğla ve çevresinin yönetimini yine Karya soyundan, Mausolos'un kız kardeşi Ada'ya bırakır. İskender'in Lidya'dan çekilmesiyle Karya soyundan gelenler arasında karışıklıklar çıkar. İskender'in ölümüyle de tam bir karanlık döneme girer. Bundan sonra bölgedeki krallar arasında savaşa sahne olur Muğla ve çevresi. Bu arada güçlenen Roma ordusu, Karya ve Likya’yı Rodos’un yönetimine, Batı Anadolu’nun geri kalanını da Pergamon (Bergama) kralına verir (M.Ö. 190). Fakat, 20 yıl kadar süren Rodos yönetimi hoşnutsuzluk yaratınca bir süre Pergamon krallığının denetimine verilir. En sonunda buraları Roma'nın eyaleti durumuna getirilir (MÖ.129). Bundan böyle uzun bir süre Roma İmparatorluğu’na bağlı bir bölge olarak varlığını devam ettirir.
Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi Muğla'nın, genel olarak Karya bölgesinin, kıyı kenti olması dolayısıyla ilk çağda da deniz ticareti açısından büyük öneme sahiptir. Bölge ormanlar ve madenler açısından zengindir. Çok çeşitli ürünler yetiştirmeye elverişli verimli topraklara sahiptir. Bölge bu özelliklerinden dolayı tarih boyunca bir çok savaşlara, istilalara ve yönetim değişikliklerine maruz kalmıştır. Tüm bunları bölgenin gelişmesini tarihsel olarak yavaşlatıcı etmenler olarak görebiliriz.
Orta Çağda Muğla
M.Ö. 27'de Roma İmparatorluğu'nun kurulması ile doğu eyaletlerinin gelişimi hızlanır. Koşulların düzelmesi, özellikle deniz ticaretini kolaylaştırmakla kıyı şehirlerini de geliştirmiştir. Fakat M.S. 3. yy.'da imparatorluğun zayıflaması denizlerdeki güvenlik ortamının da değişmesine neden olmuş ve bu durum özellikle kıyıların gelişimini engellemiştir.M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması ile Karya bölgesi Doğu Roma-Bizans sınırlarına girer. Karya bölgesinde İlk çağlar ve Roma dönemine ait mimari ve plastik buluntuların az olmalarına karşın Bizans dönemine ait hemen hemen hiç önemli bir buluntu saptanamamıştır. Bunun nedeni Muğla ve yakın çevresinin Halikarnasos (Bodrum) ve Mylasa (Milas) gibi önemli gelişmeler arasına girmeyip ikinci planda kalmış olmasıdır. Kopuk bilgilerle de olsa 7. yüzyıldan sonra Türkler tarafından fethine kadar bu bölgede fazla sorunlu olmayan bir topluluğun olduğu söylenebilir.
1- Selçuklu Dönemi: Bizans İmparatorluğu'nun zayıflamaya başladığı 11. yüzyılda Malazgirt Savaşıyla Selçuklu Türkleri de Anadolu’ya girmiş bulunuyorlardı. Türkler daha sonra 6 büyük kola ayrılarak Anadolu’da ilerlemeye devam ederler. Bunlardan Germiyanoğlu'nun beylerinden biri olarak
kabul edilen Menteşe Bey komutasındaki Türkler 1284'de Aydın ve Muğla'yı ele geçirirler. Bu dönemden sonra Muğla ve çevresi 'Menteşe' olarak anılır.
Menteşe beyleri denizden gelebilecek saldırılara karşı kapalı bir ova Milas'a yerleşmiş, merkezlerini de şehre yakın bir tepe üzerine kurmuşlardır. Merkezlerin ovadan ziyade yüksek yerlerde kurulması önemli bir güvenlik önlemidir.
Fakat, Muğla Menteşeoğulları döneminde ikinci planda kalmış bir kasabadır. Bu dönemde beyliğin merkezi olan Milas ve Peçin, limanlar arasında da Balat büyük önem kazanmıştır. Devrin önemli yapıları da Muğla’da değil Milas ve Peçin’de kurulmuştur.
2- Osmanlı Dönemi: Menteşe Beyliğinden sonrasına bakacak olursak; özellikle Niğbolu savaşından sonra Anadolu ve Balkanlarda gücünü hissettiren Osmanlı Devleti Yıldırım Beyazıt döneminde Menteşe ilini ele geçirmiştir (1390-91). Fakat Timur’un Osmanlılarla yaptığı savaşı kazanmasıyla bir süre daha Menteşelilerin yönetiminde kalmışsa da 1424’ten itibaren Osmanlı
Devleti’ne bir sancak olarak bağlanmıştır.
Bundan sonra özellikle, 15. yüzyılda Muğla, ticaret yollarından uzak ve idari rolü de sınırlı olan tarıma dayalı bir küçük kasaba olarak karşımıza çıkmaktadır. Muğla gibi yerleşmelerin köy olarak kalmayışı ise Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetim aygıtlarıyla ilgilidir. Kadıların çok çeşitli işlevleri ve tımar sistemi Anadolu ve Rumeli’nin en uzak köşelerinde bile birer idari ve ticari merkez olan kasabaları ortaya çıkarmıştır.
Osmanlılar döneminde Muğla ve çevresinde yukarıda belirttiğimiz genel durumu 16. yüzyılda bazı değişiklikler göstermektedir. Bunu, Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos'u 1520'de fethetmesiyle canlanan ticarete bağlamamız mümkündür. Çünkü adalar için bir tahıl ambarı durumunda olan Anadolu'dan hububat ticareti her zaman kolay olmamıştır. Osmanlılar zamanında bu alanda bir kısıtlamanın hep var olduğu bilinmektedir.
Kanuni döneminde Marmaris'te bir kale ve bir hanın yapılması özellikle Rodos'la yapılan ticaretin daha serbest ve yasal hale geldiğine işaret olabilir. Muğla'da toplanan kıra özgü vergilerdeki düşüşler de yeni nüfusun tarımla ilişkisinin azaldığını ve kent yaşamına doğru kaydığını düşündürür.
Bu dönemde Muğla'nın göze çarpan bir özelliği de çok sayıda vakıf ve medreselerin bulunmasıdır. Evliya Çelebi de 1671'de Muğla'ya gelmiş ve bu konu ile ilgili görüşlerini şöyle ifade etmiştir: ''…bu şehirde ulema ve talebe çok olmakla 7 medrese ve 11 mektebi vardır''. Sosyal yaşam ve insanlarıyla ilgili olarak da: ''…gerçi Anadolu şehirlerindendir. Amma halkı gayet şehri ve farisiden ve garip dost kavmi vardır…külah üzerine Mevlevi destarı sararlar, gayet salih kimseleri vardır…'' diyerek Muğla'nın bugün olduğu gibi o zamanki okuma eğilimini ve kültür hayatının zenginliğini yansıtır.
Fakat, genel olarak Osmanlı İmparatorluğu zamanında ekonominin büyük oranda tarıma dayalı olması, ticarete gereken önemin verilmemesi doğal olarak yapı faaliyetlerini ve kentleşmeyi de sağlamamıştır. Bölgede klasik Osmanlı mimarisini temsil eden yapılara rastlanmamaktadır.
19. Yüzyılda Muğla
Her türlü engel ve zorluğa rağmen ticaretin gelişmesi, para ekonomisinin kentlere hakim olması, özellikle dış ticaret açısından kıyı kentlerini geliştirmiştir. Ayrık, kentlerde ticaretle uğraşanların sayısı artmış, bu hareketlilik kentin diğer yerleşimcileri için çekici bir durum yaratmıştır. Kentlerde esnaf ve zanaatkar sayısı artmıştır. 19. yüzyılda Menteşe sancağının dış ticareti büyük ölçüde kereste ve orman ürünleri satımı üzerine kuruludur. Ayrıca günlük yağı, zeytin yağı, daha sonradan ekimi yaygınlaşan tütün da sancağın önemli gelir kaynaklarıdır. İhraç limanları ise Gökova ve Güllük’tür.
Bu yüzyılda yerleşmelerin bölgesel kademelerindeki yerleri aralarındaki işlevsel ilişkiler açısından Muğla örneğini de içeren küçük kentlerin Anadolu'daki bölgesel ilişkilerde önemli bir rolü vardır. Bölge ölçeğinde gördüğü işlevler açısından ne tam kentsel, ne de tam kırsal nitelikler gösteren küçük kent, yerleşmelerin bölgesel kademelenmesinde üst kademedeki büyük ticaret kenti ile alt kademedeki kırsal yerleşme arasındaki ilişkiyi sağlayan, kırsal alandan elde edilen artı ürünün toplandığı ve tüketici merkeze iletildiği bir ara merkez ve ''Pazar Yeri'' niteliğindedir.
Muğla, Milas gibi yerleşmelerde kara ulaşımının dağlardan kaynaklanan zorluğu nedeniyle kıyıya olan yakınlıklarıyla deniz ticareti açısından yukarıda tanımlanan bir ara merkez durumundadır. Çok tehlikeli ve sınırlı yollarla iç bölgelerden devletlerle taşınan ürünler limana ulaştırılmaktadır.
19. yüzyılda Avrupa'da sanayinin gelişmesiyle Ege'den Avrupa'ya çeşitli ham madde ve tarımsal ürünlerin ticaret miktarı da artmıştır. Bu dönemde Anadolu'da İzmir-Aydın demir yolu kullanıma açılmıştır. Fakat demir yolunun Muğla'ya kadar gelmemesi bu ilin Aydın kadar çabuk büyüyüp gelişmesine engel olarak görülebilir. Muğla 20. yüzyılın başına kadar bağlantı aracı olarak develeri kullanmıştır.
Muğla kent dokusu bilindiği üzere ilk olarak Asar Dağı'nın tepesinde yapılan kale ile oluşmaya başlamış (M.Ö. 400) daha sonra dağın yamacından güneye doğru bir gelişme göstermiştir. Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı Muğla kent yapısında ve buna bağlı bir çok alanda gelişmeler oldukça yavaş olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de çok fazla olumlu bir değişiklik olmamıştır. 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun genel olarak içine girdiği değişim sürecinde Muğla'nın da daha hareketli, daha canlı bir kent yaşamı görünümü verdiğini görmekteyiz.
Muğla'da 19. yüzyılda özellikle yüzyılın sonlarına doğru etkin durumda olan iki sınıf vardır. Birincisi küçük çapta üretim ve perakende ticaretle uğraşan küçük esnaf ve zanaatkarlardır. İkincisi de, bölgeden topladıkları ürünleri düşük vergilerle dış pazarlara satan ve bu yoldan zengin olan tüccarlardır. Birçok kaynaktan anladığımız kadarıyla bu iki kesimin kentteki yerleşim yerleri birbirinden farklı ancak iç içe olmamıştır.kentte daha çok esnaf ve zanaatkar olan yerli halk, bugün hala ''Arasta'' dedikleri loncaların bulunduğu, Ulu Cami ve Kurşunlu Cami civarında yoğunlaşmaktadır. Fakat doğusunda Saburhane denilen alanda ise daha çok Rumlar yerleşmiş ve bunlar dış ticarette etkinlik göstermişlerdir.
19. yüzyıl sonunda İstanbul kökenli asker ve sivil bürokratların da kente yeni yaşam çevreleri ortaya çıkardığı ve bunların kent ve bölge ölçeğindeki ticareti elinde bulunduran Rum azınlıklarla yaşam biçimlerinin çok yakın olduğu görülür. Bu yeni gelen ailelerle Rumların işyerlerinin Konakaltı ve Saburhane meydanları etrafında yer aldığı ve yine bu çevrelerdeki konutlarda oturdukları gözlenir.
Cumhuriyet Dönemi Muğla
1. Dünya Savaşı sonrası imzalanan Sevr Antlaşması ile Muğla ve Antalya bölgesi İtalyanlara verilmiştir. Ege'de Yunanlılara karşı başlayan direnişe benzer bir durum yine bu bölgede İtalyanlara sergilenmiştir.İtalyanların Lozan Antlaşması'nı takiben bu bölgeden çekilmelerini takip eden süreç sonunda ilan edilen Cumhuriyetin ardından Muğla il olmuştur. Bu dönemden sonra da daha öncede belirtildiği gibi Muğla’nın gelişmesinin önündeki en büyük engel ulaşım olmuştur. Demiryolunun Aydın'a kadar gelmesi bir ölçüde faydalı olmuşsa da cumhuriyetten sonra 1950’lere kadar kervanlar, hayvanla çekilen arabalar, motorlu taşıtlarla yapılan ulaşım yan yana olmuştur. Karayolları alt yapısındaki gelişmeler sonucunda bazı gelişmeler olmuşsa da özellikle 2. Dünya Savaşı yıllarında tekrar sıkıntıya düşülmüştür.
Bir diğer belirtilmesi gereken nokta da Rodos'un 1912'de İtalyanlara geçmesiyle Muğla ekonomisinin kuzeye bağımlı hale gelmiş olmasıdır. Bu dönemde tarım alanında görülen değişmelerde çok önemli sayılmamaktadır. Muğla arazisinin çok dağınık olması bataklıkların fazla olması ve bu dönemde uygulanan toprak mülkiyetinin küçültülmesi politikaları gibi etkenler nedeniyle büyük bir gelişme beklemek zordur. Bataklıkların kurutulması çalışmaları ve yine bu dönemde Türkiye genelinde yaşanan tarımda makineleşme ve çok önemli bir diğer değişim olarak 19. yüzyıl sonunda ticaret imkanı yüksek olan bir ürün, tütünün yetiştirilmeye başlanması Muğla'da tarım alanında yaşanan gelişmelerdir.
Orman açısından ise oldukça zengin olan Muğla'da bu işle 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra büyük ölçüde Alevi tahtacılar uğraşmışlardır. 20. yüzyılda ise bu konuda daha fazla teknik imkanlara sahip Rumlardan önce gelen bazı aileler orman işletmeciliğine, keresteciliğe hakim olmuşlardır. Yine madencilik alanında bu dönemde Muğla ise üç tür maden ve taş çıkarımı yapılmıştır. Özellikle zımpara madeni Muğla ve Milas da oldukça fazladır ki 1940’lı yıllarda Türkiye’de çıkarılan zımpara madeninin %80’inden fazlası Muğla ilinden çıkarılmıştır. Krom, manganez ve kireç ocakları da yine bu bölgede önemli madenler arasındadır.
Yine bu dönemdeki nüfusun dağılımına baktığımızda 19. yüzyılın sonlarından 1950'lere kadar toplam il nüfusunda görülen artışın kentsel nüfusta görülmeyişidir. 1890'da 142.134 olan toplam il nüfusu 1950'de 241.640 olmuştur. Fakat kentli nüfus 1890'da 38.700 iken 1950'de 39.786'dır. Kentli
nüfus oranı 1890’da %27.23 iken 1950’de %16.46 olmuştur. Bu ilginç bulgular için çeşitli yorumlar yapmak mümkündür. Rodos Osmanlıların elindeyken Muğla bu ada kanalıyla dış ticarete açılma imkanına sahipti ve ticari ilişkilerle beslenen nüfus da fazla idi. Fakat cumhuriyet sonrasında tarımın ağırlık kazanması ilin ekonomisini kuzeye bağlarken bu bağlantının gelişimi için gerekli dış ilişkilerin yetersizliği içe dönük bir durum yaratmıştır. Diğer bir neden olarak da tütün üretiminin yaygınlaşmasıyla daha fazla nüfusun kırsal kesimde tutulabilmesi olarak düşünülebilir. 1940-45 yıllarında askeri birliklerin hareketinden kaynaklanan dalgalanmaları da değerlendirmezsek 1927-50 yılları arasında Muğla kent nüfusu sabit kalmıştır.
E- 1950-1990 Yılları Arasında Muğla
1950 sonrası Türkiye genelinde yaşanan en önemli değişimlerden biritarımda makineleşme ve bunun sonucu ortaya çıkan büyük işletmelerle beraberiçe kapalı yerel tarım ekonomisinden ulusal ve uluslararası pazarlarlabütünleşen bir tarıma doğru görülen gelişmedir. Yine döneme damgasını vuran diğer bir değişim ise kırdan kente doğru göçte görülen artıştır.
Ulaşım: 1950’li yıllardan sonra gelişen iletişim ve ulaşım olanakları artık Muğla'yı da kapalı bir tarım bölgesi olmaktan çıkarmıştır. Muğla'yı Aydın'a bağlayan Çine-Muğla yolu, Denizli'ye bağlayan Muğla-Kale-Tavas yolu turistik yöreleri bağlayan yolların yapımı 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı programına alınmıştır. Bu ilk kalkınma planının kamu hizmetleri yatırımlarında geri kalmış bölgelere öncelik vermesiyle, Muğla gecikmiş bir şekilde de olsa ulaşım sorununu önemli ölçüde çözmüştür. Turizm açısından önemli yörelere yapılan yollar köylerin ulaşımını da kolaylaştırmıştır.
1981 yılında Muğla'da köylerin %15.9'unda yol bulunmamaktaydı. Aynı yıl Türkiye'de yolu olmayan köy oranı %19.9'du. Ulaşım alt yapısının gelişmesiyle ilde kullanılan araç sayısında önemli artışlar olmuştur. Bunun önemli nedeni özellikle 1970'ten sonra gelişen turizm sektörüne yönelik köydeki üreticilerin mallarını aracısız olarak kıyıdaki pazarlara kendi olanakları ile sunmalarıdır. 1970-80 yılları arasında ilde kişi başına düşen araç sayısı ülke ortalamasının üstünde yer almaktadır. 1980’de ülkede her 1000 kişiye 29 araç düşerken, Muğla’da bu sayı 38 olmuştur.
Tarım: Tarımda makineleşmenin Muğla'da çok fazla bir artı değişiklik yaptığını söylemek zordur. Dağ ve ormanlardan geriye kalan alan sürüme çok fazla uygun değildir. 1950'lerde traktör kullanımının artması ile ancak 96.000 hektardan, 1958'de 112.000 hektara, 1970'lerde ise 140.000 hektara ulaşabilmiştir. Oysa 1949-70 döneminde Türkiye'de ekili alan % 90'lık bir artış göstermiştir.
Muğla'da bu dönemde tahıl üretiminde artış 1961 yılına kadar sürmüş daha sonra düşmüştür. Bunun bir sebebi iç pazarlarda sebzeye olan talebin artması nedeniyle tarlaların sebze bahçelerine ve seralara dönüştürülmesi olmuştur.
Özellikle 70'li yıllardan sonra sanayi bitkilerinin önemi artmıştır. Bu dönemde tütün, pamuk, susam, vb. tarımda önemli yer tutmaktadır. Zeytincilikte 1970'lerde teknolojinin tarıma girmesiyle büyük gelişmeler olmuştur. Özellikle Milas’ta kurulan Milas Zeytincilik İstasyonu’nun çalışmaları önemlidir.
Nüfus: Muğla il nüfusu 1959-1985 yılları gerek kentsel nüfus gerekse kırsal nüfus önemli bir değişiklik göstermemiştir.
Durağan bir nüfus yapısı gösteren Muğla kentindeki nüfus dalgalanmaları eğitim olanaklarını kente öğrenci nüfusunu çekmesini askeri nüfusun mevsimlik çalışmaya gelen tarımsal işçi nüfusunu ve Muğla’nın köylerinden göç eden nüfusun yarattığı bir olaydır. Muğla’ya kendi köylerinden göç eden nüfus, iş bulmak yada kendi hesabına iş kurmak amacıyla gelmektedir.
Bu göç, Göktepe, Esentepe, Dokuzçam, Şenyayla, Kuzluk, Gönlüce, Fadıl ve Yemişendere köylerinden almaktadır. Bunların çoğu tarım toprakları olmayan orman köyleridir. 1970'li yıllarda, Muğla Merkez doğumlular, kent nüfusunun %60.4’ünü, il içi doğumlular %26.7’sini il dışı doğumlular %12.5’ini, yurt dışı doğumlular %0.4’ünü oluşturmaktaydı (İller Bankası, Muğla İmar Planı Raporu, 1976-77:25).
1980’den sonra kentleşme oranındaki belirgin artış Türkiye’de olduğu gibi Muğla’da da göze çarpmaktadır. 1980-85 döneminde net göç hızına göre Muğla’nın toplam nüfusu ve gerçekleşen göç durumu şöyledir:
Muğla 1980-85 döneminde net göç hızına göre en fazla göç alan iller arasında 15. sırada yer alırken, 1985-90 döneminde 8. sıraya yükselmiştir (II. Ulusal Sosyoloji Kongresi-Toplum ve Göç, TC. Başbakanlık DİE. Sosyoloji
Derneği, 1996, Mersin).
Ekonomi: Muğla'nın özellikle 1960'lı yıllardan sonra ekonomik yapısı değişmeye başlamıştır. Bankalar, Tarım Kredi Kooperatifleri bu yıllarda Muğla'da şubelerini açmışlardır. Söz konusu dönemde faaliyet gösteren sanayi, esas itibariyle toprak işlerine dayanan kireç ocakları, kiremit, tuğla ve kireç fabrikalarıdır. Yine bir çok banka şubesi de yine bu dönemde açılmıştır.
Muğla'da büyük sanayi yatırımlarının gerçekleşmediğini, küçük üretimciliğin, esnaf zanaatkarlığın daha yaygın olduğu ekonomik çehrenin çok yavaş değiştiğini görmekteyiz. Fakat aldığı göç ve idari yönetim merkezi olarak gelişimiyle şehir dokusunun hızla güneye doğru genişlediğini görmekteyiz.
Özellikle 70'li yıllardan sonra inşaat sektöründe canlılık göze çarparken müteahhitlik, mühendislik gibi iş yerlerinin sayılarının artışı da gözden kaçmamaktadır.
Toplumsal ve Kentsel Yapı: 1950'lerden sonra tüm Türkiye'de oluşmaya başlayan sanayileşme hamleleri hemen akabinde kurumsallaşmayı, yeni toplumsal tabakaları ve kentsel oluşumları beraberinde getirmiştir
.
Türkiye'de kentleşme ile sanayileşmenin birbirine paralel bir şekilde geliştiğini gözlemlemesek bile yine de sanayileşme hamlelerinin kentlere ve kentleşmeye olan etkilerinin büyük olduğunu söylememiz mümkündür. Meydana gelen tüm değişim ve gelişimler her ne kadar birbirinden farklılıklar gösterse de ortak olan tek bir gerçek vardır ki o da her yapı kendi yerleşim düzenlemelerini beraberinde getirmiştir.
Recai Güreli döneminde kent yerleşimine dönük olarak atılan ilk adımların 1936-1939 yılları arasında atıldığını görmekteyiz. Eski idari merkez, bugün adliye ve belediye binalarının bulunduğu Müştakbey Mahallesinde iken 1950'lerden sonra bu merkezin Cumhuriyet Meydanı'na kaydığını görmekteyiz. Bu yıllar öncesinde şehrin ileri gelenleri de bu idari merkezi çevreleyen Şeyh
mahallesinde bulunmaktaydı. Cumhuriyet döneminde Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya'dan gelen göçmenler ise Saburhane mahallesine yerleşmişlerdir.
Ticari merkezin güneye kayışı idarede olduğu gibi hızlı gerçekleşmemiştir. Mevcut durumun sebebi Muğla ilinin tarihsel bir süreç içerisinde getirdikleriyle yani idari bir birim özelliğinin diğer işlevlerinden etkin olması ve özellikle ulaşım sorunu yüzünden değişim ve gelişim süreçlerini
yavaş gerçekleşmesi ile açıklanabilir. 1950’li yıllardan sonra geçen süreçte kentin mekansal değişimini etkileyen üç önemli süreci vermemiz yerinde olacaktır. Buna göre;
a- Çok partili siyasal yaşama geçiş, tarım dışında çalışan nüfusun artması, kentleşmenin hızlanması gibi ekonomik ve sosyal gelişmelere koşul olarak Çalışma Bakanlığı ve SSK kurulmuş ve 1950'li yıllardan itibaren işçilere kurulacak konut kooperatiflerine kredi verilmeye başlanmış, bu ise yapı kooperatifçiliğini özendirmiştir. Türkiye Emlak Kredi Bankası, kooperatifler kurarak konut yaptırmak isteyenlere kredi vermek suretiyle onları desteklemiştir. 1953 ve 6188 sayılı yasa da kooperatiflerin gerçek kişiler gibi belediye arsa yardımlarından yararlanmalarını sağlamıştır. Bu gelişmeler doğrultusunda Muğla'da Öğretmen Evleri, Emniyetçiler Kooperatifi ve İmar Bakanlığı Blokları gibi konut kooperatifleri kurulmuştur.
b- 1961'de İller Bankası tarafından Muğla kentinin imar planı yapılmış ve 60'larda uygulamaya geçirilmiştir. Böylece kentin Aydın-Marmaris şosesi güneyinde bulunan araziler parsellenmeye başlanmıştır. Planlı dönemde kentin su kaynaklarının kent su şebekesine bağlanması ve kent çevresinde bu su ile sulanan bahçelerin kurumaya bırakılması parselleme ve satış işlemlerini
hızlandırmıştır.
c- Bu yeni yapı alanlarında önce tek katlı yapılara imar müsaadesi verilirken 60'lardan sonra çok katlı binaların yapımına izin verilmiş ve bireysel mülk sahipleri kat mülkiyeti karşılığında evlerini müteahhit firma ve şahıslar aracılığıyla satmışlardır. Kat mülkiyeti yasası ile pekiştirilen bu süreç, orta sınıfların kent içinde artan arsa değerlerini bölüşerek ödemelerine olanak sağlamış ve Muğla'da kentin kuzeyinden güneyine doğru gelişen yer değiştirmeyi hızlandırmıştır. Ayrıca kentte belirlenmiş üç gecekondu önleme bölgesi daha vardır.Bunların ilk ikisi kuzeyde Aydın yoluna dik geçen Sekibaşı Caddesi’nin kuzeyinde, Karamehmet mahallesindedir. Üçüncü gecekondu önleme bölgesi toplu konut yapımına ayrılmış ve tüm alan kooperatiflere dağıtılmıştır. Bu bölgede 41 Evler, 112 Evler gibi konut siteleri bulunmaktadır. Muğla'nın 1985'e kadar aşırı bir göç almaması da çok önemli bir etken olsa da, asıl olarak kooperatifçiliğin çok yaygın bir şekilde görülmesi, belediyelerin bu konudaki dikkatli ve planlı çalışmaları gelişi güzel yapılaşmayı engelleyerek Muğla kent gelişimine düzenli bir yön vermiştir.
Bir diğer değinilmesi gereken nokta ise eski kente zarar vermeden, eski yerleşmelerin yıkılıp apartmanlaşması şeklinde değil de yeni yerleşme alanlarının açılması şeklinde gelişen bir kent çizgisi görülmektedir. Bu durum kentin tarihi özelliklerini kaybetmeden tarihle iç içe modern bir kent yaşamı açısından örnek bir durum yaratmıştır.
Muğla Kent Dokusunu Koruma Çabaları: Kentin eski kesimlerinde ulaşım, alt yapı, servis ve hizmetler ve genellikle yaşam koşulları yeni kesimlerde sağlanan standartların gerisinde kalacak ve bir ölçüde sorun alanlarına dönüşecektir. Ancak, Muğla ölçeğinde, yapılar mülk sakinleri tarafından kullanılmaya ve bakılmaya devam etmiş, işlevlerini sürdürmüş ve alan kentin önemli bir konut alanı, ticari ve idari merkezi niteliğini sürdürmüştür. 1950'li yıllarda hazırlanan imar planı, eski kesimlerin yol düzeninde önerdiği değişiklikler uygulanmamıştır. 1970’li yıllarda, ülke düzeyinde sit alanlarının ve korunacak yapıların tanımlanması çalışmaları kapsamında Muğla'da da mevcut sit alanı tanımlanmıştır. Bunu izleyen yıllarda, koruma imar planı hazırlanmış, kentsel sit alanı içinde farklı bölgeler, yeni yapılaşma ve onarım koşulları belirlenmiş, ulaşım sistemi düzenlenmiştir.Belediye, kentsel sit alanı içinde gerek tescilli evlerin onarılmalarını, gerekseyeni yapıların projelerini onaylama ve uygulamalarını denetleme görevini yüklenmiştir. Aynı yıllarda, Saburhane Meydanı düzenlenmiş, Şaraphane binası kamulaştırılarak onarılmış ve kafeterya işlevi verilmiştir. Ayrıca 1985'te, Konakaltı semtindeki tarihi han ve çevresinin düzenlenmesi çabalarına geçilmiş, doku içinde bir evin müze, bir diğerinin yaşlılar evi olarak onarılması yönünde çaba gösterilmiştir. Tarihi çevreleri sorun alanları olarak görüp, modernliğin önünde engel olarak düşünen ve yıkımlarla kısa yoldan sorunu halletmeyi iş bilen zihniyetin iş başında olduğu kentlerde insanlar, bugün birbirlerine uzak, yabancı yaşarken; tarihi, yeniliklerle yeniden yaratan zihniyet, insanları tarihe yakın olarak bugüne daha dost taşımaktadır. Muğla bu olumsuzluğu yaşamayan şanslı kentlerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Endüstri Devrimi ile birlikte kırsal yaşamın yavaş yavaş azaldığını, kentsel yaşamın ön plan çıkması sonucunda kent, insanın hayatının en önemli fiziki ürünü ve insan hayatını yönlendiren en önemli yapı haline gelmiştir. Batı kentlerinde kent ve kente dönük yapılanmaların 19. yüzyılda başlayarak günümüze kadar bu sürecin sürdüğünü görmekteyiz.
Özellikle II. Dünya Savaşından sonra tarımsal ekonomiye önem veren ekonomilerin yavaş yavaş sanayileşmeye doğru yöneldiklerini görmekteyiz. Bu süreç beraberinde hızlı bir kentleşme hamlesinin ve sürecinin içine girilmesine sebep olmuştur. Tarımsal alanda makineleşmeyle birlikte kitlesel anlamda nüfus hareketlerinin gerçekleştiği kentler demografik bir takım niteliklerin ortaya
çıkmasına sebep olmuş ve beraberinde bir takım sorunları doğurmuştur. II. Dünya Savaşı sonrası liberalizasyon sürecinin içinde kendisini bulan ülkemizde de benzer bir şekilde makineleşme ve sanayileşme hareketleriyle birlikte kırsal kesimde meydana gelen işsizlik ve işsiz kitleler kente doğru bir hareketin başlamasını sağlayarak beraberinde diğer azgelişmiş ülkelerde de karşılaşılan problemlerin doğmasına sebebiyet vermiştir. Kültürel ve sosyal alanda bir
aynılığın bulunmadığı ülkemizde bu kitlesel hareketler beraberinde kent dokusuna ait olan bir takım çatışmaları ve gerilimleri ortaya çıkarmıştır. Değinilen bu konulardan yola çıkarak
Muğla'nın genel bir değerlendirmesini yapacak olursak 1960-70'lere kadar özellikle ulaşımdan
kaynaklanan engellerden dolayı büyük ölçüde içe kapanık bir ekonomik yapıya sahip olduğunu belirtmemiz yerinde olacaktır. Tarım işletmelerinin sahip oldukları toprakların, çok büyük parçalara bölünmeden, büyük bir kısmının orta büyüklükte ve dengeli dağılımı nüfusun önemli çoğunluğuna tarımdan gelir sağlamayı kolaylaştırmıştır. Özellikle yine ulaşım alanındaki yenilik ve gerekli alt yapısal hazırlıkların artmasıyla birlikte bölgedeki turizm alanlarının hareketlenmesi bölgenin ekonomik anlamda gelişimine önemli bir katkıda bulunmuştur. Yine 1992 yılında kurulan, bölgeye öğrenci nüfusu açısından ve kentsel faaliyetlerin çeşitlilik ve canlılık kazanmasında önemli bir katkı sağlayan üniversitenin varlığı da yine bu belirtilen gelişime katkısı büyük olmuştur.
Bölgedeki gecekondu önleme bölgelerinin düzensiz yapılanmaların önüne geçtiğini söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra bölgedeki kooperatifçilik anlayışının oturmuş olması bu düzensiz kentleşmeyi önlemeye dönük politikaları desteklediğini de belirtmemiz yerinde olacaktır. Bölgede belirtmiş olduğumuz sebeplerden dolayı hızlı dönüşümlerin yaşanmaması ve yine bölgenin kendine has yerleşim alanı özellikleri sebebiyle kontrollü ve planlı çizgisinde ilerlenmesine dönük olarak kolaylıkları beraberinde getirmiş ve Muğla belirtilen özellikleri sebebiyle ülkemizin kentsel
dokuların korunması ve yine geleneksel ile modern çizgilerin bir arada varlıklarını devam ettirmesi bakımından ülkemizde örnek kabul edilebilecek bir potansiyele sahiptir.
KAYNAKÇA
-Sevgi Aktüre, 19. Yüzyılda Muğla, Tarih İçinde Muğla, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1993-Ömür Bakırer, Ortaçağda Muğla, Tarih İçinde Muğla, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1993
-George Bean, Turkey Beyond The Meander
-Egon Ernest Begel, Kentlerin Doğuşu, Cogito-Kent ve Kültür, Sayı:8, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1996
-Murray Boochin, Kentsiz Kentleşme, Ayrıntı Kitabevi, İstanbul, 1999
-Kürşat Bumin, Demokrasi Arayışında Kent, İz Yayınları, İstanbul, 1998
-Evliya Çelebi, Seyahatname, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1985
-DİE, Muğla Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, Ankara, 1998
-DİE, Nüfus Verileri, Ankara, 1996
-Oktay Ekinci, Yaşayan Muğla, Numune Mücellithanesi, İstanbul, 1985
-Sema Erder, Kökene Dayanan Dayanışma İlkeleri ve Kentte Ortak Yaşama, Türkiye’de Bunalım ve Demokratik Çıkış Yolları, Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları, Ankara, 1998
-Gülden Erkut, Kentleşme Sürecinin Sosyolojik Boyutu, Kentleşme ve Kentlileşme Politikaları, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı, Ankara, 1991
-Jean Gimpel, Ortaçağda Endüstri Devrimi, Tübitak, Ankara, 1997
-Child Gordon, Kendini Yaratan İnsan, Varlık Yayınları, İstanbul, 1996
-Herodotos, Herodot Tarihi, Remzi Yayınları, İstanbul, 1991
-İçduygu, Ahmet-Sirkeci, İ, Cumhuriyet Dönemi Türkiyesinde Göç Hareketleri, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, TC İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1998
-KARTAL, Kemal, Ekonomik ve Sosyal Yönleriyle Türkiye’de Kentlileşme, Adım Yayınları, Ankara, 1992
-KARTAL, Kemal, Kentleşme ve İnsan, TODAİE, Ankara, 1978
-Ruşen Keleş, 1951-60 Yıllarında Kent Araştırmaları, Türkiye’de Sosyal Bilim Araştırmalarının Gelişimi, Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayını, Ankara, 1986
-Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi, Ankara, 1996
-MOORE, Barrington, Diktatörlüğün ve Demokrasinin Kökenleri, V Yayınları, Ankara, 1989
-Sevin Osmay, 1923'ten Bugüne Kent Merkezlerinin Dönüşümü, 75 Yılda Değişen Kent ve Uygarlık, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1998
-Sevin Osmay, 1950-87 Döneminde Muğla Kenti, Tarih İçinde Muğla, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1993
-Henri Pirenne, Ortaçağ Kentleri: Kökenleri ve Ticaretin Canlanması, İletişim Yayınları, İstanbul, 1994
-Yakut Sencer, Türkiye'de Kentleşme, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1979
-Metin Sözen - Uğur Tanyeli, Sanat Kavramı ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992
-Ergün Taneri, Şehircilik Konuları, İ.D.M.M.A Mimarlık Bölümü Yayınları, İstanbul, 1978
-İlhan Tekeli, Cumhuriyet Döneminde Muğla, Tarih İçinde Muğla, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1993
-İlhan Tekeli, Türkiye'de 19. Yüzyıl Ortalarından 1930'a Kadar Kentsel Araştırmanın Gelişimi, Türkiye'de Sosyal Bilim Araştırmalarının Gelişimi, Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayını, Ankara, 1986
-İlhan Tekeli, Türkiye'de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme ve Kent Planlaması, 75 Yılda Değişen Kent ve Uygarlık, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1998
-Ünal Türkeş, Kurtuluş Savaşında Muğla,Yelken Matbaası, Muğla, 1973
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder