Tülay Kayar'ın ''Muğla'da Güz Baharı'' adlı eserinden ''Muğla'nın Bahçeleri'' bölümü:
Kozağaç köyünden çıkan soğuk su, Muğla'nın dört bir yanına yayılmış bahçelerine kollarını uzatır, kendisine yatak olmuş arıklardan aceleyle akardı. Akardı ki, hayat vereceği toprağa bir an önce ulaşsın, toprak canına can katsın.
'Vesaitler yoktu o zamanlar' diye anlatıyor babam. 'Çine'den biber, Ödemiş'ten patates gelmezdi, gelemezdi. Muğla'da büyük bahçeler vardı, en küçüğü on dönümden fazla olan bahçeler'. Bugün bazı mevkilerin halen daha eski işlevleriyle anıldığını anımsadım. Celalli Bahçesi, Ağa Bahçesi gibi.
Muğla'nın bahçelerini yazarken, insanların kafalarında beliren soru işaretlerini görür gibi oluyorum, 'Muğla'da bahçe var mı?' diye. Hayır, şimdi yok, ama bir zamanlar vardı. O dönemleri anımsayanlar, Muğla'nın bahçelerini şöyle anlattılar:
'Muslihittin Mahallesi'nin, apartman katlarıyla dolu mevkilerinin bir kısmında 'Hacı Hamdi'ler Bahçesi, Adile Bahçesi ve Gadıoglu Bahçesi' bulunurdu. Bugünkü Grand Brothers Oteli'nin alt kısımlarında yaşamış olan bu bahçeler, yan yana diziliyorlardı. Genelde sahibinin adıyla anılırlardı. Hacı Hamdiler Bahçesi, Hacı Hamdi'ye aitti. Adile Bahçesi, Mustafa Efendi'nindi. Trafik Bölge Müdürlüğü'nün karşısında bulunan, gene kooperatif evlerinin sivrilmekte olduğu arazinin alt kısımları Gabaklı'nın Bahçesi'ydi. Eski sanayinin üst kısımlarındaki, Sağır Osman'ların arazisi Celalli Bahçesi'ydi.' Bugün o mevki gene Celalli Bahçesi diye anılıyor. Emir Beyazıt Mahallesi'nde bulunan Orman Bölge Müdürlüğü'nün arkalarından başlayan bahçeye Muratlar Bahçesi deniliyor.
Bahçecilik biraz önce söylediğim gibi bir sektörmüş adeta. En küçüğü on dönümden başlayan bahçeler kimi zaman 40-50 dönümlere kadar çıkabilirmiş. Bazı bahçeler sahipleri tarafından işletilir kimileri de kiralanırmış. Kentin sebze, meyve gereksinimleri bütünüyle bu bahçelerden karşılanırmış.
Boklu Bahçe de bunlardan biri. Bugün Koca Mustafa Efendi İlköğretim Okulu'nun yanındaki arazi Şerif Aga'nınmış. Daha sonra bu yer mirasçısı Abide Hanım'a geçmiş. En son bahçıvanı Osman Koçer'miş. Gülağzı'nda oturan Osman Koçer, çifti çubuguyla burada bahçıvanlık yaparmış. 'Gecesi gündüzü olmayan bir iştir bahçecilik' diye anlatıyorlar. Sonra da parsellenerek satılmış bu yerler. Bugünkü durumu apartmanlar, yıkıntılar v.s.
Değirmen Deresi'nin üst kısmına 'Yukarı Bahçe' yapılmış. Asar'la Kızıldağ'ın arasında da 'Dere Bahçesi' bulunuyormuş.
Belediye Binası'nın arka kısımları 'Ağa Bahçesi' imiş önceleri. Cambazlar Ağa Bahçesinde oynarmış. Bir de Kasapoğlu Bahçesi var ama yerini öğrenemedim.
Gene buna benzer yerini öğrenip ismini öğrenemediğim bahçeler de var. Örneğin Sekibaşı Camii'nin yan tarafları ile Nazmi-Zehra lyibilir ilköğretim Okulu'nun bulunduğu arazi önceleri bahçeymiş.
Kürkütçü Bahçesi, eski garaj ile Çocuk Yetiştirme Yurdu arasında uzayan geniş alanda yaşamış. Şimdi oradaki bir caddenin adında yaşıyor.
Muğla Bahçeleri genellikle kişilere aitmiş. Bunların yanında bir de 'Kel İhramlar Bahçesi' var ki, o bahçe vakıf arazisi üzerine yapılmış. İcarcısı (kiracısı) Hacı İbrahim Oğluymuş. Hacı İbrahim Oğlu bahçe gelirlerini, Zemzem Kuyusunda tuluk ve urgan yapılmak üzere Mekke-i Mükerrem'e gönderirmiş. Tuluk, Zemzem Kuyusundan su çekmeye yarayan, dana derisinden yapılmış, bir bakraç türü.
Önceleri Çetibeli köyünde değirmencilikle uğraşan bir ailenin Stella ismindeki kızıydı o. Yusuf isminde bir yörük delikanlısına vuruldu. Onunla evlenip, oradaki papazın ve ailesinin ısrarla karşı çıkmalarına rağmen Müslüman oldu. Yusuf askere gitti ve geri dönmedi. Şehit olmuştu. Dudu hayatının bu bölümünde Abdürrahim isminde biriyle evlendi. Abdürrahim Dudu'yu üzdü. Dudu mertti, Stella'yken başlayan hikayesi Dudu Ana olarak bitti. Çünkü Muğlalılar onu 'analık' unvanına layık buldular. Erkek gibi de kadındı, çiğ işleri sevmezdi. Abdürrahim'i boşadı ve hatta onu bir güzel de dövdü.
Hayatının geri kalanında çocuklarına hem ana hem baba olmak zorundaydı artık. Hacı Hamzaların bahçesinde ortakçı olarak çalışmaya başladı. Çalışkandı. Bir hafta boyunca ürettiklerini perşembe pazarında satar ve hasılatı bahçe sahipleriyle paylaşırdı. Bu süreç içinde birkaç inek edindi, sonra da 35.000 liraya o bahçeyi satın aldı. Ve bu şehrin bahçe malzemesi ile süt, yoğurt ihtiyacının önemli bir kısmını üretmeye başladı.
O artık 'Dudu Ana'dır. Tam bir müslüman olarak ibadetini yapmakta, orucunu tutmaktadır.
Evlatlarına öyle kol kanat olmuştur ki, bir keresinde oğluna kumar oynatıyorlar diye bir kahveyi bile basmıştır. Sadece kendi evlatlarına değil etrafındaki insanlara da analık yapar. Mahalle aralarındaki parasız insanları tespit ettirip onlara süt yoğurt dağıtır.
Torunu sevgili Ali Rıza Yıldırım, babaannesini anlatırken; 'Mal canlısıydı o' diyor, 'İneği hastalandığında ona bakar, ölümünü bekler' öldüğünde de onu gömer, yasını tutardı, hatta inek sağarken yanından hiç kimseyi geçirttirmez, nazardan korkardı.'
Son zamanlarda gözleri görmez olmuş Dudu Ana'nın. Öyleyken bastonuna dayanır, bahçesinde bir sandalyede otururmuş. Belki de bahçesinin sesini dinliyordu kim bilir...
Evet, önceleri motorlu taşıma araçları yokmuş. Bu nedenle de dışarıdan sebze gelmezmiş Muğla'ya. İçeride üretilirmiş. Kozağaç köyünden gelen su, bu bahçeleri sulamaya yetermiş. Kozağaç suyu kesildikten sonra da bahçecilik kalmamış. Muğla'nın sebze ihtiyacı, Gülağzı ve Doğanköy köylerinden karşılanır olmuş. 'Ondan sonra da vesaitler yetişti' diyor babam. 'Sebzeler Çine'den gelmeye başladı'.
Böyle olunca da bahçelerin yerleri önce boş arazilere dönüştü, sonra da parsellenip satıldı. Özellikle kooperatif evleri bu araziler üzerine kuruluyor.
Bir zamanlar biber patlıcan yetişen bu yerlerde şimdilerde apartmanlar yetişiyor. Balkonlarında bile yeşili olmayan...
Muğla'nın bahçelerini yazarken, insanların kafalarında beliren soru işaretlerini görür gibi oluyorum, 'Muğla'da bahçe var mı?' diye. Hayır, şimdi yok, ama bir zamanlar vardı. O dönemleri anımsayanlar, Muğla'nın bahçelerini şöyle anlattılar:
'Muslihittin Mahallesi'nin, apartman katlarıyla dolu mevkilerinin bir kısmında 'Hacı Hamdi'ler Bahçesi, Adile Bahçesi ve Gadıoglu Bahçesi' bulunurdu. Bugünkü Grand Brothers Oteli'nin alt kısımlarında yaşamış olan bu bahçeler, yan yana diziliyorlardı. Genelde sahibinin adıyla anılırlardı. Hacı Hamdiler Bahçesi, Hacı Hamdi'ye aitti. Adile Bahçesi, Mustafa Efendi'nindi. Trafik Bölge Müdürlüğü'nün karşısında bulunan, gene kooperatif evlerinin sivrilmekte olduğu arazinin alt kısımları Gabaklı'nın Bahçesi'ydi. Eski sanayinin üst kısımlarındaki, Sağır Osman'ların arazisi Celalli Bahçesi'ydi.' Bugün o mevki gene Celalli Bahçesi diye anılıyor. Emir Beyazıt Mahallesi'nde bulunan Orman Bölge Müdürlüğü'nün arkalarından başlayan bahçeye Muratlar Bahçesi deniliyor.
Bahçecilik biraz önce söylediğim gibi bir sektörmüş adeta. En küçüğü on dönümden başlayan bahçeler kimi zaman 40-50 dönümlere kadar çıkabilirmiş. Bazı bahçeler sahipleri tarafından işletilir kimileri de kiralanırmış. Kentin sebze, meyve gereksinimleri bütünüyle bu bahçelerden karşılanırmış.
Boklu Bahçe de bunlardan biri. Bugün Koca Mustafa Efendi İlköğretim Okulu'nun yanındaki arazi Şerif Aga'nınmış. Daha sonra bu yer mirasçısı Abide Hanım'a geçmiş. En son bahçıvanı Osman Koçer'miş. Gülağzı'nda oturan Osman Koçer, çifti çubuguyla burada bahçıvanlık yaparmış. 'Gecesi gündüzü olmayan bir iştir bahçecilik' diye anlatıyorlar. Sonra da parsellenerek satılmış bu yerler. Bugünkü durumu apartmanlar, yıkıntılar v.s.
Değirmen Deresi'nin üst kısmına 'Yukarı Bahçe' yapılmış. Asar'la Kızıldağ'ın arasında da 'Dere Bahçesi' bulunuyormuş.
Belediye Binası'nın arka kısımları 'Ağa Bahçesi' imiş önceleri. Cambazlar Ağa Bahçesinde oynarmış. Bir de Kasapoğlu Bahçesi var ama yerini öğrenemedim.
Gene buna benzer yerini öğrenip ismini öğrenemediğim bahçeler de var. Örneğin Sekibaşı Camii'nin yan tarafları ile Nazmi-Zehra lyibilir ilköğretim Okulu'nun bulunduğu arazi önceleri bahçeymiş.
Kürkütçü Bahçesi, eski garaj ile Çocuk Yetiştirme Yurdu arasında uzayan geniş alanda yaşamış. Şimdi oradaki bir caddenin adında yaşıyor.
Muğla Bahçeleri genellikle kişilere aitmiş. Bunların yanında bir de 'Kel İhramlar Bahçesi' var ki, o bahçe vakıf arazisi üzerine yapılmış. İcarcısı (kiracısı) Hacı İbrahim Oğluymuş. Hacı İbrahim Oğlu bahçe gelirlerini, Zemzem Kuyusunda tuluk ve urgan yapılmak üzere Mekke-i Mükerrem'e gönderirmiş. Tuluk, Zemzem Kuyusundan su çekmeye yarayan, dana derisinden yapılmış, bir bakraç türü.
Dudu bahçesi ve Dönme Dudu
Saburhane'nin öbür tarafı diye tarif edilen yerde 'Dudu Bahçesi' vardı bir zamanlar. Ve Dudu. Muğlalılar onu 'Dönme Dudu' diye tanıdılar, hep öyle bildiler. Evlatlarına da 'Cavuroğlu' dediler.Önceleri Çetibeli köyünde değirmencilikle uğraşan bir ailenin Stella ismindeki kızıydı o. Yusuf isminde bir yörük delikanlısına vuruldu. Onunla evlenip, oradaki papazın ve ailesinin ısrarla karşı çıkmalarına rağmen Müslüman oldu. Yusuf askere gitti ve geri dönmedi. Şehit olmuştu. Dudu hayatının bu bölümünde Abdürrahim isminde biriyle evlendi. Abdürrahim Dudu'yu üzdü. Dudu mertti, Stella'yken başlayan hikayesi Dudu Ana olarak bitti. Çünkü Muğlalılar onu 'analık' unvanına layık buldular. Erkek gibi de kadındı, çiğ işleri sevmezdi. Abdürrahim'i boşadı ve hatta onu bir güzel de dövdü.
Hayatının geri kalanında çocuklarına hem ana hem baba olmak zorundaydı artık. Hacı Hamzaların bahçesinde ortakçı olarak çalışmaya başladı. Çalışkandı. Bir hafta boyunca ürettiklerini perşembe pazarında satar ve hasılatı bahçe sahipleriyle paylaşırdı. Bu süreç içinde birkaç inek edindi, sonra da 35.000 liraya o bahçeyi satın aldı. Ve bu şehrin bahçe malzemesi ile süt, yoğurt ihtiyacının önemli bir kısmını üretmeye başladı.
O artık 'Dudu Ana'dır. Tam bir müslüman olarak ibadetini yapmakta, orucunu tutmaktadır.
Evlatlarına öyle kol kanat olmuştur ki, bir keresinde oğluna kumar oynatıyorlar diye bir kahveyi bile basmıştır. Sadece kendi evlatlarına değil etrafındaki insanlara da analık yapar. Mahalle aralarındaki parasız insanları tespit ettirip onlara süt yoğurt dağıtır.
Torunu sevgili Ali Rıza Yıldırım, babaannesini anlatırken; 'Mal canlısıydı o' diyor, 'İneği hastalandığında ona bakar, ölümünü bekler' öldüğünde de onu gömer, yasını tutardı, hatta inek sağarken yanından hiç kimseyi geçirttirmez, nazardan korkardı.'
Son zamanlarda gözleri görmez olmuş Dudu Ana'nın. Öyleyken bastonuna dayanır, bahçesinde bir sandalyede otururmuş. Belki de bahçesinin sesini dinliyordu kim bilir...
MUĞLA'YA DIŞARDAN SEBZE GELMEZMİŞ
Evet, önceleri motorlu taşıma araçları yokmuş. Bu nedenle de dışarıdan sebze gelmezmiş Muğla'ya. İçeride üretilirmiş. Kozağaç köyünden gelen su, bu bahçeleri sulamaya yetermiş. Kozağaç suyu kesildikten sonra da bahçecilik kalmamış. Muğla'nın sebze ihtiyacı, Gülağzı ve Doğanköy köylerinden karşılanır olmuş. 'Ondan sonra da vesaitler yetişti' diyor babam. 'Sebzeler Çine'den gelmeye başladı'.
Böyle olunca da bahçelerin yerleri önce boş arazilere dönüştü, sonra da parsellenip satıldı. Özellikle kooperatif evleri bu araziler üzerine kuruluyor.
Bir zamanlar biber patlıcan yetişen bu yerlerde şimdilerde apartmanlar yetişiyor. Balkonlarında bile yeşili olmayan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder