14 Eylül 2014 Pazar

18. Yüzyılda Muğla'da Dini ve Sosyal Yapılar

Bu çalışmada, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunan 24 hurûfât defteri kullanılmıştır. Bu defterler 1691–1830 tarihleri arasını kapsamaktadır. Defterlerde Muğla ve köylerinde kurulan vakıflarla ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlarda vakıfların çeşitleri, nerede bulunduğu, görevlilerinin kimler olduğu, ne kadar ücret aldıkları belirtilmiştir. Genel olarak defterlerde, cami ve mescit gibi ibadethanelere, çeşme, kuyu ve sebilhâne gibi su yapılarına, medrese, mektep ve muallimhane gibi eğitim kurumlarına ait vakıflar vardır. Diğer yandan çalışmada vakıflar yanında Muğla'nın mahalleleri ve köyleri ile ilgili bilgiler verilmiştir.

Bu çalışmada 17. yüzyıl sonu ile 19. yüzyılın ilk yarısında Muğla'da bulunan dinî ve sosyal yapılar ile buralarda görevli kişiler ve bunların atamalarına dair bilgiler verilmiştir. Çalışmanın kaynağını Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde bulunan 'Hurûfât Defterleri' oluşturmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde ''hurûfât'' adıyla tasnif edilmiş 206 defter bulunmaktadır. Bu defterlerde kaza isimleri Arap harflerinin alfabetik sırasına göre dizilmiştir.

Kadılardan gelen her türlü atama yazısı kazalara göre düzenlenmiş olan hurûfat defterlerine geçirilmektedir. Defterlerdeki kayıtlar 1691 yılından başlamakta ve 1839 yılında sona ermektedir. Bu defterlerin kazaskerlik dairesince tutulduğu tahmin edilmektedir.

Hurûfât defterlerinde kaza dairesinde beratla görev yapan kişilerin atamaları ile ilgili yazılar yer almaktadır. Bu atamalar imam, hatip, müezzin, tekkenişîn, zâviyedâr, müderris ve muallim gibi vakıf görevlilerini, şeyh, kethüda, yiğitbaşı gibi esnaf gruplarının temsilcilerini, kâtip ve muhzır gibi mahkeme görevlilerini kapsamaktadır. Atamalar yapılırken öncelikle vakfın hangi şehir, mahalle ve köyde bulunduğu, hangi vakıf kurumuna ne kadarlık bir ücretle hangi görev için kimin atanacağı, atamanın hangi sebepten olduğu, atama yazısının kimin arzı ile yapıldığı ve atama tarihi gibi hususlar yer almaktadır. Kayıtlarda atamaların hangi gerekçeler ile yapıldığı belirtilmektedir. Atamalar genel olarak; fevt, mahlül, ferağ, terk-i hidmet, müceddeden, kasr-ı yed, tecdîd-i berat, zâyi-i berat ve münhal olmak gibi sebeplerle gerçekleştirilmiştir.

Kadılar göreve atanacak kişi için bağlı olduğu kazaskerliğe bir arz yazarak berat istemektedir. Bu berat yazısı kazaskerlik tarafından Bâb-ı Âli Tahvil Kalemi'ne yazılmaktadır. Tahvil kalemi kazaskerliğin yazısı ve inhası üzerine gereken beratı hazırlayıp vermektedir. Hazırlanan berat kazaskerlik vasıtasıyla ilgili görevliye ulaştırılmaktadır. Hurûfat defterlerinde bu tür atama yazılarının bir ile dört beş satır arasında değişen özetleri yer almaktadır.

Çalışmamızda kullandığımız, Muğla kazasına ait defterlerde de yukarıda belirttiğimiz türden kayıtlar bulunmaktadır. Muğla ile ilgili kayıtların yer aldığı defterlerin sayısı yirmi dört olup 1691-1831 tarihleri arasını kapsamaktadır.

Defterlerde değişik vakıflara ait çok sayıda atama kaydı vardır.Bu atama kayıtları bir araya getirilerek vakıflardaki görevli kadrosu ortaya çıkarılmıştır. Yine bu kayıtlara dayalı olarak o vakıf için kaç atama yapıldığı tespit edilmiştir. Atama kayıtları bir vakfın nerede bulunduğu konusunda da bilgi vermektedir.Bu bilgiye dayanarak, Muğla kazasının mahalleleri ve köyleri ile buralarda bulunan vakıf yapıların neler olduğu ortaya konmuştur. Hurûfât defterlerindeki kayıtların, câmi, mescit, namazgâh gibi ibadet yerlerine, çeşme, kuyu, sebilhâne gibi su yapılarına, han, hamam, yol ve köprü gibi iktisadî ve sosyal yapılara ait olduğu görülmüştür. Bu yapılardan câmi ve mescitler Muğla mahallelerinde, köylerinde ve Karabağlar Yaylası'nda bulunan câmi ve mescitler başlıkları altında verilmiştir. Diğer vakıf yapıları için ise mahalle ve köy ayrımı yapılmamıştır.

18. yüzyılda Muğla'da yer alan dinî ve sosyal yapılar hakkında aşağıda, defterlerdeki bilgilere göre değişik başlıklar bilgiler verilecektir. Bu bilgilerin daha iyi anlaşılması için kısa da olsa Muğla tarihi hakkında bilgi verilmesi faydalı görülmüş ve aşağıda Osmanlı idaresi öncesi ve sonrası Muğla'nın tarihine ilişkin bazı bilgiler verilmiştir.

MUĞLA TARİHİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER




Osmanlı İdaresi Dönemine Kadar Muğla


Muğla şehri, Anadolu'nun güneybatı ucunda, Germe Körfezi'nin kuzeydoğusunda, etrafı dağlarla çevrili bir ovanın kuzey kenarında Oyuklu dağının eteklerinde Hisartepe’nin yamaçlarında denizden 650 metre yükseklikte kurulmuştur. Şehrin çevresi dik yamaçlı Toroslar'ın kolları ile çevrilidir. Şehrin bugünkü adı antik dönemdeki ismi Moballa'dan gelmektedir.

Muğla, ilk çağda Karya denilen bölge içerisinde yer almaktadır. Karya, doğusu ve güneydoğusu Phrygia ve Lykia, kuzeyi Lydia ve İonia bölgeleriyle, batısı ve güneyi ise tamamen Ege Denizi ile sınırlı bir bölgedir. Günümüzde ise Aydın ve Muğla ilinin büyük bir bölümü ile Denizli ilinin batı uç kesimlerini kapsayan bir bölgeyi içine almaktadır.

Muğla'nın da içinde bulunduğu Karya bölgesi MÖ. 6. ve 7.yüzyıllarda Lydia Krallığı’nın hakimiyetine girmiştir. Ancak Persler M.Ö. 546’da bölgedeki Lidya hakimiyetine son vermişlerdir. Persler döneminde Karya İyon Satraplığı altında idare edilmiştir. Karya bölgesi M.Ö. 334’te İskender’in yönetimi altına girmiştir. Romalılar M.Ö. 129’da Bergama Krallığı'nın vârisi olarak Anadolu’ya girmişler ve Bergama topraklarını Asya Eyaleti haline getirmişlerdir. Karya’yı da bu eyalete bağlamışlardır.

Roma İmparatorluğu'nun 395 yılında ikiye ayrılması ile Karya, Doğu Roma Bizans sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinden sonra Karya’da merkezi Afrodisias olan bir metropolitlik kurulmuştur. İmparator III. Leon zamanında Muğla yöresi Kibiraioton deniz teması içine alınmıştır. Bölge 802-864 tarihleri arasında Abbasiler idaresinde kalmışsa da daha sonra tekrar Bizanslıların eline geçmiştir.

Karya bölgesi 11. yüzyıl sonlarından başlayarak 13. yüzyılın son çeyreğinde bölgenin Türkler tarafından kesin olarak fethine kadar Türkler ve Bizanslılar arasında el değiştirmiştir. 13. yüzyıl sonlarına doğru Bizans'ta iç yönetimin zayıflaması ve yönünü Balkanlara çevirmesi sonucu Karya bölgesi 1261 yılında Türkler tarafından fethedilmiştir.

Bizans İmparatoru VIII. Mihail Türkleri buradan çıkarmak için oğlu Andronikos'u bir ordu ile batı Anadolu'ya göndermiş ise de Menteşe Bey'in komutasındaki ordu 1282 yılında Aydın ve Güzelhisar'ı fethetmiştir. Beyliğe adı verilen Menteşe Bey 1282 yılından sonra ölmüş ve Fethiye'deki türbesine gömülmüştür. 1296 yılında Bizans komutanı Filantropos Aleksiyus, Muğla'yı Türklerden almak için harekete geçmiş, Aydın şehir ve kalesini almıştır. Aleksiyus bu başarısından sonra imparatora isyan Türklerle bazı askeri faaliyetlerde bulunmuşsa da sonunda öldürülmüştür. Onun ölümü ile birlikte Türkler Muğla ve yöresine tam olarak hâkim olmuşlardır.
Menteşe Beyliği Karya'nın tamamı ile Lykia'nın bir kısmını yani bugünkü Fenike taraflarını Hamidoğulları Beyliği’ne geçinceye kadar idaresinde tutmuştur. Bu beyliğe ait yerler içerisinde Muğla, Balat, Milas, Beçin, Bozöyük, Çine, Tavas, Burnar, Meğri (Fethiye) ve Köyceğiz yer almaktadır.

Menteşe Beyliği'ni Menteşe Bey'in ölümünden sonra oğlu Mesud, onun ölümü ile oğlu Şücaeddin Orhan, onun vefatı ile de oğlu İbrahim yönetmiştir. İbrahim Bey 1344 tarihinde Muğla'da Ulucâmi'yi (câmi -i Kebîr’i) yaptırmıştır. Osmanlı padişahlarından Yıldırım Bayezid, Menteşe beylerinden Ahmed Gazi döneminde ilk defa 1391 yılında Menteşe ilini Osmanlı sınırları içerisine katmış ve yönetimini Hoca Firuz Bey'e vermiştir. 1402 yılında Ankara Savaşı’ndan sonra Timur tarafından kendi yüksek hâkimiyetini tanımaları şartı ile Menteşe toprakları Mehmed Bey ile oğlu İlyas Bey’e geri verilmiştir. Mehmed Bey, İlyas Bey ve oğulları fetret döneminde şehzadelerin savaşlarına taraftar olmuşlardır. Çelebi Mehmed’in ölümü ile tahta geçen II. Murat 1424 yılında Menteşe Beyliği’ne son vermiş ve topraklarını Osmanlı sınırlarına dâhil etmiştir.

Osmanlı topraklarına dâhil edilen Menteşe (Muğla) Anadolu Beylerbeyliği'ne bağlı sancak olarak idare edilmiştir. Menteşe, 18. yüzyılın ilk yarısında ise merkezi Kütahya olan Anadolu eyaletine bağlanmıştır. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren arpalık olarak verilmeye başlanan Muğla’yı
sancakbeyleri adına mütesellimler idare etmişlerdir.

15 ve 17. Yüzyıllar Arasında Osmanlı İdaresinde Muğla


Tahrir ve avarız defterleri ile Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde 15. ve 17. yüzyıllar arasında Muğla'nın Osmanlı idaresindeki durumunu ortaya koyacak bilgiler bulunmaktadır. Muğla'da fiziki doku içerisinde Türk dönemine ait bilinen en eski yapı 1344 yılında Menteşe Beyi İbrahim'in yaptırdığı Ulucâmi'dir. Şehirdeki yerleşim bu merkezden başlayarak gelişme göstermiştir. 15. yüzyıl sonlarında 1493 yılında Hacı Muslihiddin tarafından yaptırılan câmi, medrese, muallimhâne ve çeşme gibi unsurlardan oluşan külliye şehirde ikinci bir merkez oluşturmuştur. Şehir, kuzeydeki Ulucâmi ve güneydeki Hacı Muslihiddin külliyesi arasındaki derenin iki yanında gelişme göstermiştir.

Mahalleler şehirlerin fiziki yapısı ve büyüklüğü hakkında bilgi veren önemli yerleşim alanlarıdır. Pek çok İslam şehrinde olduğu gibi Muğla’da da mahalleler adlarını içinde bulundurdukları câmi ve mescitlerden almışlardır. Muğla'nın mahalle adlarında ve sayılarında 15., 17. ve 18. yüzyıllarda değişiklikler meydana gelmiştir. 15. yüzyılda üç farklı tarihte gerçekleştirilen tahrirlerde mahallelerin hane sayıları hakkında bilgiler bulmak mümkündür.

Muğla'daki mahalle sayısı 16. yüzyılda 12 iken, 17. yüzyılda 11'e düşmüştür. Yine 16. yüzyılda mevcut olan Hacı Timurhan, Mescid-i Hacı Mustafa ve Mescid-i Kızılca 17. yüzyılda görülmemekte, buna karşılık Hacı Muslihiddin ve Kara Memi gibi iki yeni mahallenin varlığı dikkat çekmektedir. Mahalle sayısındaki bu düşüş bazı mahallelerin diğer bir mahalle ile birleşmesi ile açıklamak mümkündür. 18. yüzyılda Sûfî Hüseyin mahallesi gözükmezken, Orta, Yaka ve Pazar gibi üç yeni mahalle ortaya çıkmıştır ve 17. yüzyıla nazaran mahalle sayısında iki artış olmuştur. Bu durumda Sûfî Hüseyin mahallesi ya yeni bir adla anılmaya başlanmış, ya da başka bir mahalle ile birleşmiş olmalıdır. Muğla’nın nüfusuna gelince, tahrir kayıtlarına göre, 1517 tarihinde 2.950-3.000, 1562-63’te 2.900 ve 1583’te 3.600 civarındadır.
1671 yılında Muğla’ya gelen Evliya Çelebi, şehirde 2.170 ev, 11 mahalle ve 70 mihrap olduğunu, Tabakhâne yakınındaki Eski Câmi’nin toprak örtülü, Ulucâmi’nin gayet sanatlı olduğunu, şehirde Şeyh  Câmii, Pazar, Yeni Câmi, Şeyh Osman Efendi Câmi, Abdülgaffâr Efendi Câmi, Hacı Dede ve Mustafa  Efendi gibi başka câmilerin bulunduğunu belirtir. Bunlardan  başka Muğla'da Elvan Bey ve Ahmed Gazi'ye ait hamam bulunduğunu, içinden dere geçen çarşıda 200 dükkan, derenin üzerinde altı yerde kargir, yedi yerde ağaç köprü ve kasaphâne bulunduğunu ifade eder. Yine, şehirde yedi medrese, 11 mektep ve iki misafirhâne, 70 çeşme mevcut olduğunu, Kurşunlu Câmi yanında paşalara mahsus kargir bir saray bulunduğunu belirtmektedir.

Yukarıda, Muğla'nın 16. yüzyıldan  17. yüzyıla kadarki genel durumu hakkında kısa da olsa bazı bilgiler verilmiştir. Muğla'ya ait hurûfat defterleri tarih itibari ile 1690'lı yıllardan 1830'lu yıllara kadarki dönemde şehrin fiziki dokusu, bu doku içerisinde yer alan cami ve mescit gibi ibadethâneleri; çeşme, kuyu, sebilhâne, suyolu gibi su yapıları; mektep, medrese, muallimhâne gibi eğitim kurumları; han, hamam, yol ve körü gibi diğer türden yapılar hakkında bilgiler vermektedir. Hurûfât defterlerinde verilen bilgiler sadece şehir merkezi ile sınırlı değildir. Muğlalılar için çok önemli bir yaylak olan Karabağlar ve burada bulunan vakıf yapılar ile Muğla köylerinde kurulan vakıf eserler, buralarda görevli olan kişiler ve aldıkları ücretler hakkında bilgiler verilmiştir.


MUĞLA MAHALLELERİNDE BULUNAN CÂMİ VE MESCİTLER

Hurûfat defterlerinde haklarında en fazla bilgi bulunan vakıf eserleri câmi ve mescitlerdir. Defterlerde yer alan bilgilere göre, Muğla'da 13 mahallede 37, 12 köyde 19 ve Karabağlar Yaylağı'nda 13 ve bulunduğu yerler hakkında bilgi verilmeyen 4 cami olmak üzere toplam 74 cami ve  mescit bulunmaktadır.

Evliya Çelebi'nin Muğla ile ilgili olarak, ''on bir mahalle 70 mihraptır'' sözü kırsal yerlerdeki cami ve mescitler de dahil edildiğinde doğruluk kazanmaktadır. Bu rakam sadece şehir merkezindeki cami ve mescitleri dikkate alındığında gerçekten uzak kalmaktadır. Hurûfât defterlerindeki kayıtlardan, bazı mescitlerin zamanla harap olması ve yetersiz kalması sonucu yeniden yapıldığı ve câmiye dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Bazen bir şahsın adını taşıyan birkaç câmi ve mescit bulunmakta bu da bunların birbiri ile aynı mı yoksa farklı mı olduğu konusunda tereddüde yol açmaktadır. Her ne kadar mahalle adları bu konuda bize yardımcı olsa da bazen aynı isimdeki câmi ve mescidin faklı mahallelerde zikredildiği de olmaktadır.

Yine bazı cami ve mescitlerin zamanla harap olması sonucu yeni bir hayır sahibi tarafından tamir veya inşa edilmekte ve bundan sonra bu kişinin adı ile anılmakta ve ilk bânisinin adı zikredilmemektedir. Bu durum aynı mescidin iki farklı câmi ve mescit  gibi algılanmasına yol açmaktadır. Bazen bunun tersi de olmakta, câmi ve mescit eski kurucusunun adı ile anılmaya devam edilmektedir. Bu gibi hususlar göz önüne alındığında aşağıda ayrı olarak zikrettiğimiz bazı câmi ve mescitlerin aynı olma ihtimali bulunmaktadır. Dolayısı ile aşağıda mahallelere göre verilecek olan câmi ve mescit adları ve sayılarında yanlışlıkların olabileceği akılda tutulmalıdır.


Balı Ahmed Hâce Mahallesi

Ahmed Hâce Mescidi/Câmii: Hurufât defterlerinde mescidin varlığına dair ilk kayıt 1703, son kayıt ise 1830 tarihlidir. Mescide 1721 tarihinde minber konulmuş ve aynı tarihte Mustafa isimli bir kişi kadı arzı ile hatip olarak atanmıştır. 1736 tarihli bir atama kaydında da mescide bundan önce minber konulduğu ve camiye dönüştürüldüğü tekrarlanmaktadır. Mescit, minber konulması ile câmiye dönüştürülmüş olsa da bundan sonraki kayıtlarda da mescit olarak anılmaya devam edilmiştir. Nitekim 1756 tarihli bir kayıtta ''Hoca mescidi demekle ma'rûf câmide'' şeklinde verilen bilgi cuma kılınan Ahmed Hâce Camii'nin mescit olarak anılmaya devam edildiğini göstermektedir.

Hurufât defterlerindeki kayıtlara göre 1703-1830 tarihleri arasında mescide/camiye 16'sı imam, 7'si kayyım, 6’sı hatip ve 3’ü müezzin olmak üzere toplam 22 görevli ataması yapılmıştır. Yapılan bu atamalar genellikle fevt, ferağ, kasr-ı yed gibi sebeplerle gerçekleşmiş olsa da başka nedenlerle de gerçekleşen görev değişiklikleri de vardır. Mesela, Molla Hamza, Osman'dan boş kalan (mahlül) bir akçelik imamlığı bir şekilde üzerine beraat ettirmiş ise de ''muhtâr-ı cemaat olmayub menfûr-ı cemaat'' olduğu ahali tarafından meclis-i şer’e haber verilince, imamlık 1758 yılında nâib Hâfız Halil arzı hak sahiplerinden El-Hâc İsa'ya verilmiştir.

Yine Balı Hoca Câmii’nde yarım akçe ile imam olan Kâtipzâde Mustafa Efendi bin Ömer'in ''nâ ehl ve târik-i hidmet'' olduğunun meclis-i şer’e haber

Câmii Kebîr Mahallesi

Câmi-i Kebîr: Hurufât defterlerinde bu caminin cihetlerine yapılan atamalarla ilgili 29 kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtların ilki 1703 sonuncusu 1831 tarihlidir. Câmiye yapılan atamaların dokuzu vâizlik, sekizi imamlık, beşi müezzinlik, üçü şeyhlik ve ikisi kayyımlık ile ilgilidir. Câmiye vâizlik görevi ile ilgili yapılan atamaların çok olması dikkat çekmektedir. Kayıtlardan anlaşıldığına göre vâizler Cuma günü vaaz yapmakla görevlendirilmişlerdir. 1750’li yıllardan sonra câminin adı ''Elvân Bey binâsı Câmi-i Kebîr'' olarak zikredilmektedir. Süreyya Faroqhi, câminin bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi üzerinde durmuş ve Menteşe beyleri içerisinde Elvan Bey isminde bir beyin bulunmadığını, caminin bu şekilde anılmasının sebebinin, zarar gören caminin Osmanlılar döneminde sancak beyliği yapması muhtemel Elvan Bey adında bir kişi tarafından tamir ettirilmesinden kaynaklanmış olabileceğini belirtmektedir.


Câmide sadece ibadet edilmediği Kur'ân eğitimi verildiği de görülmektedir. Nitekim, Hâfız Ahmed’e 1704’te, Hâfız Mehmed’e 1707’de ve Hâfız Mehmed'e 1712 yılında câmide ''ta'lîm-i kıra'at-ı Kur'ân-ı azimü'ş-şân ve tecvîd'' olmadığı gerekçesi ile görev verilmiştir. Bu câmi ile ilgili 1710 tarihli bir kayıtta Geri isimli köyde bulunan dört dönümlük bir parça bağın câmide imam olanlara meşrûta olduğu belirtilmiş ve kadı arzı ile imamı Hâfız Mehmed’e tevcih buyrulmuştur. 1760, 1773 ve 1792 tarihli kayıtlarda Câmi-i Kebîr'de cuma günü vaaz yapan vâizlerin aynı zamanda Emir Küçük mahallesinde mevlevihâne bahçesi yakınında Mehmed ve Hacı Abbas Efendilerin bina eyledikleri hücrelerde hasbi dersiâmlık yaptıkları anlaşılmaktadır.


1775 tarihinde Abdülhalim adlı hayır sahibi Cedîd isimli köydeki dört dönümlük bağı Câmi-i Kebîr'de imam olanlara şart koşmuş, hüccetle bağa mutasarrıf olan Mehmed bin Mahmûd'un vefatıyla oğlu Mustafa'ya tevcih olunmuştur. Mustafa bin Mehmed'in vefatından sonra bağa

mutasarrıf olan Hâfız Ali bin İbrahim elindeki beratını nehre düşürmüş ve kendisine1831 tarihinde zâyiinden beraat verilmiştir.
Süleyman Efendi/Hacı Ebubekir Câmii:  Câmi-i Kebîr mahallesinde Şâhidi mezarı (merkadi) bitişiğindeki bu camiyi Süleyman Efendi inşa ettirmişse de zamanla harap olan camiyi 1755 tarihinde Cezâyirli Ebubekir Efendi yeniden inşa ettirmiştir. Cami, Ebubekir Efendi tarafından yeniden inşa edilse de bu tarihten sonra zaman zaman Hacı Süleyman Camii olarak anılmıştır. Cami ile ilgili kayıtlar 1747-1810 tarihleri arasını kapsamakta olup bunlar imam, hatip, müezzin ve kayyımlık ataması ile ilgilidir.

Kara İsmail Mescidi: Cami Kebir mahallesinde bulunan bu mescide ait kayıtlar 1703-1780 tarihleri arasını kapsamaktadır. Müezzinlik hizmetinin hasbi olarak yapıldığı ve diğer görevlilerin yarım akçe ücret aldığı görülmektedir. Mescit ile ilgili olarak defterlerde altı kayıt bulunmakta olup bunlardan biri imam, ikisi kayyım - ferrâş ve üçü de müezzin ataması ile ilgilidir.

Yahya Efendi/Çelebi Mescidi: Cami Kebir mahallesindeki bu mescitle ilgi hurufat defterlerinde 14 kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtlardan dokuzu müezzin, dördü imam ve biri kayyım - ferrâş atamasına aittir. Bu atamalara ilişkin kayıtlar 1700-1831 tarihleri arasında yer almaktadır. 1799 yılında Yahya Efendi Mescidi'nde bir akçe ile müezzin olan Yusuf'un ''diyâr-ıcâherde ticâret eylediğinden târik-i hidmet'' olduğunun meclis-i şer'e haber verilmesi ile müezzinlik ciheti Yusuf'tan alınarak Hacı İbrahim bin Hacı Mustafa'ya verilmiştir. Mescitte diğer görevlilerin değişimi fevt, ferağ, mahlül gibi sebeplerle gerçekleşmiştir.
İsmi Belirsiz Mescid: Bu mescidin, Câmi-i  Kebîr mahallesinde yukarıda zikrettiğimiz  mescitlerden biri olma ihtimal dahilindedir. Bununla birlikte halk tarafından yapılmış ayrı bir mescit olma ihtimali de vardır. Bu mescide ait 1731 ve 1756 tarihli iki kayıt bulunmaktadır. İlk kayıtta ''Câmi-i Kebîr mahallesinde nefs-i Câmi-i Kebîr’de mescidin'' yarım akçe ile müezzini Feyzullah'ın görevini oğlu Halil'e ferağ ettiği belirtilmektedir. Sonraki kayıtta Halil bu görevi Mehmed isimli bir kişiye terk etmiştir.

Deksid Mahallesi

El-Hâc Mustafa Mescidi/Câmii: Deksid mahallesinde bulunan El-Hâc Mustafa Mescidi'ne ait ilk kayda 1703 yılında rastlanmaktadır. Cemaatin çokluğu sebebiyle Osman bin Halil 1780 yılında mescide minber koydurarak mescidin camiye dönüşmesini sağlamıştır. 1804 yılında minber konularak cami yapılan ibadethâne Hacı Mustafa Mescidi olarak anılmaya devam edilmiştir.

1822 ve 1830 tarihli kayıtlarda Hacı Osman Câmii olarak anılmakta, camiye El-Hâc Osman bin Halil'in minber koyduğu tekrarlanmaktadır. Mescit/câmi görevlileri içerisinde imam, hatip müezzin ve kayyıma rastlanmaktadır.

Osman Efendi Câmii: Deksid mahallesinde bulunan Osman Efendi Câmii’ne ait üç kayıt bulunmaktadır. Bunlardan ilki 1698, diğerleri 1725 ve 1735 tarihlidir. Camiye dair kayıtlar imam, kayyım ve müezzin ataması ile ilgilidir. Defterlerde Osman Efendi adını taşıyan ancak mahallesi
belirtilmemiş olan bir câmi daha bulunmaktadır. İsimsiz olan bu câminin Deksid mahallesindeki Osman Efendi Camii olduğunu düşünmekteyiz. Mahallesi belirtilmeyen bu Osman Efendi Câmii'ne ait kayıtların da ilki 1701 sonuncusu ise 1799 tarihlidir. Bu câmiye üç hatip, üç kayyım, bir müezzin
ataması yapılmıştır. Bu câminin, El-Hâc Mustafa Mescidi’ne minber koyarak câmiye dönüştürülmüş El-Hac Osman Câmii olabileceği akla gelse de bu mümkün gözükmemektedir. Çünkü El-Hâc Osman El-Hâc Mustafa Mescidi’ni 1780’li yıllarda câmiye dönüştürmüştür. Oysa Osman Efendi Câmii 1698
yılından itibaren câmi olarak zikredilmiştir. Dolayısı ile bu camiler birbirinden farklı olmalıdır.

Abdülhay  Mescidi: Deksid mahallesinde bulunan mescidin bir akçe ile müezzini Hüseyin vefat etmiş ve görevi 1700 yılında Mehmed’e tevcih edilmiştir.

İsmi  Belirsiz  Mescit: Deksid mahallesinde bulunan bu mescit harap olduğundan Mustafa bin Mehmed tamir ettirmiş ve imamlığı da 1754 yılında bu kişiye tevcih edilmiştir.


Emir-i Küçük Mahallesi

Hacı Hüseyin ve Hacı Osman Câmii: Emir-i Küçük mahallesindeki câmi, 1704 tarihli kayıtta Osman Câmii olarak zikredilmişse de 1713 tarihli kayıtta Hacı Hüseyin ve Hacı Osman Câmii, 1719 tarihli bir kayıtta da Osman Bey Câmii olarak zikredilmektedir. Câmi ile ilgili kayıtlar 1830 tarihine kadar gelmektedir. Defterlerde altı müezzin, yedi imam ve üç kayyım atamasına rastlanmıştır. 1801 tarihinde câmi kayyımının ticâretle uğraştığı, hizmetini aksattığı ve terk ettiğinin mahalle ahalisince mahkemeye bildirilmesi üzerine görev Abdurrahman’dan alınarak İbrahim’e verilmiştir.

Hacı Hüseyin ve Hacı Ali Câmii: Emir-i Küçük mahallesindeki câmi ile ilgili sadece 1713 tarihli müezzin ataması ile ilgili bir kayıt bulunmaktadır. Câminin aynı mahallede yukarıda zikrettiğimiz Hacı Hüseyin ve Hacı  Osman Câmi ile aynı olma ihtimali vardır.

Hacı  Hüseyin  ve  Hacı  Mehmed  Câmii: Emir Küçük mahallesinde olduğu belirtilen bu câmiyi iki kişi müşterek inşa etmiş olmalıdır. Câmi ile ilgili kayıtlar 1710-1810 tarihleri arasını kapsamaktadır. Bu tarihler arasında câmiye üç imam ve üç müezzin ataması yapılmıştır. 1764 ve 1792 tarihli iki kayıtta mahallesi belirtilmeyen ve Hacı Hüseyin tarafından inşa edildiği belirtilen bir câmi daha bulunmaktadır. Bu câmiye belirtilen tarihlerde iki hatip ataması yapılmıştır. Bu câminin, kurucuları arasında Hacı Hüseyin’in de bulunduğu câmilerden biri olma ihtimali bulunmaktadır.

Mustafa  Efendi  Câmii: Emir-i Küçük mahallesindeki bu câmiye 1720-1806 yılları arasında dört hatip ataması gerçekleştirilmiştir.

Şücâeddin/Kurşunlu  Câmi: Emir-i Küçük mahallesindeki câmi ile ilgili 1704-1824 tarihleri arasını kapsayan 28 kayıt bulunmaktadır. Câminin Emir-i Küçük mahallesinde olduğunu açıkça belirten iki kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtlardan birinde kayyım Hüdâverdi hizmet etmediğinden görevden alınmış ve 1697 tarihinde yerine Mustafa isimli bir şahıs getirilmiştir. 1785 tarihli kayıt ise bir ferrâş ataması ile ilgilidir. Yine 1756 tarihli bir kayıtta ''Saray mahallesinde Şücaeddin Câmii'', 1824’te ise ''Muğla Çarşusında Şücaeddin binâsı Kurşunlu Câmii'' ibareleri geçmektedir. Câmi ile ilgili diğer kayıtlarda câminin bulunduğu yer zikredilmemiş ''Şücâeddin binası Kurşunlu câmii'' şeklinde tanımlanmıştır. İlgili kayıtlarda câmiye hatip, imam, cuma vâizi, müezzin, kayyım ve ferrâş atamaları yapılmıştır. 1769 ve 1824 tarihli kayıtlarda Menteşe mütesellimi Ser Bevvâbân-ı Dergâh-ı Âli El-Hâc Ahmed Ağa’nın câmiyi tamir ettirdiği belirtilmektedir.

Ahmed Kethüda Mescidi: Emir-i Küçük mahallesinde bulunan bu mescide 1697 tarihinde müezzin Hüseyin'in vefatı sonucu görevi diğer Hüseyin'e verilmiştir. 1704 tarihli iki kayda göre mescide bir imam ve bir de müezzin ataması yapılmıştır.

Rasül Efendi Mescidi: Emir-i Küçük mahallesindeki bu mescitle ilgili dört kayda rastlanmıştır. Bu kayıtlardan 1720 ve 1723 tarihli olanları müezzin ataması ile ilgilidir. Bu kayıtların ilkindeki mescidin ''Muğlada Cüllah Muslihiddin dimekle ma’rûf Emir-i Küçük mahallesinde'' bulunduğu belirtilmektedir. Mescide, 1692 ve 1721 tarihinde yapılan müezzin atamasında ise mescidin Hacı Muslihiddin mahallesinde olduğu ifade edilmektedir.

Şeyh Mehmed Efendi Mescidi: Emir-i Küçük mahallesindeki bu mescide ait kayıtlar 1704-1793 tarihleri arasını kapsamaktadır. Mescit zamanla harap olmaya yüz tuttuğundan 1774 yılında Hatice Hatun adlı bir kadın tarafından tamir edilmiş, minber konulmuş ve Seyyid Hâfız Osman bin Mehmed yarım akçe ile hatip tayin edilmiştir. Bu tayinle mescidin câmiye dönüştüğü anlaşılmaktadır.1793 tarihli iki kayıtta da mescidin Hatice Hâtun tarafından câmiye dönüştürüldüğü tekrar edilmektedir. Mescit/câmi görevlilerine ait beş müezzin, dört kayyım, üç hatip ve üç imam ataması kaydı
bulunmaktadır. Aynı mahallede bu câminin kurucusu ile aynı adı taşıyan ve Şâhidî Efendi Türbesi bitişiğinde Hacı Mehmed Efendi ibn-i Ali Câmii olarak adlandırılan bir câmiye daha rastlanmaktadır. Bu câmiye ait üç hatip, üç imam ve bir kayyım olmak üzere altı atama kaydı bulunmaktadır. Bu câmiye ait ilk kayıt 1768 son kayıt ise 1811 tarihlidir. Bu câmiler birbiri ile aynı olabileceği gibi ayrı da olabilirler.

Elvân Bey Musallâsı: Hurûfât defterlerindeki ilgili kayıtlardan bazısı musallanın Emir-i Küçük mahallesinde bazısı da Hacı Muslihiddin mahallesinde göstermektedir. Elvân Bey Musallası'nın Emir Küçük mahallesinde bulunduğu ile ilgili iki kayıt bulunmaktadır. Bunlardan 1704 tarihli kayda göre musallâya müezzin, 1721 tarihli olanına göre ise hatip ataması yapılmıştır. Bu kayıtlar dışında Elvân Bey Musallası’nın Hacı Muslihiddin mahallesinde olduğunu gösteren altı kayıt bulunmaktadır. Bu
kayıtlardan ilki 1704 sonuncusu ise 1774 tarihlidir. Bu tarihler arasında musallaya bir imam, bir kayyım, iki hatip ve iki müezzin ataması yapılmıştır.


Hacı Bayezid Mahallesi

Hacı Bayezid/Pîrî Câmii: Hurûfât kayıtlarında câminin adı çoğunlukla Hacı Pîrî Câmi olarak geçmekle birlikte bazen Hacı Bayezid ve Hacı Pîrî Mehmed Câmii şeklinde de zikredilmektedir. Câminin bu şekilde adlandırılması bulunduğu mahallenin de Hacı Pîrî ve Hacı Bayezid olarak
isimlendirilmesine neden olmuştur. Bir kayıtta câminin bulunduğu mahalle zikredilmemiş ve ''Sûk-ı Sultânî’de'' ve ''Sûk-ı  Sultânî  kurbünde'' bulunduğu belirtilmiştir. Câmiye ait kayıtlar 1698-1824 tarihlerini kapsamaktadır. Defterlerde câmi görevlileri ile ilgili 26 kayıt bulunmakta olup, bunların 12’si imam, 3’ü müezzin, 5’i kayyım, biri kurrâ, dördü hatip ve biri de vâiz ataması ile ilgilidir. 1770 tarihli iki kayıt Hacı Pîrî binası olan câminin Hacı Abbas tarafından tamir edildiği belirtilmektedir. Hacı Mehmed isimli hayır sahibi kurrâlık hasbi olmak üzere Karabağlar Yaylağı'nda sınırları defterde belirtilmiş olan tarlayı Hacı Bayezid Câmii’nde Salı ve Cuma günleri Kur’an talimi yapılması için vakfetmiştir. Kurrâlık ciheti nâib arzı ve Şeyhülislâm Seyyid Mehmed Said Efendi'nin işareti ile Hacı Mehmed'e tevcih buyrulmuştur. Hurûfât defterlerindeki kayıtlara göre 1803-1809 yılları arasında Hacı Pîrî  Câmii’nde imam olmak isteyen kişiler arasında bazı anlaşmazlıklar yaşandığı görülmektedir.


Hacı Muslihiddin Mahallesi

Abdülgaffâr  Câmii: Hacı Muslihiddin mahallesindeki bu câmi ile ilgili olarak 1690-1831 yılları arasını kapsayan 24 kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtların dokuzu imam, sekizi hatip, dördü kayyım ve üçü de müezzin ataması ile ilgilidir.

El-Hâc Ahmed Efendi bin Ömer Câmii: Kayıtlara göre Hacı Muslihiddin mahallesinde bulunan bu câmiyi El-Hâc Ahmed Efendi bin Ömer yeniden (müceddeden) inşa ettirmiştir. Câmi ile ilgili 1800 tarihli üç kayıt olup bunlar imam, hatip, müezzin/kayyım ataması ile ilgilidir.

Hacı Himmet Câmii: Hacı Muslihiddin mahallesinde bulunduğu belirtilen bu cami ile ilgili 1719 tarihli bir hatip ataması kaydına rastlanmıştır.

İskender Mescidi/Câmii: Mescide/câmiye ait bir kayıt bulunmaktadır. 1800 tarihli kayıtta hayır sahibi İskender binası olan mescide cemaatinin çok olması sebebiyle padişah izni ile aynı kişi tarafından minber konularak câmiye dönüştüğü ve imam ve hatipliğin hasbî olarak El-Hâc Ahmed'e tevcih edildiği belirtilmektedir.


Hacı Rüstem Mahallesi

Elhâc Süleyman Mescidi/Câmii: 1698 tarihli kayda göre Hacı Rüstem mahallesinde bulunan El-Hâc Süleyman Mescidi’ne imam ataması yapılmıştır. 1751 tarihli kayıtta El-Hâc Süleyman Mescidi demekle bilinen camiye Ali ferâğından oğlu Hüseyin’in hatip atandığı belirtilmektedir. Câmi-i
Kebîr mahallesinde de Süleyman Efendi adını taşıyan bir câmi bulunmaktadır. Bu câmi ile ilgili 1747 tarihli iki atama kaydı bulunmaktadır.

Hacı Rüstem Mescidi: Hacı Rüstem mahallesinde bulunan bu mescit ile ilgili 1691-1824 yılları arasını kapsayan 12 kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtlardan altısı müezzin, dördü imam ve ikisi kayyım ataması ile ilgilidir.

Kara Memi Mahallesi

El-Hâc Dede Câmii: Kara Memi mahallesinde bulunan bu câmiye ilişkin ilk kayıt 1698 yılında Hasan'ın kayyımlığı  kardeşi yararına ve son kayıt da Mehmed'in müezzinliği 1801'de Hüseyin'e ferâğı ile ilgilidir. Cami görevlilerinin atamaları ile ilgili defterlerde 19 kayda rastlanmıştır. Bunlardan üçü imam, altısı hatip, sekizi müezzin ve ikisi kayyım ile ilgilidir. Cami görevlileri cihetlerini öncelikle oğullarına bırakmaktadırlar. Ancak bazen cihet, yakın akrabalarından birine de tevcih edilebilmektedir. Mesela, Hacı Dede Camii'nde hatip olan Mehmed bin Ömer vefat ettiğinde görevi damadına verilmiştir. Bazen bir görevlinin iki ayrı camide görev yaptığı ve ücret aldığı
olmaktaydı. Ancak bu şekilde görev yapmaya müsaade edilmemektedir. Mesela, Hacı Dede Camii'nde 1725 yılında bir akçe ile hatip olan İbrahim'in başka camide de hatip olduğunun anlaşılması üzerine görevinden alınmış ve yerine Halil isimli bir kişi atanmıştır.

Osmanlı döneminde bazı cami ve mescitlerde görevliler ''evkât-ı  selâse'' üzere tayin edilmekteydiler. 1706  ve 1719 yıllarında bu câmi için tayin edilen müezzinlerin üç vakit için atamalarının yapıldığı açık olarak yazılmaktadır.

El-Hâc Veli Câmii: Cami, Muğla kasabasının Kara Memi mahallesinde bulunmaktadır. Camiye müezzin ataması ile ilgili üç kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtlardan ilki 1698 diğerleri 1700 ve 1707 tarihlidir.


Keramüddin Mahallesi

Kerâmüddin? Mescidi: Kerâmüddin mahallesinde ismi belirtilmeyen bir mescitle ilgili sekiz kayıt bulunmaktadır. Kayıtlar 1703-1723 tarihleri arasını kapsamaktadır. Kayıtlardan  birinde ''Kerâmüddin mahallesinde  Kerâmüddin Mescidi'' şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Bu ifadeye dayanarak ismi belirtilmeyen mescidin Kerâmüddin Mescidi olma ihtimali büyüktür. Yine, bu mescidin  aşağıda belirttiğimiz Mehmed Beşe Mescidi ile aynı olması ihtimal dahilindedir.

Mehmed Beşe Mescidi/Câmii: Hurûfat defterlerinde Kerâmüddin mahallesinde Mehmed Beşe'nin yaptırdığı bir mescid/cami ile ilgili 1701-1780 tarihleri arasını kapsayan kayıtlar bulunmaktadır.
Mescit, 1734 senesinde minber konularak câmiye dönüştürülmüş ise de bu tarihten sonraki kayıtlarda da bazen Mehmed Beşe Mescidi olarak anıldığı olmuştur. Mescid/cami görevlileri arasında imam, hatip, müezzin bulunmaktadır. 1780 ve 1804 tarihli iki kayıtta Mehmet Çelebi ismi ile zikredilen caminin Mehmet Beşe Camii ile aynı olduğu düşüncesindeyiz. Câmi, 1762-1807 tarihleri arasında Mehmed Beşe ismi ile zikredilmiştir. Bu dönemde câmiye beş imam, üç hatip ve bir müezzin
ataması yapılmıştır.

Pazar Mahallesi

Pazar Camii: Camiye 1721-1830 tarihleri arasında dört hatip, bir imam ve bir kayyım ataması yapılmıştır.

Pazar Mahallesi Mescidi: Mescide 1697, 1731 ve 1758'de üç kayyım ataması yapılmıştır.


Orta Mahalle

Osman Efendi Camii: 1720-1830 tarihleri arasında cami görevlileri ile ilgili 15 atama kaydı bulunmaktadır. Bunlardan beşi imam, beşi hatip, üçü kayyım ve ikisi vâiz ataması ile ilgilidir.

Hacı Mustafa Mescidi:  1737 tarihinde Ahmed’den boşalan mescidin imamlığına babası beratı gereğince Oğlu Osman getirilmiştir.


Şeyh Bedreddin/Şeyh Mahallesi

Şeyh Bedreddin/Şeyh Camii: Hurûfât defterlerinde bu cami ile ilgili 1700-1831 tarihleri arasında
46'ya yakın atama kaydı bulunmaktadır. Muğla'daki diğer camilerle kıyaslandığında en fazla cihet çeşitliliği bu camide görülmektedir. Atama kayıtlarının dokuzu cami vakfı mütevelliliği, sekizi hatip, dokuzu imam, altısı kayyım, yedisi müezzin, birer tanesi nâzır, ferrâş ve vâiz ataması ile ilgilidir. Bu atamalardan bazılarında dikkat çeken bilgiler bulunmaktadır. Mesela, Ula kazası Depecik köyünde dört dönüm bir parça bağın yılda bir defa hatim okunması şartı ile cami imamına meşrûta olduğu, bu vazifeyi imam Rasül yerine getirirken Ömer isimli birisinin görevi üzerine alarak ona zulmettiği anlaşılmış ve cihet imam Rasül'e verilmiştir.

1713 ve 1740 tarihli iki kayıtta ise bu hatmi kimlerin okuyacağına dair bilgiler bulunmaktadır. 1779 yılında hatip Mehmed bin Hacı Abbas hizmeti terk ettiği gerekçesiyle; hasbi kayyım ve ferrâş olan Molla Mustafa hizmette gevşekliği sebebiyle; 1800 yılında ise imam-ı sâni olan Hüseyin nâ-ehl ve hizmet etmeye kudreti olmadığı gerekçesi ile görevlerinden alınmışlar ve görevleri ehil olan kişilere verilmiştir. Camide 1790'lı yıllardan itibaren imam-ı evvel ve imam-ı sâni olarak iki imamın görev yaptığı görülmektedir.


Yaka Mahallesi

Seyyid Ebubekir Camii: 1775 tarihinde alınan izinle Seyyid Ebubekir'in genişlettiği ve minber koydurduğu Yaka mahallesindeki bu camiye bir hatip tayini yapılmıştır. Muğla'da  Câmi-i  Kebîr mahallesinde de aynı isimde Şâhidî merkadi yakınında Hacı Ebubekir binası bir cami bulunmaktadır.

Mustafa Mescidi: Yaka mahallesinde bulunan bu mescidi, 1750 tarihli kayda göre Mustafa isimli hayır sahibi kişi yeniden yaptırmıştır. 1779 yılına kadar mescide iki imam, bir müezzin ve bir kayyım ataması yapılmıştır. Yaka mahallesinde 1780’li yıllarda ismi belirtilmeyen bir camiye imam ataması yapılmıştır. Bu câminin, minber konulan Mustafa Mescidi olması ihtimali vardır. 1810 tarihli bir kayıtta Yaka mahallesinde Şeyh Mustafa isimli câmiye bir hatip ataması yapılması bu ihtimali güçlendirmektedir.


MUĞLA KÖYLERİNDE BULUNAN CÂMİ VE MESCİTLER

Hurufat defterleri, kır yerleşim alanları olan köyler ve buralarda bulunan vakıf yapılar hakkında da bilgiler vermektedir. Defterlerde ismi geçen 12 köyde 16 câmi ve üç mescit vardır. Köy sayısı ile ilgili bu rakam Muğla'nın bütün köylerini ifade etmemektedir. Bunlar sadece içinde câmi ve mescit bulunan köyleri göstermektedir. Çünkü 16. yüzyılda Muğla’da 36’sı köy ve dördü cemaat yerleşimi olmak üzere toplam 40 kır yerleşimi vardı. Bu yerleşim yerleri içinde; Akçaova, Bayır, Bedye, Bozburun, Çal, Çatak, Dadye, Deksid, Dirgeme, Düğerek, Elye, Ereğli, Ergüğez, Fahri Gölcük, Gelibolu, Gökova, Gökova nâm-ı diğer Çakır, Gölenye, Günde, Hereke, Karaböğürtlen, Karaağaç, Kasaba-i Ula, Kıran Çatak, Kızılcadere, Kızılkaya ve Çavdar Sekisi, Küçük Yenice-i Marmaros, Pisi, Sermende, Suda, Sultan Uyruğu, Tarahya, Tarklan, Yenice ve Yerkesük yer almaktadır. Bunlardan başka Alayundlu, Emecik ve Emirhanlu, İranlar, Balya Bolu cemaatleri de bulunmaktadır.
Hurûfat defterlerinde ise, Bayır, Cedîd, Ceviz, Düğerek/Gök, Geri, Kafaca, Karaköy, Kozağaç, Pisi, Satılmış, Yaraş ve Yeniköy’ün adı geçmektedir. Hurûfât defterlerinde zikredilen Cedîd, Ceviz, Geri, Kafaca, Karaköy, Kozağaç, Satılmış ve Yaraş gibi köyler tahrir defterlerinde zikredilen köyler içerisinde bulunmamaktadır. Bu köyler 17. ve 18. yüzyılda kurulmuş yeni köyler olabileceği gibi ismi değişmiş eski köyler de olabilir. Tahrir defterlerinde ve hurûfât defterlerinde zikredilen köy sayıları hatırlandığında köylerin ancak üçte birinde câmi ve mescit bulunduğu sonucu çıkmaktadır. Aşağıda zikredilen bazı köylerde birden fazla câmi ve mescit bulunmaktadır. Bu durum, bu köylerin diğerlerine göre biraz daha büyük olabileceğini göstermektedir. Aşağıda hurûfât defterlerinde adı geçen köyler ile buralarda bulunan câmi ve mescitlerin adları ve görevlileri ile ilgili yapılan atamalara dair bilgiler verilmiştir.

Bayır Köyü Hacı Ali Câmii: Defterlerde 1704-1831 yılları arasında bu köyde bulunan câmi ile ilgili 16 atama kaydı bulunmaktadır. Bu atamaların altısı müezzin, dördü imam, dördü hatip ve ikisi kayyım ile ilgilidir.

Cedid Köyü Kara Kadı Câmii: Câmi ile ilgili 1691-1831 tarihleri arasında 16 kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtlardan sekizi hatip, üçü imam, biri kayyım ve dördü de müezzin ataması ile ilgilidir.

Ceviz (Ağacı) Köyü Mehmed Câmi: 1710 tarihinde câminin imam ve hatîbinin vefat etmesi sonucu görev Nâsuh Halîfe’ye verilmiştir. 1757 tarihli bir kayıtta ismi belirtilmeyen bir câminin ''Ceviz Ağacı'' köyünde bulunduğu belirtilmektedir.

Ceviz (Ağacı) Köyü Süleyman Câmi: İsim farklılığı dikkate alınırsa Ceviz köyünde iki câmi var demektir. Bunlardan biri Süleyman Câmii diğeri yukarıda zikrettiğimiz Mehmed Câmii’dir. Ancak, yapılan yeni tamiratla yukarıda zikrettiğimiz Mehmed Câmii, Süleyman Efendi Câmii olarak anılmaya başlanmış da olabilir. Bununla birlikte köyde iki câmi bulunması da ihtimal dâhilindedir. Süleyman Câmii'ne 1721 tarihinde Seyyid Hüseyin imam, 1756 tarihinde Mustafa'nın vefatıyla oğlu Mustafa hatip ve 1810 tarihinde ahalinin tercihi doğrultusunda Molla Ebubekir hatip tayin edilmiştir.

Düğerek/Gök Köyü Reyhan Ağa Câmi: 1690-1824 yılları arasındaki kayıtlara göre Gök/Düğerek köyünde olduğu belirtilen Reyhan Ağa Câmii ile ilgili 20 kayıt bulunmaktadır. 1690 tarihli bir kayıtta cami hatibi olan Ömer yaşlı (pîr) olduğu gerekçesi ile görevini kendi rızası ile Mehmed’e bırakmıştır.
Câmiye belirtilen tarihler arasında dört müezzin, altı hatip, beş imam, iki kayyım ve üç şeyh/vâiz ataması yapılmıştır.

Düğerek Köyü Ali Fakih Mescidi: Mescit, Düğerek isimli köyde bulunmaktadır. Mescitte yarım akçe ile müezzin olan El-Hâc Yahya vefat etmiş ve yerine 1701 yılında Hasan isimli biri atanmıştır.

Düğerek  Köyü  Yaylağı’nda  Çeçe?  Mevzii’nde  Bulunan  Câmi: Câmiyi kimin yaptırdığı belirtilmemiştir. Câmiye 1766 ve 1830 tarihlerinde iki müezzin ataması yapılmıştır. Bu câminin Düğerek köyünde bulunduğunu zikrettiğimiz diğer câmilerden biri olma ihtimali bulunmaktadır.

Düğerek Köyü Kızıl Ali Mescidi: Bu mescide 1704 tarihinde Abdullah Halife müezzin, 1748 tarihinde Ömer’in vefatı ile Hüseyin ve 1756 tarihinde de Mustafa isimli bir kişi imam olarak atanmıştır. 1748  tarihli kayıtta mescidin adı ''Ali Halîfe Mescidi'' olarak geçmektedir.

Geri Köyü Hacı Ömer Câmii: Geri köyündeki Hacı İbrahim Câmii ile aynı olabileceğini düşündüğümüz bu câmi ile ilgili üç kayıt bulunmaktadır. Câminin adı ilgili kayıtlarda ''Geri karyesinde Hacı Ömer Câmii'' şeklinde geçmektedir. 1709 tarihli kayıt müezzin, 1725 ve 1740 tarihli kayıtlar ise imam ataması ile ilgilidir.

Geri/…Köprü Köyü İbrâhim Câmii: Defterlerde 1704-1803 tarihleri arasında câmiye 13 atama yapıldığı görülmektedir. Bu atamalardan dördü müezzin, dördü hatip, dört kayyım ve biri imam ile ilgidir.

Kafaca Köyü Hacı Mehmed Câmii: 1760 tarihinde câmide günlük yarım akçe ücretle imamlık yapan Musa çocuksuz vefat etmiş ve görevi Seyyid Hüseyin Halîfe’ye tevcih edilmiştir. 1830 tarihine kadar câmiye üç imam ve bir hatip ataması yapılmıştır.

Kafaca Köyü Hacı Hüseyin Câmii: Kafaca köyünde Gül Yeri denilen yerde aldığı izinle Kafaca sipahisinden Seyyid Hüseyin 1822 tarihinde bir cami yaptırmış ve camiye Mustafa bin Ali hasbî hatip tayin edilmiştir. 1822 ve 1830 tarihlerinde de bu camiye iki hatip tayin edildiği görülmektedir.

Karaköy Sinan Camii: 1692 yılında Karaköy'deki Sinan Camii'nde hatip olan Hasan'ın beratı yenilenmiştir.

Kozağaç Köyü Câmii: Kozağaç köyü camisinde, 1720 tarihinde Abdi’den boşalan müezzinlik Hüseyin'e, 1735’te Mehmed’in yaşlılığı sebebiyle boşalan hatiplik oğlu Mustafa'ya ve 1775 yılında imam Seyyid Hüseyin’in ölümü ile boş kalan imamlık da büyük oğlu Seyyid Ahmed’e tevcih
edilmiştir.

Pisi Köyü Pisi Hoca Câmii: 1768-1831 tarihleri arasında câmi görevlileri  ile  ilgili  yedi  atama kaydı bulunmaktadır. Bunların üçü imam, biri hatip, ikisi müezzin ve biri kayyım ataması ile ilgilidir.

Satılmış  Köyü  Mescidi: Mescidin ferraşlığı 1700 tarihinde Hasan mahlülünden Yahya Halife’ye verilmiştir. İlgili kayıtta mescidi kimin yaptırdığı belirtilmemiştir.

Yaraş Köyü Mescidi/Câmii: 1800 ve 1824 yıllarına ait kayıtlara göre cemaatinin çokluğu sebebiyle köy halkının köylerindeki mescide minber koyması ile câmiye dönüştürülmüştür. 1800-1831 tarihleri arasında câmiye üç hatip ve iki müezzin ataması yapılmıştır.

Yeni Köy Kara Gazi Câmii: Câmide müezzin olan Mehmed’in vefatı ile görev 1698’de Musa isimli bir şahsa verilmiştir.

Yeni  Köy  Câmii: Câmiyi köy halkının inşa ettirdiği ve hasbî olarak Molla Salih’in hatip atandığı 1824 tarihli kayıttan anlaşılmaktadır. Bu câminin yukarıda zikredilen Kara Gâzi Camii’nden ayrı ya da onun yerine yapılmış bir câmi olma ihtimali bulunmaktadır.


Karabağlar Yaylağı Câmileri

Hurûfât defterlerini okurken çok sık karşılaştığımız yer isimlerinden biri de Karabağlar Yaylağı'dır. Ancak bu bizim bildiğimiz yaylalardan olmayıp, şehre göre yüksekte değil alçakta bir yayladır. Nitekim Tülay Kayar, bunu ''herkesin  yaylasına çıkılır da bizim yaylamıza inilir” diyerek güzel bir şekilde tarif etmiştir.

Evliya Çelebi de eserinde bu yaylağa yer vermiştir. 1671 yılında Muğla'ya gelen Evliya Çelebi bu yaylağı ''Karabağlar Yaylağı Muğla sahrasında, tamamı on bir bin bağdır. Muğla ve Ula halkı sekiz ay bu bağlarda oturur. Kırk çeşit üzümü meşhurdur. Üzüm ağaçları, çınar, kavak, meşe ve erguvan ağaçlarına tırmanmıştır. Her ağaçta on yirmi yük üzüm olur. Yabancı bir adam Karabağlar’a girse yolunu kaybeder. Asla güneş yoktur. Bu bağlar içinde paşalara mahsus bir bağ vardır ki İrem Bağları gibidir'' şeklinde tanımlamaktadır.

Evliya Çelebi'nin çok güzel tarif ettiği Karabağlar Yaylağı, Muğla için geçmişteki gibi günümüzde de önemini korumaktadır. Karabağlar Yaylası, Muğlalının yaz başlangıcında gidip güz aylarında, hasat sonunda döndüğü, öncelikle tarımsal üretim, hayvan besiciliği ve kışa çeşitli besinler hazırlamak için gittiği Muğla merkezin önemli bir üretim merkezidir. Yaylak elli bin dönüm kadar bir alanı kaplamaktadır Yaylada ''yurt'' denilen tarlalar önemli olup bunların büyüklüğü iki üç dönüm kadardır. Günümüzde yaylakta isimlerini kahvelerden alan semtler bulunmaktadır. Bu semtler içinde Gökkıble, Bakkallar, Hacı Ahmet, Kadı Kahvesi, Kozlu, Narlı, Kır Kahvesi, Cihanbeğendi, Vakıf, Elmalı, Tozlu, Ayvalı, Keyfoturağı, Berberler ve Süpüroğlu bulunmaktadır. Önlerinde yüz elli iki yüz yıllık çınarların bulunduğu kahve meydanları yayla yaşamının önemli sosyal, kültürel ve ticari mekânlarıdır.

Karabağlar Yaylağı’nın önemli bir yer olduğu hurûfât defterlerinde zikredilen câmilerden de anlaşılmaktadır. Defterlerde Karabağlar Yaylağı’nda olduğu belirtilen 13 cami bulunmaktadır. Aşağıda yaylakta bulunan bu camilerden her biri hakkında bilgiler verilmiştir.

Ayvalı Kapu Camii: Karabağlar Yaylağı'nda bulunan bu câmiye 1727 yılında günlük ücreti yarım akçe olan müezzinlik Yusuf  ferâğından kardeşi Halil’e verilmiştir.

Bostan Dede Camii:  Câmi ile ilgili 1703-1760 tarihleri arasında dört kayıt bulunmaktadır. Bu kayıtların tamamı hatip ataması ile ilgilidir.

Fâtıma Hâtun Câmii: Fâtıma Hâtun adlı hayır sahibi bu kadının yaptırdığı câmi Muğla kasabasının Karabağ Yaylağı'nda Kara Balı Hoca demekle bilinen yurt yerindeki bulunmaktadır. Câminin yapıldığı yerin eskiden namazgah olduğu belirtilmektedir. 1775-1830 tarihleri arasında câmiye beş hatip ataması yapılmıştır. 1775 tarihinde yarım akçe ile hatiplik İsmail’e tevcih edilmiştir. 1824 tarihli bir diğer kayıt, Molla Hasan bin Molla Mustafa’nın vefatı sebebiyle hatipliğin Gökçezâde Mehmed Emin bin İbrahim'e verilmesi ile ilgilidir. Gökçezâde Mehmed Emin Efendi de 1830 tarihinde hatipliği kendi isteği ile Hâfız Mehmed Emin bin Mustafa'ya bırakmıştır.

Hacı Ahmed bin Hasan Câmii:  Karabağ Yaylağı’nda Kethüdâ Yeridenilen  mevzide  Hacı  Ahmed  bin  Hasan’ın  yaptırdığı  bu  câmiye  1779senesinde  günlük  yarım  akçe  ücretle  İbrahim  hatip  olarak  atanmıştır.1801tarihinde  Süleyman  bin  Ömer  bu  câmiye  hasbî  müezzin  olarak  tayin
edilmiştir.

Hacı/Şeyh Hamza Câmii: Karabağlar Yaylağı’nda bulunmaktadır. Câmiye yapılan atamalarla ilgili 1721-1800 yılları arasında kayıtlar bulunmaktadır. Câmiye dört hatip ve bir müezzin ataması yapılmıştır.

Hâfız Süleyman Musallâsı: 1732 tarihli kayıtta musallâ ile ilgili olarak ''Muğla muzâfâtından Karabağ Yaylağı'nda salât-ı cum'a edâ olunmak için bir musallâya eşedd ihtiyâç olub yine Muğla sükkânından Hâfız Süleyman yaylak-ı  merkûmda Damaklı nâm mahalde musallâ binâ etmekle'' denilerek musallânın nerede, kimin tarafından ve niçin kurulduğu belirtilmiştir. Musallâ ile ilgili 1732-1830 tarihleri arasını kapsayan kayıtlardan dördü hatip ve biri de müezzin ataması ile ilgilidir.

Hüsam Efendi Câmii: Câminin bulunduğu yerle ilgili olarak 1721 tarihli bir kayıtta ''Muğlada Erikli tımarında Karabağ nâm mahalde'', 1726 tarihli bir diğer kayıtta ise ''Muğlada Karabağ Yaylağı’nda Gökkaya mevziinde'' denilmektedir. Câmiye 1691-1806 tarihleri arasında dokuz hatip, dört müezzin ataması yapılmıştır.

Lütfullah  Câmii:  Karabağ denilen yerde Lütfullah binası bu câmide hatip olanlara câmi yakınında kahve gelirinden ücret verilmektedir. 1799 yılında bu câmide hatip olan Hasan bin Abdülkerim’e zâyiinden berat verilmiş ise bu şahıs aynı yıl içerisinde beratını hemşirezâdesi Hamza bin Osman’a ferağ etmiştir.

Molla Mehmed Halife Câmii: Karabağlar Yaylağı'nda Kır Ucu mevziinde 1738 yılında Molla Halil tarafından inşa edilmiştir. 1738-1785 tarihleri arasındaki cami ile ilgili üç kayıttan ikisi hatip biri de müezzin ataması ile ilgilidir.

Rukiye Hatun Câmii: Karabağ isimli köyde bulunan bu câmi ile ilgili 1691-1779 yılları arasında altı kayıt bulunmaktadır. Bunların biri müezzin, beşi hatip ataması ile ilgilidir. 1725 ve 1788 tarihli iki kayıtta Düğerek köyü yaylağında Çeçe denilen mevzide Rukiye Hatun'a ait bir câmi daha zikredilmektedir. Bu kayıtların ikisi de müezzin ataması ile ilgilidir. Düğerek köyünün Karabağlar Yaylağı içinde olmasına nazaran iki farklı şekilde zikredilen bu camilerin aynı olma ihtimali vardır.

Süleyman Bey Musallâsı ve Câmii: Câmi, Karabağlar Yaylağı'nda Hacı Osman vakıfları nâm yerde Süleyman Bey tarafından bir musalla ve bir câmi yaptırılmıştır. 1798 yılında Mehmed Emin bu câmiye ve musallaya hasbî olarak hatip tayin edilmiş ise de 1799 yılında Mehmed Emin bu görevi Süleyman bin Hasan'a ferağ etmiştir. 1824 tarihli atama kaydına göre Hâfız Halil bin Süleyman üç ay musallada ve Cuma günleri de camide hasbi hatip olarak görev yapmak üzere atanmıştır.

Yusuf Câmii: Hayır sahibi Yusuf'un yaptırdığı bu cami, Karabağlar Yaylağı'nda Kethüdâ Yeri denilen mevzide bulunmaktadır. 1794 tarihinde İbrahim'in vefatı ile boşalan hatipliğe oğlu Osman getirilmiştir. İsmi farklı şekilde zikredilmekle birlikte aynı cami olduğunu düşündüğümüz El-Hâc Ahmed bin Yusuf Câmii hatibi Osman'ın vefatı ile yerine 1831'de oğlu Ali getirilmiştir.

İsmi Belirsiz Cami (Gök Kuyusu'nda):  Karabağlar Yaylağı'nda Gök Kuyusu denilen mevzide bulunmaktadır. Camide imam bulunmadığından 1732 yılında Ahmed isimli birisi atanmıştır.


Nerede Kurulduğu Tam Belli Olmayan Camiler

Hurûfât defterlerinde bazı camilerin hangi mahalle veya köyde olduğu ile ilgili bilgi verilmemiştir. Bu camilerin sayısı dört olup bunlarla ilgili kayıtlar aşağıda verilmiştir.

Elhâc Mehmed Câmii: Alınan izinle Emir Sultan isimli yerde Hacı Mehmed yeni bir cami inşa etmiş ve kendisi günlük bir akçe yevmiye ile bu camiye imam ve hatip olarak tayin edilmiştir.

Hayreddin Camii: Nerede bulunduğu belirtilmeyen bu camiye 1700 yılında Ahmed isimli bir müezzin olarak atanmıştır.

Şeyh Nureddin Camii: Caminin nerede bulunduğu belirtilmemiştir. 1710 tarihli kayda göre, Gökâbâd kazasında Çaydere isimli yerde dört çiftlik bir miktarı tarla camide imam olanlara meşrûtadır. Tarlayı tasarruf eden imam Rasül'e başka bir kazadan Ömer  müdahale  etmiş,  bu müdahalesi  haksız olduğundan tarla tekrar imam Rasül’e geri verilmiştir.

Yeni  /Abdurrahman Paşa Camii:  Defterde ''Muğlada Yeni Câmi dimekle ma’rûf Abdurrahman Paşa Câmi'' şeklinde geçmekte ve nerede olduğu belirtilmemektedir. Camiye ''kâri-yi mevlûd-i şerîf'' lazım olduğu belirtilmiş ve bu göreve 1726 yılında Hâfız Ömer getirilmiştir. Bu caminin yukarıda verdiğimiz mahalle isimleri hatırlandığında Yeni Câmi/Emir-i Küçük mahallesinde olduğunu söylemek mümkündür.


Zaviye ve Türbeler

Muğla'da 16. yüzyılda şehzadeler ve sancak beylerinin emrinde kalabalık bir görevli topluluğu bulunuyordu. Bu yönetici kadronun Muğla'da bulunması şehrin sosyal ve kültürel yapısını olumlu yönde etkilemiş ve belli başlı önemli şahsiyetlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bu kişilerden İbrahim Şâhidî, Muğla Mevleviliğini canlandırmış ve bugün Şâhidî Camii diye
bilinen Seyyid Kemal Zâviyesini mevlevîhâne yaparak ün kazanmıştır. 16. yüzyıldaki bir diğer mutasavvıf ise Kadı Mescidi'ni merkez yapan Şeyh Bedreddin'dir. Hurûfât defterlerindeki kayıtlardan Şeyh Bedreddin'in mahalleye ismini verecek kadar şöhret kazandığı anlaşılmaktadır. Hurûfât defterlerinde üç zâviye, bir tekke ve bir türbe ile ilgili kayda rastlanmıştır. Kayıtlar zâviye, türbe ve tekke vakıflarında görevli kişilerin atamaları ile ilgilidir.

Şemseddin Bey Zâviyesi/Medresesi: Zâviye ile ilgili hurûfât defterlerindeki ilk kayıt 1696 tarihli Hacı Abdurrahman'ın mütevelli olarak atanması ile ilgilidir. 1721-1723 tarihli iki kayda göre harap olan zâviye Konya Mollası Mehmed Efendi tarafından medrese yapılmıştır. Zâviye/medrese vakfına bundan sonra zâviyedâr, dersiâm ve mütevelli tayinleri yapılmıştır. Zaviye ile ilgili 1793 tarihine gelen atama kayıtları mevcuttur.

Ahi Sinan Zâviyesi: 1704-1830 yılları arasında zâviyenin zâviyedârlık, dersiâmlık ve mütevellilik cihetlerine yapılan atamalar vardır. Bir kayıtta zâviyenin Câmi-i Kebîr mahallesinde bulunduğu belirtilmektedir.

Ahi Yahya Zâviyesi:  Kayıtlarda genel olarak Ahi Sinan Zâviyesi ile birlikte zikredilmiştir. 1704 tarihli bir kayda göre zâviye Düğerek köyünde bulunmaktadır. 1704-1810 yılları arasında zâviye görevlilerinin atamalarına dair kayıtlar bulunmaktadır.

Şeyh Şâhidî Türbesi: Câmi-i Kebîr mahallesinde bulunmaktadır. Türbe bitişiğine Hacı Mehmed Efendi medrese inşa ettirmiş olup türbenin türbedârı ve zâviye-nişîni, ferrâşı ve bevvâbı bulunmadığı gerekçesi ile 1770-1780 yılları arasında atamalar yapılmıştır.

Düğerek Köyü Tekkesi: Tekkeye ile ilgili 1770-1794 tarihleri arasında kayıtlar vardır. Bu kayıtlarda tekkenin ve misafirhânesinin 30-40 senedir harap olduğu ve tamiri için Ahi Sinan ve Ahi Yahya zaviyelerine meşrûta olan vakıf tarlaların öşür hasılatının tahsis edildiği belirtilmektedir. Tekke işlerini görmek için belirtilen tarihler arasında tekke-nişîn atamaları yapılmıştır.


SU YAPILARI

Hurûfat defterlerinde, hayrat olarak yapılmış bazı çeşme, kuyu, sebilhâne ve suyolları gibi yapılardan bahsedilmektedir. Su yapılarından bir kısmı şehir içerisinde bir kısmı da şehir dışında yollar üzerinde bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı çalışır vaziyette bir kısmı ise atıl durumdadır. Bunlardan bir kısmı ise tamir vesilesi ile defterlerde zikredilmişlerdir. Zikredilen altı kuyudan dördü Karabağlar Yaylağı'nda bulunması su ihtiyacının kuyular açılarak karşılandığını göstermektedir. Günümüzde de Karabağlar'da akarsu yoktur. Su ihtiyacı ''yurtlar'' içinde üç dört metre derinlikteki kuyulardan temin edilmektedir.

Aşağıda çeşme başlığı altında verdiğimiz su yapılarının bazısı ''su vakfı'' ve ''mâ-i  cârî'' olarak zikredilmişlerdir. Defterlerde, on çeşme, altı kuyu ve bir sebilhâne zikredilmiştir. Bu yapılarla ilgili bilgiler çeşme, kuyu ve sebilhâne başlıkları altında verilmiştir.


Çeşmeler

Başpınar Çeşmesi: Çeşmenin nerede bulunduğu belirtilmemiştir. Fatıma bint-i Elhâc Ahmed bu çeşmenin tamir ve bakımı için bir vakıf yapmış ve 1811 yılında bu vakfın tevliyetini bilfiil elinde bulunduran El-Hâc Ali'ye beratı olmadığı gerekçesi ile berat verilmiştir. 1822 tarihinde El-Hâc Ali’nin vefatı ile tevliyet Mehmed bin Ömer'e, 1823 yılında  onun da ferağı ile kızı Fâtıma ile babası Mustafa'ya müştereken verilmiştir.

Deveci Çeşmesi: Düğerek köyündeki Deveci Çeşmesi'nin suyolları harap ve tamire muhtaç durumda iken evlâd-ı vâkıftan Süleyman bin Ahmed kendi malından tamir ettirmiştir. Ancak zamanla çeşmenin suyolu yine harap olmuş ve vakfın tevliyetini de hariçten Emrullah bin Hüseyin üzerine berat ettirmiştir. Bu şahıs vakıf hizmetini yerine getirmediği gibi gelirini de yemektedir. Ahali suya şiddetle ihtiyaç duymakta ise de çeşmenin suyolları harap durumdadır. Bu durum üzerine tevliyet Emrullah'tan alınıp nâib arzı ile 1775'te evlâd-ı vâkıftan Süleyman bin Ahmed'e verilmiştir.

Düğerek Köyü Su Çesmesi: Köydeki bu çeşmeye Bursa sâkinlerinden Abdullah isimli hayır sahibi kişi beş adet dükkan vakfetmiş ve bu vakfın mütevelliliğine Süleyman'ın ölümü ile 1780 tarihinde Hacı Mustafa getirilmiştir.

El-Hâc Sinan Su Vakfı:  Düğerek köyünde El-Hâc Sinan’ın getirdiğisu  vakfının  mütevelliliğine  Ahmed’in  yerine  1700  tarihinde  yarım  akçe  ileEbubekir getirilmiştir.

Hasan Çavuşzâde Hacı Ahmed Çeşmesi ve Namazgâhı: Vakfı yapan kişi Ser-Bevvâbîn-ı Degâh-ı Âlî unvanlı Menteşe Sancağı mütesellimi olup, ''Atîk Muğla'' olarak bilinen yerde yol üzerinde, gelen geçenlerin su ve ibadet yeri ihtiyaçları için bir çeşme ve bir namazgah yaptırmıştır. Vâkıf bu namazgâhın ve çeşmenin masrafları için Muğla Çarşısı’nda bulunan iki dükkânı vakfetmiştir. Vakfa vâkıfın şartı gereğince Seyyid Abdullah 1775 tarihinde nâib Seyyid Hacı Hâfız Halil arzı ile mütevelli tayin edilmiştir.

Küçük Mehmed Çeşmesi: Çeşme, Câmi-i Kebîr mahallesi üzerinde Hisar Yeri denilen yerde merhum Küçük Mehmed tarafından inşa edilmiştir. Çeşme zamanla harap olduğundan suyu uzun zamandır boşa akmaktadır. Mahallede bulunan Yukarı Medrese'nin ve civarında bulunan halkın suya ihtiyacı olduğundan, mahalle halkı suyu medreseye akıtmak istemiş ve bu işle ilgilenmek üzere 1727 tarihinde  Hacı  Süleyman'a hasbî mütevellilik tevcih buyrulmuştur.

Pisi Köyü Su Vakfı: Pisi köyüne akmakta olan suyun yolu zamanla harap olmuştur. Köylünün ise bu suya şiddetle ihtiyacı bulunmaktadır. Hayır sahibi Osman bu suyun bozulan yerlerini tamir ettirmiş ve suyun vakfı ile ilgilenmek üzere Feyzullah'a hasbi mütevellilik tevcih edilmiştir.

Sefer Kadı Suyu:  El-Hâc Rüstem mahallesinden Sefer Kadı isimli hayır sahibi mahallesine su hayratı yapmıştır. Ancak zamanla bu suyun yolu harap olmuştur. Halkın suya şiddetle ihtiyacı bulunmaktadır. Zikredilen suyun geliri olmadığından hasbi nâzıra ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyac üzerine 1758 tarihinde Mustafa bin Elhâc  Ahmed'e nâib arzı ile nâzırlık tevcih buyrulmuştur.

Şemseddin Mâ-i Cârisi: Şemseddin isimli hayır sahibinin getirdiği bu akarsu şehir içine akmaktadır. 1698-1765 tarihleri arasında su vakfına üç mütevelli ve bir nâzır ataması yapılmıştır.

Yusuf Ağa Çeşmesi: Karabağ Yaylağı yoluna eskiden beri akmakta olan su yüz  eneden beri harap durumda olup akmamaktadır. Hayır sahibi Yusuf Ağa bu suyun yolunu buldurup tamir ettirmiş ve kabristan yakınında üç yol ağzına bir çeşme yaptırarak suyun eskiden olduğu gibi akmasını sağlamıştır. Çeşmenin tekrar harap olması halinde tamir edilmesi için de Hilâlî Bahçesi denilen bir yer vakfedilmiş ve mütevelliliğine de 1770 yılında Yusuf Ağa atanmıştır.



Kuyu, Suyolu, Sebilhâne ve Kar Vakıfları

Bıçakçı Receb Su Kuyusu: Kuyu, Karabağ Yaylağı'nda Düğerek köyü yolu (tarîk-i âm) üzerindedir. Kuyuya bir mezraa evladiyet üzere vakfedilmiştir. 1705, 1749 ve 1765 yıllarında bu vakfa mezraadâr tayini yapılmıştır.

Cafer  Su  Kuyusu:  Karabağlar  Yaylağı  yolu  (tarîk-i  âmm)  üzerindevakfedilmiş bir kuyudur. Düğerek Tımarı’nda iki tarla su kuyusunun kabına vetamirine vakfedilmiştir. Vakfı tasarruf eden Seydi,  kuyuyu tamir etmediği içingörevinden  alınmış  ve  yerine  1720  tarihinde  Ali  Efendi  getirilmiştir.1780yılında Ali’nin vefatı ile mütevellilik Oğlu İshak’a verilmiştir.

Hüsam Efendi Su Kuyusu: Düğerek Tımarı içinde Karabağ Yaylağı'nda bulunan Hüsam Efendi Câmii'nin su kuyusudur. Câminin yakınındaki Yaylak Yurdu bu kuyunun kovasına, döşemesine ve tamirine vakfedilmiştir. Vakfın tevliyeti için 1721-1802 yılları arasında altı mütevelli tayin edilmiştir.

İsmail Su Kuyusu: Bu kuyunun bulunduğu yer tam olarak belirtilmemiş ancak ''tarîk-i  âmm'' üzerinde bulunduğu belirtilmiştir. Hayır sahibi İsmail, bu su kuyusunun kovasına ve diğer zaruri ihtiyaçlarına bir tarla vakfetmiştir. Bu vakfın mütevellisi Mehmed bin Mehmed vefat ettiğinden
yerine 1775'te oğlu Mustafa getirilmiştir.

Su Kuyusu: İsmi belirtilmeyen bu su kuyusu Karabağ Yaylağı yolu (tarîk-i âmm) üzerinde bulunmaktadır. Karabağ Yaylağı'nda bir parça tarla, yol üzerindeki bu kuyunun tamirine ve kuyunun su kabına (velev) evladiyet üzere vakfedilmiştir. Tarlayı tasarruf eden mütevelli Ömer vefat edince 1720 tarihinde yerine evlâd-ı vâkıftan İbrahim getirilmiştir.

İsmi Belirsiz Suyolu Vakfı: Muğla'da Koz Yeri denilen yerdeki tarlanın öşür geliri ismi belirtilmeyen bir suyoluna vakfedilmiştir. 1760 ile 1831t arihleri arasında bu suyolu vakfına altı mütevelli tayini yapılmıştır.

Muğla Çarşısı'ndaki Sebilhâneye Kar ve Bedreddin Camii'ne ve Cami-i Kebîre Mum Vakfı
Şeyh Süleyman Efendi isimli hayır sahibi, Muğla'nın Karabağlar Yaylağı'nda Köyceğiz Yurdu denilen yerde sınırları belli on dönüm bağı ve Pisi Köyü tımarı içerisinde Gence Alanı'nda Hacı Müderris tarlası denilen tahminen otuz dönüm miktarı tarlayı vakfetmiştir. Vakfedilen bu bağ ve tarlanın âşar gelirlerinden Muğla Çarşısı'nda bulunan sebilhaneye yaz günlerinde kırk gün onar paralık ve perşembe günleri yirmi paralık kar konularak İmam Hasan ve İmam Hüseyin Hazretleri'nin ruhlarına hediye edilecek ve ramazan ayında Şeyh Bedreddin Camii'ne ve Câmi-i Kebîr'e her biri ikişer buçuk kıyye olan ikişer adet bal mumu alınıp konulacaktır. Vakfın tevliyeti önce kendisine ve vefatından  sonra  da  evladına  ve  evladının  neslinden  gelenlere  verilecektir.Nesli  kesildiğinde ise tevliyet  şehirdeki  ulema  ve  sülehanın  emin  bulduğu  bir kişiye verilecektir.  Bahsedilen  bağa  ve tarlaya  vâkıfın  şartı  gereği  evladından müderris  Mehmed Emin  bin  Hacı  Mustafa  babası müteveffa  Hacı  Mustafa vefatından  bu  yana  elli  senedir  tasarruf etmektedir.  Ancak  elinde beratı bulunmadığı  için  garaz  sahibi  kişiler  kendini  vakıftan  ihraç etmek istemektedirler. Beratsız olan Mehmed bin Hacı Mustafa’ya 1808 yılında nâib Seyyid  Ahmed  arzı  ile  tevliyet  tevcih buyrulmuştur. 1830 tarihinde ise Mehmed bin Hacı Mustafa'nın vefatı ile de tevliyete büyük öz kızları Aişe ve Amine getirilmişlerdir.


EĞİTİM KURUMLARI

Osmanlı Devleti'nde yaygın olarak iki eğitim kurumu bulunmaktadır. Bunlardan biri sıbyan mektebi bir diğeri de medresedir. Sıbyan mektepleri genel olarak  mektep, muallimhâne, taş mektep ve mahalle mektebi olarak da bilinmekte olup mahalle ve köylerde bulunmaktadır. Buralarda genel olarak 6-11 yaş arasındaki kız ve erkek çocuklara okuma ve yazma dinî kurallar öğretilirdi. Medreseler ise sıbyan mekteplerinin üzerinde ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde eğitim verilen kurumlardı. Osmanlının şehir, kasaba ve köylerinde ihtiyaca göre bu eğitim kurumları vakıflar eliyle kurulurdu.

Muğla'da da mektep, muallimhâne ve medrese gibi eğitim kurumlarının açıldığı görülmektedir. Evliya Çelebi, 17. yüzyılda Muğla'da yedi medrese ve 11 mektep bulunduğunu belirtmektedir. Hurûfât defterlerinde ise 11 medrese, altı mektep ve bir muallimhâne zikredilmiştir. Aşağıda zikredilen Hacı Kahraman, İbrahim Paşa, Mehmed Efendi medreselerinin Câmi-i Kebir yakınında olduğu belirtilmiştir. Muhtemelen bu medreseler aynı yerde olup ancak medrese hücreleri farklı kişiler tarafından yapılmış ve onların adı ile anılmıştır. Bu üç medreseyi bir medrese gibi algıladığımızda medrese sayısı sekize düşmekte ve Evliya Çelebi'nin  zikrettiği medrese sayısına yakın bir rakam elde edilmektedir. Defterlerde zikredilen 11 medreseden sekizi şehir merkezinde biri köyde, birinin yeri belirsiz ve biri de Şemseddin Zâviyesi’nin olduğu  yerdedir. 20. yüzyıl başlarında ise Muğla kazası dahilinde otuz üç medrese bulunmaktaydı. Bunlardan ön dördü Muğla merkezde, yedisi nahiye merkezlerinde ve on ikisi köylerde bulunmakta idi. Kaza merkezindeki medreselerden sadece Câmi-i Kebîr'deki Hacı Kahraman Medresesi'nin adına hurûfât defterlerinde rastlanmıştır.

Hurûfât  defterlerinde  mektep ve muallimhâne  olarak zikredilen yedi eğitim kurumunun hepsinin şehir merkezinde  olduğu  görülmektedir.  Aşağıda,  hurûfât  defterlerindeki  bilgiler doğrultusunda bu eğitim kurumları ile ilgili bilgilere yer verilmiştir.

Medreseler

Hacı Kahraman Medresesi: Câmi-i Kebîr yakınında Hacı Kahraman Ağa tarafından inşa edilmiştir. 1710-1824 tarihleri arasında medrese ile ilgili 14 kayıt  bulunmaktadır. Bu kayıtlardan 10'u müderris, ikisi mütevelli, ikisi de ferrâş ataması ile ilgilidir. Hacı Kahraman Medresesi müderrislerine İlyas Bey hamamının meşrut olduğuna dair 1765 ve 1775 tarihli iki kayıt bulunmaktadır.

İbrahim Paşa Medresesi: Câmi-i Kebîr mahallesinde bulunan İbrahim  Paşa Medresesi'ne 1704-1770 tarihleri arasında üç müderris ve üç mütevelli tayini yapılmıştır.

Mehmed Efendi Medresesi: Kayıtlara göre medrese,  Ahmed Hâce/Muslihiddin mahallesinde Abdülgaffâr  Câmi  avlusundadır. Ancak Mehmed Efendi Medresesi'nin Ahmed Hâce mahallesinde ve Muslihiddin mahallesinde olduğunu gösteren kayıtlar vardır. Mehmed Efendi'nin yaptırdığı bu medreseye 1705-1760 tarihleri arasında dört müderris üç mütevelli tayini yapılmıştır. Müderrisler günlük iki akçe yevmiye almaktadırlar.

Mehmed Ağa Medresesi: Kayıtlardan medresenin nerede olduğu anlaşılmamaktadır. 1691-1779 tarihleri arasında medresenin işlerinin görülmesi için dört mütevelli ataması yapılmıştır.

Hacı Ömer ve Hacı Ali Medreseleri: Şeyh Bedreddin Cami avlusunda Hacı Ömer ve Hacı Ali tarafından iki hücre olarak inşa edilmiştir. 1754-1756 tarihleri arasında medrese hücrelerine üç müderris tayini yapılmıştır. 1756'da bu hücrelerde hasbi müderrislik yapan Abdullah hac yolunda vefat ettiği için yerine oğlu Hasan Halife göreve getirilmiştir. 1754 ve 1755 tarihli iki kayıtta da Kurşunlu Cami avlusunda bulunan şadırvan üzerinde Hacı Seyyid İbrahim, El-Hâc Ömer ve Mehmed'in inşa ettirdiği hücrelerden bahsedilmektedir. Yine 1754 tarihli bir başka kayıtta da Şeyh Cami şadırvanı üzerinde Hacı Süleyman bin Elhâc Hüseyin ve ismini okuyamadığımız bir kişi tarafından yapılmış bir dershâneden söz edilmektedir.

Zikrettiğimiz son iki kayıttaki hücrelerin ve dershânenin şadırvan üzerinde inşa edildiğinin belirtilmesi bunların ya Hacı Ömer ve Hacı Ali tarafından inşa edilen hücrelerle aynı ya da bunlardan ayrı olarak onların yanında inşa edilmiş yeni hücreler olabileceğini göstermektedir. Bahsi geçen kayıtlarda yukarıda belirttiğimiz medrese ve dershânelere dersiâm tayinleri yapılmıştır.

İsmail Efendi Medresesi: Yaka  mahallesindeki  İsmail  EfendiMedresesi’ne  1700-1774 tarihleri arasında altı  müderris,  bir mütevelli atamasıyapılmıştır.

Kâtib Mehmed Efendi Medresesi: 1734 tarihli kayıtta medresenin Kurşunlu Câmi avlusunda yeniden inşa edildiği ve Şeyh İsmail’in bir akçe ile müderris tayin edildiği belirtilmektedir.1775 ve 1780 tarihli başka kayıtlarda müderris olan Hasan Çavuşzâde Hacı Ahmed Ağa’nın bir dershâne ile on hücre inşa ettirerek medreseyi yenilediği ve bu yeni medrese hücrelerine müderris atandığı görülmektedir. 1780 ve 1830 tarihinde medreseye yapılan müderris atamaları yapılmıştır.

Konya Mollası Mehmed Efendi Medresesi: Şemseddin zâviyesinin bulunduğu yerde inşa edilmiş bir medresedir. 1721-1723 tarihli iki kayda göre harap olan zâviye Konya Mollası Mehmed Efendi tarafından medrese yapılmış ve bundan sonra zâviyedârlık, dersiamlık ve mütevellilik tayinleri yapılmıştır. Medreseye yapılan bu atamalar 1793 tarihine kadar gelmektedir.

Mehmed  Efendi,  Hacı Abbas  ve  Bazı  Kişilerin  İnşâ  Ettikleri Hücreler: Medrese hücreleri Emir-i Küçük mahallesinde Mevlevîhâne bahçesi yakınında  inşa  edilmiştir. 1725-1799 tarihleri arasında dokuz dersiâm tayini yapılmıştır.

El-Hâc Halil ve El-Hâc Abbas’ın ortaklaşa inşa ettiği belirtilen bir medrese daha bulunmaktadır. Bu medresenin, Abbas Efendi, Mehmed Efendi ve diğer bazı kişilerle inşa ettiği medrese ile aynı olduğu söylenebilir. Bu medresede ''me’zûn-ı bi’l-iftâ Ali Efendi on beş seneyi mütecâviz hasbî ihyâ-yı‘ulûm ve tedrîs'' vazifesini yerine getirmektedir. Adı geçen kişiye yarım akçe ücretle müderrislik beratı verilmiştir.

Mehmed Efendi Medresesi: Mehmed Efendi'nin Câmi-i Kebîr’de Şeyh Şâhidî mezarı yakınına (ittisalinde/kurbünde) inşa ettirdiği bu medrese ile ilgili 1756-1811 tarihleri arasını kapsayan atama kayıtları bulunmaktadır. Bu kayıtlarda dokuzu müderris, biri mütevelli ve ikisi de Şâhidî Türbesi ile Mehmed Efendi Medresesi’ne ferrâş ve bevvâb tayini ile ilgilidir. 1790 tarihinde bu medresede bâ-muayyene müderris olan Seyyid Ali medresenin belirli bir geliri olmadığı gerekçesi ile göreve rağbet etmemekte ve üç dört seneden beri başka yerde oturmaktadır. Bu durum medresenin boş kalmasına neden olmaktadır. Bu durum karşısında Seyyid Ali  görevden alınmış ve yerine Şeyh Mehmed bin Şeyh  Halil  getirilmiştir.  Bu  şahıs  da  1811  tarihinde  cahil olduğu ve taşrada ticaret yaptığı ve görevi  terk  ettiği  gerekçesi  ile  görevden alınmış ve  müderrislik  herkesin  tercihi  Mehmed’e Şeyhülislâm işareti ve nâib arzı ile tevcih edilmiştir.

İsmi Belirsiz Medrese:  Medreseyi köy halkı yaptırmış ise hangi köy olduğu belirtilmemiştir. 1758 ve 1794 tarihlerinde bu medreseye iki müderris tayini yapılmıştır.


Mektepler ve Muallimhâneler

Alaca Mekteb: Câmii-i  Kebîr  yanında bulunan mektebi Hacı Ali inşaetmiştir.  1703  tarihli  kayda  göre  mütevelli  olan  Abdurrahman’ın  vefatı  ile yerine Hasan atanmıştır.

El-Hâc  Mehmed  bin  El-Hâc  Abbas  Mektebi:  Şücaeddinmahallesindeki bu mektebin “Dârülkurrâlık” ciheti 1753 tarihinde hasbî olarakAbdülkerim Efendi’ye tevcih edilmiştir.

Hacı  Dede  Muallimhânesi:  Hâce  mahallesinde  Hacı  Dede  Câmiyanında  bulunan  muallimhâneye  1710  tarihinde  bir  mütevelli  tayiniyapılmıştır.

Hacı Hüseyin Mektebi: Deksid mahallesinde Hacı Hüseyin tarafındaninşa edilen mektebe 1724 ve 1758 tarihinde muallim-i sıbyan tayin edilmiştir.

Osman Efendi Mektebi: Emir-i Küçük mahallesinde Osman Efendi Câmi avlusunda bulunmaktadır. Mektebe 1727 ve 1735 tarihlerinde muallim ataması yapılmıştır.

Şeyh Mehmed Efendi Mektebi: Muallimhâne Emir-i Küçük mahallesindeki Şeyh Mehmed Efendi Câmi bitişiğinde inşa edilmesinden dolayı tarafımızdan bu şekilde isimlendirilmiştir. Kurucusunun kim olduğu belirtilmemiştir.  1780  tarihinde  muallimhâneye  Ahmed  isimli  birisi  muallimtayin edilmiştir.

İsmi Belirsiz Mekteb:  Şeyh mahallesinde  olup  kimin tarafından inşaedildiği  belirtilmeyen  bu  mektebin  hocalığı  1754  yılında  Hacı  Ali’ye  tevcihedilmiştir.


HAN, HAMAM, YOL VE TUVALET VAKIFLARI

Osmanlı vakıf yapıları içerisinde han, hamam ve yolların önemli bir yeri vardır. Han ve kervansaraylara Osmanlı döneminde genellikle yerleşim yerlerinin ticaretle ilgili bölümlerinde ve külliyelerin içinde rastlanmaktadır.

Hamamlar ise devletin sınırlarının ulaştığı her yerde irili ufaklı olarak inşa edilmişlerdir. Hamamların çokça yapılmasının nedeni iyi gelir sağlamalarından dolayı  idi. Bu yüzden hamamlar çoğunlukla hayır eserlerine gelir kaynağı olarak tahsis edilmişlerdir.

Muğla'ya ait hurûfat defterlerinde bu yapılardan Sultan Süleyman ve Lonca ve Kapan Hanı isimli iki hana; Hamam-ı Atik ve Hamam-ı Cedid adlı iki hamama ait kayıt bulunmaktadır. Bunlar dışında Oyuklu Yolu ve Erikli Dağı Yolu tamirine ve Pisi Köyü yol kemeri tamirine dair kayıtlara rastlanmaktadır. Osmanlı şehirlerinde halkın yoğun olduğu çarşı ve cami gibi yapılar içerisinde vakıf olarak inşa edilmiş tuvaletlere de rastlanmaktadır. Bunun örneklerinden birine de Muğla'da rastlanmaktadır. Hurûfat defterlerinde belirtilen bu vakıf yapılarıyla ilgili bilgiler aşağıda verilmiştir.


Hanlar

Sultan Murad/Süleyman Hanı: Bu hanı, Sultan Murad, başka iki kayıtta ise Sultan Süleyman, Muğla Çarsısı’nda misafirler için inşa ettirmiş ve çarşıda bir dükkânı bu hanın tamirine vakfetmiştir.   Zamanla harap olan hanı hayır sahibi Mehmed kendi malından tamir ettirmiştir. Hanın tamirine vakfedilen dükkâna ise 1760'da Seyyid Hüseyin nâzır ve mütevelli tayin edilmiştir.

Bu kayıttan başka bu hanla alakalı iki kayıtta bu hanın Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı açıkça yazılıdır. 1803 tarihli kayda göre, harap olan hanın Mehmed Efendi tarafından tamir edildiği ve hanın tamirine meşruta dükkânın mütevellisinin Seyyid Ali olduğu ve görevini kusursuz şekilde yaptığı belirtilmektedir. Belli bir zaman sonra han tekrar Kaymak oğlu Hacı Hasan tarafından tamir edilmiştir. Bu tamirden sonra Lüfullah isimli bir kişi bir şekilde Lonca ve Kapan Hanı’dır diyerek vakfı üzerine berat ettirmiş ise de beratını göstermeden vefat etmiş ve yerine Seyyid Mehmed vakfa mütevelli olmuştur.

Durum bu şekilde iken, Muğla kasabası halkı bu hanın hâla Kaymak oğlu Hacı Hasan’ın  tamir ettirdiği Sultan Süleyman Hazretlerinin binası han olduğunu, Kapan Hanı olmadığını mahkemeye haber vermeleri üzerine mütevellilik iddiasında olan Mehmed görevden alınmış ve yerine 1803 tarihinde mütevellilik Seyyid Ali’ye tevcih edilmiştir. 1822 tarihinde de Seyyid Ali vefat etmiş ve
mütevellilik görevi büyük oğlu Mehmed Emin’e tevcih edilmiştir.

Lonca ve Kapan Hanı: Kayıtlarda Muğla Çarşısı yakınında olduğu ve Kaymakçı oğlu Elhâc Hasan'ın tamir ettirdiği belirtilmektedir. 1780 tarihinde mütevelli Hasan'ın vefatı ile yerine bir mütevelli atanmıştır. 1799 tarihli kayda göre ise hanların mütevellisi olan Seyyid Mehmed'e  beratı olmadığından kaydı gereğince berat verilmiştir.


Hamamlar

İlyas Bey Hamamı (Hamam-ı Atîk): Hurûfât defterlerinde ''İlyas Bey hamâm-ı atîki'' şeklinde geçmektedir. Kayıtların, hamamın mütevelliği ile ilgili olduğu görülmektedir. Mütevelliler vakfa evladiyet üzere tasarruf etmektedirler. Hamamla ilgili ilk kayıt 1691 tarihli olup ahalinin mütevelli Halil'in vakıf yönetiminde kusurlu olduğunu kadıya bildirmeleri üzerine yerine Ahmed isimli bir kişi göreve getirilmiştir. Hamam vakfı evlâdiyet üzere tasarruf edildiğinden, tevliyetlerin sekiz sehime kadar ayrıldığı görülmektedir. Hamamla ilgili kayıtların sayısı 15 kadar olup 1765 tarihine kadar gelmektedir. 1765 ve 1170  tarihli iki kayıt, hamam vakfı gelirlerinin Muğla'daki Hacı Kahraman Medresesi’nde tedris faaliyeti yürüten müderrise tahsis edildiğini göstermektedir.

Elvan Bey Hamamı (Hamam-ı  Cedîd): 1768 tarihli kayıtta Elvân Bey'in yaptırdığı bu hamamın Ahi Sinan mahallesinde olduğu belirtilmektedir. Elvan Bey hamamının mütevelliliği için 1704-1760 yılları arasında sekiz atama yapılmıştır. Elvan Bey Hamamı vakfı icaresinden ayrılan 300 kuruş ile her gün vâkıfın ruhuna En’am suresini okunması için bir cihet oluşturulmuştur. Kayıtlara göre sureyi okuyan kişi günlük bir akçe yevmiye alacaktır. Sureyi okuyacak tâlî kişiye dair 1725-1775 tarihleri arasında sekiz atama kaydı bulunmaktadır.


Yol Tamiri İle İlgili Vakıflar

Oyuklu Yolu Tamiri Vakfı: Karabağ Yaylağı’nda bulunan Kethüda Yeri Oturağı denilen Yaylak Yurdu Muğla’da Oyuklu Yolu tamirine vakfedilmiştir. 1704-1822 tarihleri arasında yol tamirine tahsis edilen bu vakfın mütevelliliği için dokuz atama yapılmıştır.

Erikli Dağı Yolu Tamiri Vakfı: Erikli Dağı diye bilinen dağda yolun harap olan yerlerini tamir için Düğerek Tımarı’nda Karabağ Yaylağı’nda Kethüda Yeri Oturağı denilen Yaylak Yurdu vakfedilmiştir. Bu vakfa 1765-1780 tarihleri arasında dört mütevelli tayini yapıldığı görülmektedir.
Oyuklu Yolu ve Erikli Dağı Yolu tamiri için yapılan vakıf yerinin aynı olması Oyuklu Yolu'nun Erikli Dağı üzerinde olabileceğini düşündürmektedir.

Pisi Köyü Yol Kemeri Tamiri Vakfı: Pisi köyünde Arslanlı Derbent’te ''tarîk kemerin'' tamir ve bakımına aynı köydeki bir parça tarla vakfedilmiştir. Yapılan bu vakfa 1765 ve 1790, 1801, 1822 tarihlerinde  dört mütevelli tayin edilmiştir.


Muğla Çarşısı Kenîf (Tuvalet) Vakfı

Hurûfât defterlerinde bu vakıfla ilgili iki kayıt bulunmaktadır. 1796 tarihli kayda göre, Yağcı Osman Muğla Çarşısı’nda bir dükkân ile bir kaç tuvalet (kenîf) yaptırmış ve dükkân kirasını tuvaletlerin ferrâşına vakfetmiş ve bir ferrâş tayini yapılmıştır. Ancak, İsmail bin Mehmed tuvaletlerden eser kalmadığı ve ferrâşın dahi vefat ettiğini belirterek dükkân gelirini Kurşunlu Câmi yakınında Hasan Cavuş-zâdelerin yaptırdığı tuvaletlere nakledip kendisini ferrâş tayin ettirmiştir. 1799  tarihli  kayıtta ise Yağcı Osman'ın yaptırdığı tuvaletlerin ferrâşlığını yirmi seneden fazla bir süredir İshak Efendi’nin yaptığı, ölümü ile de görevin oğlu Mehmed Emin bin İshak'a geçtiği, dışarıdan İsmail bin Mehmed’in tuvaletlerden eser kalmadığını gerekçe göstererek  dükkân  gelirini  Kurşunlu Câmi tuvaletlerine naklettirdiği  ve ferrâşlığını üzerine aldığı belirtilmektedir. Mehmed Emin bin İshak, yapılan bu atamanın vakıf şartlarına aykırı olduğunu ve babasından intikal eden gelirden mahrum bırakıldığını iddia etmiş ve ferrâşlık İsmail bin Mehmed'den alınıp Mehmed Emin bin İshak'a verilmiştir.


Değişik Amaçlar İçin Kurulmuş Vakıflar

Bu başlık altında cüz ve hatim okunması için kurulan vakıflarla ilgili hurûfât defterlerinde verilen bilgilere yer verilmiştir. Aşağıda ayrıca evlada meşruta olduğu belirtilmekle birlikte nereye vakfedildiği belirtilmeyen bir vakfa da yer verilmiştir. Bu başlık altına üç vakıf dâhil edilmiş olup bunlarla ilgili bilgiler aşağıda verilmiştir.

Cüz ve Kur’ân Tilaveti vakıfları

Osman Bey Ruhu İçin Cüz Tilaveti Vakfı: Osman Bey isimli hayır sahibi Muğla yakınındaki bir parça mülk bahçesinden elde edilen gelirin 20 kuruşunu her gün dört cüz Kur'ân okunması için vakfetmiştir. Bu vakfa 1700-1719 yılları arasında altı mütevelli tayin edilmiştir. 1721 ve 1723 tarihleri arasında cüzleri okuyacak cüzhânlarla ilgili dört kayıt daha bulunmaktadır.

Receb Hoca Vakfı (Hatim Vakfı): Receb Hoca isimli hayır sahibi kişi Düğerek Tımarı'nda Karabağlar Yaylağı'nda bir parça tarlasından elde edilecek geliri yılda üç kez hatim yapılması şartı ile vakfetmiştir. Defterlerde 1691-1802 tarihleri arasında bu vazifeyi yerine getirecek olan kişilerin ataması ile ilgili 13 kayıt bulunmaktadır.

Nereye Vakfedildiği Belirsiz Vakıf: Şeyh mahallesinde Seydi Efendi evladına meşruta olan Arabacı Bahçesi denen bahçenin mütevellisi Mehmed vefat etmiş ve yerine 1721 tarihinde evlatlarından Hâfız Hasan'a kadı arzı ile tevcih buyrulmuştur.

_________________________________________________________
13. yüzyılın ikinci yarısında Türklerin eline geçen Muğla, az bir zaman sonra Türk-İslam şehri hüviyetine kavuşmuş görünmektedir. Bunda şehirde farklı ihtiyaçlar için kurulan vakıfların rolü büyüktür.
Muğla'ya ait 16. ve 17. yüzyıllara ait bilgiler hurûfât defterlerindeki verilerle kıyaslandığında şehrin mahalle sayısında fazlaca bir artış olmadığı ve şehrin çok fazla büyümediği görülmektedir. Kurulan vakıflar içerisinde cami ve mescit gibi ibadet yerlerinin diğer vakıf yapılarına göre sayıca fazla olduğu dikkat çekmektedir. 18. yüzyılda Muğla'da kaza merkezi ve kır iskân bölgelerindekiler de dahil olmak üzere toplam 75'e yakın cami ve mescit bulunmaktadır. Köy sayısı 40'a yakın olan Muğla'da 12 köyde cami ve mescit bulunması, kır iskan bölgelerinin büyük kısmında cami ve mescit olmadığını göstermektedir.

Karabağlar Yaylağı'nda 13 tane cami ve mescit bulunması, buranın günümüzde olduğu gibi 18. yüzyılda da Muğlalılar için önemli bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Kurulan birçok vakıf eserine gelir kaynağı olarak Karabağlar Yaylağı'ndaki araziler tahsis edilmiştir. Karabağlar Yaylağı’nda camiler yanında semaya açık namazgâhlar da bulunmaktadır. Karabağlar Yaylağı'nda akarsu olmadığı için su ihtiyacı kuyulardan karşılanmıştır. Kurulan kuyu vakıfları bunun en büyük göstergesidir.

Su yapıları ile ilgili birçok kayıt çeşmelerin ve suyollarının bakımsız olduğunu göstermektedir. Defterlerde 10 çeşme, altı kuyu ve bir sebilhane vakfına rastlanmıştır. Belirtilen bu su yapılarının Muğla'nın su ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğu düşünülebilir. Muhtemelen bazı su kaynakları defterlerde zikredilmemiştir.
Eğitim kurumu olarak defterlerde on bir medrese, altı mektep ve bir muallimhâne zikredilmiştir. Bir mektep dışındaki eğitim kurumlarının tamamı şehir merkezindedir. Muğla hurûfat defterlerinde medreselerle ilgili atamalara rastlanması ilginçtir. Çünkü Manisa'ya ait hurûfât defterlerinde medreselerle ilgili hiçbir kayda rastlanmamıştır. Yine Manisa'ya ait hurûfat defterlerinde esnaf temsilcilerinin atamalarına dair kayıtlar bulunmaktadır. Oysa Muğla'ya ait defterlerde bu türden atamalara rastlanmamıştır. Bu durum hurûfât defterlerinin içerdiği bilgilerin her kaza için aynı olmadığını göstermektedir.   

Defterlerde, kazadaki iki han ve iki hamam vakfı ile ilgili atama kayıtları bulunmaktadır. Dikkat çeken bir diğer vakıf türü yollarla ilgilidir. Bu yollar Muğla halkının çokça kullandıkları yollar olmalı ki buraların bakımı için vakıflar kurulmuştur. Hurûfât defterleri daha çok vakıflara yapılan atama kayıtlarını içermektedir. Bu atama kayıtlarında dikkati çeken bir husus da atamalarda yapılan usulsüzlüklerdir. Bu şekilde usulsüz olarak yapılan yüzlerce kayıt bulunmaktadır. Bu tür usulsüz atamalara göre, bir vakfın ciheti bir kişinin üzerinde iken bir başkası bir şekilde bu ciheti üzerine berat ettirebilmektedir. Peki, bu nasıl olmaktadır? Kanaatimizce ya kadılar eski ve yeni hak sahibi
hakkında iyi araştırma yapmadan İstanbul’a arzda bulunmaktalar ya da İstanbul'da ilgili kalemlerde gerekli inceleme yapılmadan berat hazırlanıp verilmektedir. Bu durum kadıların ve kalemlerdeki kâtiplerin işlerini hakkıyla yapmadıklarını ve bu kurumlarda bir yozlaşmanın olduğunu göstermektedir.

KAYNAKÇA

• Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Hurûfât Defteri No: (Tarih sırasına göre)
1136, 1140, 1157, 1119, 1091, 1128, 1139, 1145, 1148, 1135, 1156, 1146, 1149, 1150, 1154, 1151, 1155, 558, 562, 561, 560, 569, 563, 559

• Ş. Akalın, Kervansaray. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (25). Türkiye Diyanet Vakfı Yayını. (299-302), Ankara, 2002

• Akça, B. (2002). Sosyal-Siyasal ve Ekonomik Yönleri ile Muğla (1923-1960), Ankara Atatürk Araştırma Merkezi Yayını

Alkan, M. (2010). Türk Vakıf Tarihi Araştırmaları Açısından Hurûfât Defterleri: Adana Örneği. (Ankara 11-15 Eylül 2006). XV. Türk Tarih Kongresi Bildirileri 4 (1) Ankara: 825-842.

• Ö. Bakırer. Ortaçağda Muğla. Tarih İçinde Muğla. (Der. İlhan Tekeli), Muğla Belediyesi Yayınları 1, 2006.

 T. Baykara, Osmanlı Taşra Teşkilatında XVIII. Yüzyılda Görev ve Görevliler (Anadolu), Ankara, 1990, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını
• Buluç, S. (2006). İlkçağda Muğla. Tarih İçinde Muğla. (Der. İlhan Tekeli).Muğla: Belediyesi Yayınları 1. (1-9).

• Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi (9-10), Sadeleştiren: Mümin Çevik, İstanbul, Üçdal Neşriyat, 1984

• A. Çınar. Muğla Karabağlar Yaylası (Tarih, Toplum ve Kültür). Muğla Belediyesi Yayınları 6. Muğla, 2010

• Zekai Eroğlu. (2011). Muğla Tarihi. Muğla Belediyesi Yayını 7, Muğla,2011

• Semavi Eyice, Hamam. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 15. İstanbul, 2002 Türkiye Diyanet Vakfı Yayını. (402-430).

Faroqhi, S. (2006). Menteşeoğullarından Osmanlılara Muğla. Tarih İçinde Muğla. (Der. İlhan Tekeli). Muğla: Muğla Belediyesi Yayınları 1. (16-33).

•Kayar, T. (2008). Muğla’da Güz Baharı İstanbul: Heyomola Yayınları.
•Mete,  Z.  (2007).  Muğla.  Türkiye  Diyanet  Vakfı  İslam  Ansiklopedisi,  (30).
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayını.
•Zekai Mete,  XV. ve XVI. Yüzyıllarda Muğla ve Yöresi. (Basılmamış Doktora Tezi). İstanbul, 2004, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı.
•Sevim,  A.  Ve  Yücel  Y.  (1989).  Türkiye  Tarihi,  Fetih,  Selçuklu  ve  Beylikler
Dönemi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını.
•Sevin  V.  (2007).  Anadolu’nun  Tarihi  Coğrafyası  I.  Ankara:  Türk  Tarih
Kurumu.
•Uykucu,  E.  (1968).  İlçeleriyle  Birlikte  Muğla  Tarihi  (Coğrafyası  ve  Sosyal
Yapısı). İstanbul: As Matbaası.
•Uzunçarşılı İ. H. (1988).  Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu ve Karakoyunlu Devletleri.
Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını.
Mustafa Alkan, “Türk Vakıf Tarihi Araştırmaları Açısından Hurûfât Defterleri: Adana
Örneği”, XV. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 11-15 Eylül 2006), 4. Cilt, I. Kısım,
Ankara, 2010, s. 825.

Tuncer  Baykara,  Osmanlı  Taşra  Teşkilatında  XVIII.  Yüzyılda  Görev  ve  Görevliler
(Anadolu), Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 1990, s. 3-4.




Ekrem Uykucu, İlçeleriyle Birlikte Muğla
Tarihi (Coğrafyası ve Sosyal Yapısı), As Matbaası, İstanbul, 1968, s. 15-18.

Veli Sevin, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası I, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2007, s.
105-108.

Sevim  Buluç,  “İlkçağda  Muğla”,  Tarih  İçinde  Muğla,  (Der.  İlhan  Tekeli),  Muğla
Belediyesi Yayınları 1, Muğla, 2006, s. 5-7.


*Ömür Bakırer, “Ortaçağda Muğla”, Tarih İçinde Muğla, (Der. İlhan Tekeli), Muğla Belediyesi Yayınları 1, Muğla, 2006, s.10-11.
*Ali Sevim-Yaşar Yüçel, Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1989

*İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu ve Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1988

* Ali Abbas Çınar, Muğla Karabağlar Yaylası (Tarih, Toplum ve Kültür), Muğla Belediyesi Yayınları 6, Muğla, 2010
*Tülay Kayar, Muğla'da Güz Baharı, Heyomola Yayınları, İstanbul, 2008


Kaynak
XVIII. Yüzyılda Muğla'da Dini ve Sosyal Yapılar
Doç. Dr. Ertan Gökmen 
Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Bahar 2012, Sayı: 28

3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Muğla Menteşe Göktepe Köyü Karabağ Camii ve ittisalinde bulunan küçük mezarlık ve hemen yanında bulunan Karabağ Mezarlığı yakınlarında İsmi Bulunamayan Medreselerden biri olabilecek nitelikte; köy halkınca bilinen eski bir medrese bulunmaktadır.
    Gerek söz konusu medresede dedelerininin görev yaptığı düşünülen hemen caminin yanıbaşında meskün bulunan Merhum Muhammet Vehbi KURT ve ailesi, gerekse köy halkı iş bu medrese hakkında bilgi ve yönlendirmelere sahiptir.
    İş bu medrese yıkılmış olup cami, küçük cami mezarlığı ve Karabağ Mezarlığı dahilinde kitabe, mezartaşı vb. eserler ilmi araştırmalara kaynaklık edebilir.
    Köyümüzün, yöremizin tarihi ve kültürel geçmişi hakkında yine yöremiz insanının, gelecek nesillerin ve gelebilecek ziyaretçilerin bilgi sahibi olabilmeleri ve tarihi kültür miraslarımızın ilmi sahada daha iyi yerilerini alabilmeleri cihetiyle araştırılmaya, tesbite ve kayda geçirilmeye ihtiyacı vardır.
    Üzerine araştırma yapılmayan ve gereken önem verilmeyen her gün her sene tarihimizin izleri daha da kaybolmaktadır.
    İlgileriniz için şimdiden çok teşekkür ederim.
    İletişim için: memetfb48@gmail.com mail adresinden ulaşabilirsiniz.
    Saygılarımla...

    YanıtlaSil