Gazetecinin tatili yok. Bir tek Cumartesi günleri haytalık yapabiliyor, eşe dosta zaman ayırabiliyoruz. Bir köşe yazarı olarak dileğim Cumartesi günleri siyaset dışında yazılar kaleme almak. Kimi zaman bu dileği gerçekleştirsek bile çoğu zaman olmuyor, ipin ucu kaçıveriyor.
Bugün Cumartesi ve bendeniz bugün siyaset yazmak istemiyorum.
Kentin siyaset dışında kalan yüzü ile ilgili kültürü, sanatı ya da günlük yaşamına ilişkin şeyler yazmak istiyorum.
Yazının başlığı dikkatinizi çekmiştir. “Apastol Meyhanesi”.
Muğla eski kent dokusu içinde Saburhane Meydanı’nda Yörük kahvesinin hemen yanındaki tarihi bina Apastol Hanıydı.
Han 1850 ya da 1870 yıllarında Rum ustalar tarafından yapılmıştı. Hanın alt katı Apastol tarafından meyhane olarak işletilmiş, üst katı da konaklama hizmeti vermişti.
Han mübadelenin ardından 1927′den 1954 yılına kadar ilkokul olarak kullanılmış, ardından boşaltılmıştı. 1999 yılında çıkan yangında tamamen kullanılmaz duruma gelen Apastol hanı can ve mal güvenliği açısından tehdit oluşturunca 2006 yılında koruma kurulu onayıyla yıkılmış, Muğla Belediyesi tarafından kamulaştırılmasının ardından Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından hazırlanan rölöve ve restorasyon projesiyle yeniden yapılmıştı.
Han bugün Muğla Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı olarak hizmet veriyor.
Apastol Hanı yeniden restore edildiğinde buranın Muğla Belediyesine ait bir kafeterya olarak kültür turizmine hizmet vermesi bekleniyordu.
Ancak büyükşehir statüsüyle gelen yeni yönetim biçimi iki ayağımızı bir pabuca sokunca, yer sıkıntısı çeken Muğla Büyükşehir Belediyesi binayı Zabıta Daire Başkanlığı’na tahsis etti.
Saburhane Meydanı ile özdeşleşen ve kent hafızasında Apastol Hanı, Apastol Meyhanesi olarak bilinen bu tarihi mekan aynı zamanda kentin yaşam kültürünü oluşturan bir mirastı.
Kentin külhani kültürüne yer etmişti. Kafayı çekmiş, ayakta durmakta zorlanan bir müptelaya “Apastol’un meyhanesine mi gittin” denilirken, bir şeyi anlamakta zorluk çeken, söyleneni anlamayan kalın kafalı birisine de “Apastol kafalı” denilmesi tesadüf değildi.
İri yapılı, koca elli ayaklı olanlara da “Apastol” denilirdi.
Meyhaneci Apastol böyle birimiydi? bilmiyoruz.
Bildiğimiz “Apastol Hanı’nın yeniden restore edildiği ve Apastol Meyhanesi’nin yaşatıldığı. Yanlış duymadınız.
Muğla merkezde Turgutreis caddesinde gazetemiz imtiyaz sahibi Gökhan Çağlav’ın işlettiği Arabacı Rastaurant’ın bir bölümü kentin yaşam kültüründe yer etmiş bu mirası korumak adına “Apastol Meyhanesi” olarak hizmet veriyor. Apastol’un adı bu meyhanede yaşatılıyor.
Rum mavisi, tahta sandalye ve masası ile çim çim mezeleriyle, özenle bezenmiş bu mekân yok olan meyhane kültürünü yeniden yaratıyor…
Ayranlı beyaz duvarlarında; Oktay Rifat, Can Yücel, Orhan Veli, Edip Cansever, Neyzen Tevfik, Ömer Hayyam, Nazım Hikmet ve Aydın Boysan’ın stilize edilmiş şiirleri yer alıyor.
Mekana girişte sizi Oktay Rifat’ın “Burası Dalyan kahvesi, ortalık süt mavisi, Apastol bu ne biçim meyhane, tabağımda bir bulut, kadehimde gökyüzü” şiiri karşılıyor.
Arabacı Restaurant Apastol Meyhanesi’nde; mavi ile beyaz, piyazla sirke, şiirle alaturka birbirine karışmış, müthiş bir nostaljiyi oluşturuyor.
Söylemesi ayıptır (!) Gazeteci tayfası geçtiğimiz gün oradaydık, kaçamak yaptık.
Bu anı kokan mekanda adeta kaybolduk.
Vakit ilerledikçe karayağız, kaytan bıyıklı Akif usta, tıpkı Apastol’a benziyordu.
Akif, çaktırmadan halimize gülüyordu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder