Cep telefonunuzu kaybettiğinizde, içindeki hafıza kartıyla birlikte insan, hafızasını da kaybetmiş gibi çaresiz ve umutsuzluğa düşüyor. Eğer bir fırsatını bulup hafıza kartınızı yedeklemediyseniz, dost, arkadaş, akraba ve iş konusundaki muhataplarınıza bir an için artık ulaşma imkanınız kısıtlanıveriyor.
Şehirlerin de, bu şekilde hafızaları var mıdır acaba? Mezarlar, türbeler, arasta, çarşı, cami ve medreseler bizi zaman tüneline bağlarlar. Belki dedelerimizin nereden geldiğini çok iyi bilmeyiz ama, şehrin köşetaşı olan bu eserlerle bir nebze geçmişimize uzanırız. Bu aslında, insanın öncelikle kendini bilmesi ve tanımasının arayışıdır.
Muğla şehri bu yönüyle maalesef çok kaza atlatmış. Özellikle 30’lu ve 40’lı yıllarda bir çok tarihi yapımız ve mezarlıklarımız, yeni imar anlayışına kurban edilmiş adeta. Bazılarının fotoğrafları, bazılarının ise ancak anıları bugünlere ulaşabilmiş.
Milletvekili Yüksel Özden’in girişimleriyle, Muğla İl Özel İdaresi ve Muğla Müftülüğü tarafından “Muğla’nın Manevi Mimarları” adı altında bir çalışma başlatıldı. Yüksel beyin ifadesiyle bu proje “yerin altındakilerle, üstündekileri barıştırmayı” hedefliyor. Bu çalışma vesilesiyle, birçok üzücü olay yeniden gündeme geliyor.
Prof.Dr.Namık Açıkgöz’ün ifadesiyle “Muğla’nın son büyük hafızası olan Mevlevi şeyhi ve aynı zamanda mahkeme-i şer’iyye kâtibi Hoca Mustafa Fehmi Efendi (Kocamustafendi)” nin türbesi de bundan nasibini almıştır. Bugün için Devlet Hastanesi’nin, Eren Sitesi’ne bakan cephesinde bulunan türbe, gazeteci Ünal Türkeş’in hatıralarına göre, torunu olan belediye başkanı İskender Alper ve dönemin valisi Recai Güreli tarafından imar çalışmaları gerekçe gösterilmek suretiyle yıkılmıştır.
Ne acı bir durum değil mi? Torunu, dedesinin türbesini yıkıyor. Mezarını dahi nakletmeye fırsat bulamıyorlar. Mustafa Fehmi Efendi, son devrin hafız-ı kütübü (kitapların koruyucusu) olup bin beşyüz kadar el yazması ve matbu eseri bir araya getirerek Şeyh Camii yanındaki kendi kütüphanesini kurmuştur. Her ne kadar buradaki elyazması eserler bugün Süleymaniye ve Konya kütüphanelerine nakledilmiş olsa da, Muğla Müftümüz Hasan Başiş, eski kütüphane binasını şehrin sosyal hayatına kazandırmak için gerekli çalışmaları başlatmış.
Kaderin garip cilvesine bakın ki, Ulalı “şair ve diplomasız mimar” Nail Çakırhan, sosyalist görüşleri nedeniyle yıllarca hapiste yatmasına karşılık, 1983 yılında Ağa Han Mimarlık ödülünü Topkapı Sarayı’nda dönemin cunta lideri Kenan Evren’in elinden alır. Kazandığı para ödülüyle de, Konakaltı’nda bulunan tarihi hanı restore ettirir. Muğla Belediyesi de, sonradan bu hana şehirde 1931-1950 yılları arasında belediye başkanlığı yapmış İskender Alper’in ismini verir.
Şehrin hafızasına yönelik cerrahi müdahaleler sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Kurşunlu Camii’sinin karşısında bulunan tarihi Kocahan yıkılarak, yerine vasıfsız dükkan ve işyerleri yapılmıştır. Cumhuriyet nesli, kendi yapılarına da sahip çıkmamış, güzelim “Muğla Şehir Kulubü” binasını yıkarak, yerine ucube bir Ziraat Bankası binası kondurmuştur.
Büyük İslam düşünürü Farabi (872-950), ünlü eseri “Al-Madine al-Fadıla” da; “Faziletli Şehir” in insanlarını birbirine bağlayan en önemli iki faktörün aşk ve adalet olduğunu söyler. Bunlar olmadan o şehrin insanları mutluluğa erişemezler. Aşk, “Faziletli Şehir” in çeşitli kısımlarını ve halkını birleştirir; adalet ise bu birliğin bozulmamasını sağlar.
Önümüzdeki dönemde şehri yöneteceklerin, gücünü şehre boyun eğdirmek için kullanmayıp, şehri geçmişte aşkla mayalayanların önünde saygıyla eğilmeleri beklentisini taşıyoruz.
Kaynak: Çağrı Alper, http://www.muglagundemgazetesi.com/cagri-alper
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder