“Açılmış” diyorum, haberim olmadı. Basından öğrendim. Hem sevindim, hem üzüldüm.
“Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi” adını Koca Mustafa Efendi’den alan İl Halk Kütüphanesi değil… O zaten açık.
Koca Mustafa Efendi’nin Şeyh Camii avlusunda bizzat kendisinin Hicri 1262’de (Miladi 1845-1846) kurduğu Muğla’nın ilk kütüphanesi.
Tarihi kütüphanenin kitabesini ilk okuyan Prof. Dr. Namık Açıkgöz’dür. Açıkgöz’ün çevirisi şöyle:
“Kütüphâne-i Es-Seyyid Mustafa Fehmî el-Mevlevî el-Muğlavî. Sene 1262”
“Kültür Kenti” diye bize senelerdir yutturulan Muğla’da tarihi bir kütüphanenin 168 yıl sonra anımsanıp hizmete sokulması sevinilmez mi? Sevindim… Prof. Dr. Namık Açıkgöz de sevinmiştir…
O tarihi yapının önünden her gün geçenler neyin önünden geçtiklerini bilmez, yetkililer ve de etkililer ve hatta “kültür sevdalısı olduğunu” vurgulayıp, “yerelden evrensele” edebiyatı yapanlar uyur uykularında iken ben bu köşeden o tarihi yapının ne olduğunu, Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış el yazması kitaplarının buraya toplanıp gelmesini bıkmadan senelerce yazdım…
Sonra “kültür, sanat, edebiyat sevdalısı” ve dahi Muğla aşığı Prof. Dr. Namık Açıkgöz çıkıp geldi. O da yazmaya başladı. Önce “Üç Erenleri” gündeme getirdi. Sayesinde “iyi-kötü” restore edildi. Ardından Şeyh Camii’nin haziresinin sahipsizliğini ve bahçesindeki tarihi kütüphaneyi gündeme getirdi.
Elbette seviniriz… Ama ben tarihi kütüphanenin açılışında bulunamadım. Çağrılmamıştım! Üzüldüm… Meğer Prof. Dr. Namık Açıkgöz’ü çağıran da olmamış. O da üzülmüştür…
Şükürler olsun yıllar sonra sesimizi “Muğla’da yerin altındakilerle üstündekileri buluşturmak” iddiasında olan ve bu yüzden kendisine “inandığım” Prof. Dr. Yüksel Özden duydu… O’nun sayesinde (Ne zaman kapandığını bilmediğim için açılışını tarih alıyorum) 168 yıl sonra tarihi kütüphane yeniden hizmete açılabildi.
Bu kütüphane Muğla’nın hafızası idi, ama bu hafızanın kıymeti yıllarca bilinmemiş, bilinmedi… Kitaplar vaktiyle İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi ile Konya Koyunoğlu Kütüphanesine ve Muğla Müftülüğüne dağıtılmış. Bunları Prof. Dr. Namık Açıkgöz’ün araştırması sayesinde öğrenebildik.
Müftülükte olan kitapların da Ankara’ya Diyanet Vakfı Kütüphanesine gönderildiğini; gönderilen bu son posta ile Muğla’nın hafızalarından en önemlisinin tamamen silindiği bir şehir haline geldiğini de Namık hocadan öğrenebildik. Kitapların hiç olmazsa CD’lerinin Muğla’ya getirilip araştırmacıların hizmetine sunulmasını istediğini ve hiç değilse İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi’ne 1975 yılında gönderilip depolara konulan kitapların araştırıcıların hizmetine sunulmasını sağladığını da biliyorum.
Şimdi Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi’ne gidenleri hangi kitaplar, ne karşılayacak bilmiyorum ama umarım o el yazması kitaplar da bir an önce olması gereken yeri getirilir…
Namık hoca Muğla’ya gelir gelmez Muğla türkülerini Yüksek Lisans tezi olarak yaptırdı. Dünya’da ilk defa Muğla’da “Zeybek Sempozyumu” düzenledi. Şâhidî’yi ilk defa bilimsel bir panelde O dile getirdi. Son olarak da geçen yaz, Yeşilbağcılar (Gibye) Beldesiyle ilgili çalışmalar yaptı ve proje hazırlayıp Gibyeliler Derneği’ne verdi. Bu projesine de balıklama atlamaya kalkanlar oldu. 19 yıldır Muğla’nın geçmişinin peşinde koşuyor… O bunları yaparken, bîhaber olanlarca da bu kültürel değerlerin üzerinden rant temin etmeye çalışılıyor.
Hadi ben neyse de o Namık hocanın, Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi’nin hizmete giriş törenine çağrılmaması iç sızlatıyor.
Namık hoca o çalışmaları yapmamış olsa kimse “Niye yapmıyorsun?” diye sormazdı. Elbette bana da “Niye yazmıyorsun?” diyen çıkmazdı!
Vefa duygusu kalmamış…
10’u Arapça, 57’si Fransızca, 53’ü Farsça ve 2’si İngilizce olmak üzere toplam 4 bin 426 esere sahip (Umarım yeniden sahip olur) Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi’nin yeniden hizmete girmesini sağlayanlara şükranlarımı sunarım…
Açılışta Muğla Valisi Fatih Şahin ile Muğla Milletvekilleri Ali Boğa, Prof. Dr. Yüksel Özden, Rektör Prof. Dr. Mansur Harmandar, İl Müftüsü Hasan Başiş ve bütün olup bitenlerden bihaber İl Kültür Turizm Müdürü Dr. Kamil Özer hazır bulunmuş. Belediye Başkanı Osman Gürün yokmuş… Belki O da çağrılmamıştır…
Açılışta yaptığı konuşmada “Toprağın altındakilerle üstündekileri yeniden buluşturacağız” diyen Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Özden şöyle devam etmiş:
“1930’lu yıllarda kraldan çok kralcı olanlar adeta kültürel bir katliam yaptılar. Koca Mustafa Efendi’nin, Üç Erenlerin mezar taşları söküldü, türbeler yıkıldı ve üzerlerine beton döküldü. O dönemin Muğla Valisi Recai Güreli ve Belediye Başkanı İskender Alper Muğla’da geçmişimize dair bu çeşit ne kadar yer varsa yok etmeye çalışmışlar. Tarihimize ait izlerin her biri silinmeye, yok edilmeye çalışılmış. Mezar taşları sökülmüş, imha edilmiş. Mezarların başka bir yerlere taşınmasına bile izin verilmemiş. Sadece mezarların değil, geçmişimizin üzerine beton dökmek istemişler.”
Bu sözlere de üzüldüm…
Milletvekili Sayın Özden, “Burada eğitim gördüğüm dönemde pırıl pırıl işleyen bir binaydı. 2000′li yılların başlarında metruk, çürümüş, çökmüş ve içine girilemez hale gelmişti. Buralarda olmanın neredeyse suç olduğu bir atmosferin ürünü olarak bu binalar çok kötüydü.” diye devam etmiş.
1930 nere, 2000 nere?… Sanki Muğla Valisi Recai Güreli ve Belediye Başkanı İskender Alper 2000’lerde de yaşamış… Ve bildiğim kadarıyla (Kaynak Ünal Türkeş) İskender Alper, Koca Mustafa Efendi’nin torunu…
Muğlalının hafızasında bunlar yok… Varsa da bunları tazelemek kime, kimlere ne fayda sağlar? Aslında hiç birimiz masum değiliz! Toprağın altındakilerle üstündekileri buluştururken daha dikkatli olmalıyız.
Sayın Özden, konuşmasında “Dışarıdan algılandığı gibi bir Muğla’nın olmadığını, bu anlamda Muğlalıların her zaman çok dindar insanlar olduğunu” da ifade etmiş. Öyledir… Allah razı olsun…
Bilmeyenlere duyurulur. Muğla’da (bu günkü gibi değil) gerçek anlamda tarikatların hemen hepsi yaşamıştır.
Onlardan biri de “Rifailer”… Bir gün Prof. Dr. Namık Açıkgöz ile Muğla’yı gezerken beni Rifai Şeyhi Hasan Nuri’nin yatırına götürmüştü. O güne kadar haberim yoktu. Dönemin CHP’li Belediye Başkanı Erman Şahin Kızıldağ’da yol açarken, yatırı ortaya çıkarıp, korumuş… Hala orada duruyor… Devrim Gazetesi’nin eski sahiplerinden ve CHP eski İl Başkanlarından rahmetli Hasan Nuri Öncüer o Şeyhin adını taşıyan torunlarındandır.
Umarım Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi’ni bundan sonra hep birlikte yaşatabiliriz…
Bizim anlımızda “kavga” yazılı, ama bu yazı bir “sitem” yazısı…
Kaynak: Özcan Özgür, Hamle Gazetesi
Bu kütüphane Muğla’nın hafızası idi, ama bu hafızanın kıymeti yıllarca bilinmemiş, bilinmedi… Kitaplar vaktiyle İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi ile Konya Koyunoğlu Kütüphanesine ve Muğla Müftülüğüne dağıtılmış. Bunları Prof. Dr. Namık Açıkgöz’ün araştırması sayesinde öğrenebildik.
Müftülükte olan kitapların da Ankara’ya Diyanet Vakfı Kütüphanesine gönderildiğini; gönderilen bu son posta ile Muğla’nın hafızalarından en önemlisinin tamamen silindiği bir şehir haline geldiğini de Namık hocadan öğrenebildik. Kitapların hiç olmazsa CD’lerinin Muğla’ya getirilip araştırmacıların hizmetine sunulmasını istediğini ve hiç değilse İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi’ne 1975 yılında gönderilip depolara konulan kitapların araştırıcıların hizmetine sunulmasını sağladığını da biliyorum.
Şimdi Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi’ne gidenleri hangi kitaplar, ne karşılayacak bilmiyorum ama umarım o el yazması kitaplar da bir an önce olması gereken yeri getirilir…
Namık hoca Muğla’ya gelir gelmez Muğla türkülerini Yüksek Lisans tezi olarak yaptırdı. Dünya’da ilk defa Muğla’da “Zeybek Sempozyumu” düzenledi. Şâhidî’yi ilk defa bilimsel bir panelde O dile getirdi. Son olarak da geçen yaz, Yeşilbağcılar (Gibye) Beldesiyle ilgili çalışmalar yaptı ve proje hazırlayıp Gibyeliler Derneği’ne verdi. Bu projesine de balıklama atlamaya kalkanlar oldu. 19 yıldır Muğla’nın geçmişinin peşinde koşuyor… O bunları yaparken, bîhaber olanlarca da bu kültürel değerlerin üzerinden rant temin etmeye çalışılıyor.
Hadi ben neyse de o Namık hocanın, Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi’nin hizmete giriş törenine çağrılmaması iç sızlatıyor.
Namık hoca o çalışmaları yapmamış olsa kimse “Niye yapmıyorsun?” diye sormazdı. Elbette bana da “Niye yazmıyorsun?” diyen çıkmazdı!
Vefa duygusu kalmamış…
10’u Arapça, 57’si Fransızca, 53’ü Farsça ve 2’si İngilizce olmak üzere toplam 4 bin 426 esere sahip (Umarım yeniden sahip olur) Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi’nin yeniden hizmete girmesini sağlayanlara şükranlarımı sunarım…
Açılışta Muğla Valisi Fatih Şahin ile Muğla Milletvekilleri Ali Boğa, Prof. Dr. Yüksel Özden, Rektör Prof. Dr. Mansur Harmandar, İl Müftüsü Hasan Başiş ve bütün olup bitenlerden bihaber İl Kültür Turizm Müdürü Dr. Kamil Özer hazır bulunmuş. Belediye Başkanı Osman Gürün yokmuş… Belki O da çağrılmamıştır…
Açılışta yaptığı konuşmada “Toprağın altındakilerle üstündekileri yeniden buluşturacağız” diyen Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Özden şöyle devam etmiş:
“1930’lu yıllarda kraldan çok kralcı olanlar adeta kültürel bir katliam yaptılar. Koca Mustafa Efendi’nin, Üç Erenlerin mezar taşları söküldü, türbeler yıkıldı ve üzerlerine beton döküldü. O dönemin Muğla Valisi Recai Güreli ve Belediye Başkanı İskender Alper Muğla’da geçmişimize dair bu çeşit ne kadar yer varsa yok etmeye çalışmışlar. Tarihimize ait izlerin her biri silinmeye, yok edilmeye çalışılmış. Mezar taşları sökülmüş, imha edilmiş. Mezarların başka bir yerlere taşınmasına bile izin verilmemiş. Sadece mezarların değil, geçmişimizin üzerine beton dökmek istemişler.”
Bu sözlere de üzüldüm…
Milletvekili Sayın Özden, “Burada eğitim gördüğüm dönemde pırıl pırıl işleyen bir binaydı. 2000′li yılların başlarında metruk, çürümüş, çökmüş ve içine girilemez hale gelmişti. Buralarda olmanın neredeyse suç olduğu bir atmosferin ürünü olarak bu binalar çok kötüydü.” diye devam etmiş.
1930 nere, 2000 nere?… Sanki Muğla Valisi Recai Güreli ve Belediye Başkanı İskender Alper 2000’lerde de yaşamış… Ve bildiğim kadarıyla (Kaynak Ünal Türkeş) İskender Alper, Koca Mustafa Efendi’nin torunu…
Muğlalının hafızasında bunlar yok… Varsa da bunları tazelemek kime, kimlere ne fayda sağlar? Aslında hiç birimiz masum değiliz! Toprağın altındakilerle üstündekileri buluştururken daha dikkatli olmalıyız.
Sayın Özden, konuşmasında “Dışarıdan algılandığı gibi bir Muğla’nın olmadığını, bu anlamda Muğlalıların her zaman çok dindar insanlar olduğunu” da ifade etmiş. Öyledir… Allah razı olsun…
Bilmeyenlere duyurulur. Muğla’da (bu günkü gibi değil) gerçek anlamda tarikatların hemen hepsi yaşamıştır.
Onlardan biri de “Rifailer”… Bir gün Prof. Dr. Namık Açıkgöz ile Muğla’yı gezerken beni Rifai Şeyhi Hasan Nuri’nin yatırına götürmüştü. O güne kadar haberim yoktu. Dönemin CHP’li Belediye Başkanı Erman Şahin Kızıldağ’da yol açarken, yatırı ortaya çıkarıp, korumuş… Hala orada duruyor… Devrim Gazetesi’nin eski sahiplerinden ve CHP eski İl Başkanlarından rahmetli Hasan Nuri Öncüer o Şeyhin adını taşıyan torunlarındandır.
Umarım Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi’ni bundan sonra hep birlikte yaşatabiliriz…
Bizim anlımızda “kavga” yazılı, ama bu yazı bir “sitem” yazısı…
Kaynak: Özcan Özgür, Hamle Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder