4 Haziran 2015 Perşembe

Muğla’nın Kültürel Kimliği’ne Kısa Bir Bakış

Muğla, tarih boyunca her zaman ilgi çekmiş ve çekim merkezi olmuştur. Muğla topraklarının insanlık tarihinde çok büyük yeri ve önemi vardır. Bunun en başta gelen sebeplerinden birisi Muğla ikliminin insanın rahat ve kolay yaşayabilmesi için uygun bir zemin taşıyor olması, ikincisi ise coğrafyasının hem batı, hem de güney yanıyla denizlere kıyısının bulunmasıdır.

Burada sözü edilen denizler dünyanın her hangi yerindeki denizler değildir. Dünya literatüründe yeryüzünün merkezi nitelendirilmesi ile adlandırılan Akdeniz ile Ege denizi kıyıları ilk çağlardan beri insanoğlunun kitleler halinde yaşadığı bölgelerdir. M.Ö. 8000-4000 yılları arasında, bölgede, insanların örgütlü biçimde yaşadığına dair mağara resimleri vardır. Muğla yöresinde prehistorik, Tunç, Karanlık, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma ve Türk çağında önemli devlet, şehir ve kültür merkezleri kurulmuştur.

İnsanoğlunu şekillendiren iki ana kültür vardır. Bunlardan birincisi su (deniz) kültürü, ikincisi kara kültürüdür. Avcı- toplayıcı kültür her iki kültürde de ortak olmasına rağmen, kara kültürü bozkır ve tarım kültürünü doğurmuş, nihayetinde çeşitli aşamalardan sonra (sanayi, sanayi ötesi vs.) kent kültürü her iki kültürün de temel dayanağı haline gelmiştir. 

Muğla toprakları, tarih boyunca en önemli yaşam alanı olması sebebiyle hem deniz, hem de kara kültürünü bir arada bulundurma ve onu yaşatma şansına sahip olmuştur. İklimin ve coğrafyanın uygunluğu, insanoğlunun bu bölgelerde yoğunlaşmasını doğurmuş, dolayısıyla büyük bir kültür alanı olmasını sağlamıştır. Dağlarının denizi kucaklar ve içine alır şekilde denize doğru (girintili-çıkıntılı) olması, yerleşmelerin daha kolay olmasını ve bu yapıdan daha kolay yararlanmayı sağlamıştır. Kıyı ve kıyılara yakın alanlarda kurulan şehirler ve bunlar üzerine gelişen şehir devletleri uygarlığın ilk işaret fişekleridir. Buralarda okullar açılmış, dönemin nüfusuna kıyasla oldukça büyük tiyatrolar kurulmuş, gösteri ve söz sanatlarına ağırlık verilmiş, ticaret şekillenmiş, askeri ve sivil örgütlenmelerin önemli örnekleri ortaya çıkmıştır. 

Muğla'nın hemen hemen her ilçesi veya yakın yerleşme alanlarında pek çok arkeolojik kalıntı ve buluntuların varlığı bunun ifadesidir. Dünyanın yedi harikasından ikisinin Muğla ilinde (Bodrum) bulunması, bu toprakların büyük düşünürlere sahip olması (Heredot), barındırdığı yetişmiş insan kütlesi ile ilgilidir. Şehir ve şehir devletleri çerçevesinde gelişen hareketlilik tek veya belirli bir topluluğa, dolayısıyla tek kültürlülüğe dayalı yapı yerine, birden çok kültür yapısının kaynaşmasını sağlamıştır. Şehir devletlerindeki ticaretin gelişmesi kültür alış-verişinin kıyı şehirlerden başka ülkelerdeki şehirlere veya ülkenin iç kesimlerine taşınması, deniz kültürünün bozkır kültürüyle tanışması veya bunun tersinin gerçekleşmesi, her iki kültürün birbiriyle ilişkilerini artırmış ve bunlar kimi noktalarda birleşerek, kimi noktalarda da ayrışarak varlığını devam ettirmiştir. Bu devamlılık kimi zaman ticaret, kimi zaman savaşlar, kimi zaman da doğal yollardan varlığını sürdürmüştür. Bu da kültürlerime olgusunun sürekliliğini sağlamıştır.

Muğla, Türkiye'nin Batı'ya açılan penceresidir. Taşıdığı kültürel birikim ve değerleriyle Türkiye'nin önde gelen illerindendir, Muğla bölgesinde, Türkler tarafından fethedildiği 1261 yılından sonra da, önemli kültürel miras kalmıştır (yörede, 1261 tarihinden önce de göçebe veya yarı göçebe Türklerin, kira/vergi vermek suretiyle, hayvancılığa dayalı bir hayat sürdürdükleri ileri sürülmektedir). Muğla'da Türk döneminin başlangıcı yeni bir kültür ve sanat birikiminin de başlangıcıdır. Bölgeye, sanılanın aksine, sadece Oğuz boyları değil, bunun yanında Karluk ve Kıpçak boylarının da gelip yerleştiği anlaşılmaktadır. Günümüzde kullanılan ağız özelliklerinden, dil yadigarlarından, tarihi ve antropolojik verilerden bile bunu anlamak mümkündür. Yeni yapı, bölgedeki kültürel dinamizme de yeni bir ivme kazandırmıştır. Kültür; bir ülke veya bölge insanının tarihiyle, gelenekleri ve görenekleriyle, inanışlarıyla, üretim ve tüketimiyle, davranış ve algılayışıyla ve bir arada yaşama ve paylaşma arzusuyla doğrudan ilgilidir. Muğla insanının meydana getirdiği bu değerler onun karakteristik özelliğidir.

Muğla'ya gelen ilk Türk göçleriyle birlikte yeni bir kültürün de geldiği aşikârdır.

''Ekme ekin eğlenirsin
Dikme bağ bağlanırsın
Çek deveyi güt koyunu
Bir gün olur beylenirsin''

diyen Toros Türkmeni ile Muğla Türkmeni arasında yaşama kültürü ve düşünme açısından büyük tark yoktur. Bunun için, ilk dönemlerde şehirleşmeye de inanmaz. Bozkır kültürüne bağlı hayatı çerçevesinde yazları dağlara, geniş otlak ve sulara doğru, kışları ise denizlere ve sıcak vadilere doğru hareket eder (bölgedeki Türkmenlerin bir bölümünün 50 yıl öncesine kadar kışları Milas havzasına, yazları ise Göktepe ve civardaki dağlara hareket ettikleri bir gerçektir). Muğla bölgesinde, deniz, tarım ve kent kültürüne dayalı kültürel sistem, günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Bu durum, bir yanıyla değişme ve gelişmeye açık bir toplumsal yapının oluşumuna etki ederken, diğer yandan, değişimle birlikte gelen hızlı ve çarpık yozlaşmaya karşı, kendi kültürel varlığını sürdürme/muhafaza etme düşüncesinin doğmasını da zemin hazırlamaktadır.

Muğla merkezinde de bu kompleks yapının muhteşem bir tezahürü görülür. Muğla merkezi; bir yanıyla deniz, bir yanıyla tarım, bir yanıyla da kent kültürünü bir arada yaşama şansına sahiptir. Tek kültüre bağlı bu üçlü sistemin varlığı Muğla'yı ve Muğla insanını kültürel yönden de ayrıcalıklı ve dinamik kılmaktadır. Muğlalının denizle kopmaz bağları vardır. Muğla; 20 km.lik bir uzaklık olmasına rağmen hemen hemen her Muğlalı ailenin kendisinin, ya da akrabaları aracılığı ile deniz çerçevesinde gelişen hayata parelel olarak denizle yakından ilgisi vardır. Önemli bir kısmı, özellikle yazları, çevre ilçelerdeki iş merkezlerinde çalışmakta veya bu yerlerle iş bağlantısı bulunmakta, bir kısmı hafta sonunu veya tatilini kıyıdaki evinde veya sahilde geçirmekte, dünyanın değişik ülkelerinden gelen insanlarla kültür alış­verişinde bulunmaktadır. Muğlalı tarım kültürü ile de iç içedir. Hemen yanı başında yer alan ve Merkeze bağlı olan Karabağlar mahallesi veya Karabağlar yaylasında pek çok ailenin toprağı vardır ve ailelerin bir kısmı yaz boyunca buraya göçmekte, burada ekip biçmekte, kışlık erzaklarını da, geçmişte olduğu gibi, burada hazırlamaktadırlar. Muğla'nın yine hemen yanı başında yer alan Düverek mahallesi (köy), Ortaköy, Yeniköy, Kötekli gibi köylerinde de aynı husus söz konusudur. Muğlalı kent kültürü ve dokusunu da sindirme ve içselleştirme özelliğine sahiptir. Muğla'da kız-erkek ayrımı yoktur. Miras, genel olarak eşit paylaşılır. Muğla dışından evlenen kızlar, birkaç yıl içinde eşlerini Muğla'da ikamet etmeye ikna ederler. Bunun çok örnekleri vardır. Ailelerin de damada karşı yaklaşımı erkek çocuğa gösterilen yakınlıktan eksik değildir. Muğla'da söylenen "devletten, damattan hesap sorulmaz" sözü bunun ifadesi sayılabilir. Okuma-yazma oranı Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. Özellikle kent merkezinde okumaya çok büyük önem verilir. Özellikle kız çocuklarının okuması için azami gayret sarf edilir. Aileler, çok çocuklu
değildir. İkiden çok çocuklu aileye ender rastlanır. Çocuk sayısının azlığı onların daha ihtimamla yetişmeleri ve örgün eğitimde yerini almalarına zemin hazırlamaktadır. Kadınlar, Türkiye ortalamalarına göre, iş hayatının her alanında görülmektedirler. Muğla'da, daha çok erkekler tarafından yapılan işlerin bir hanım tarafından gerçekleştirilmesi yadırganmaz. Burada traktör kullanan, balıkçılık yapan, eşini motorsikletinin arkasında taşıyan hanımların varlığına rastlanabilir. Bu tür uygulamalara Türkiye'nin çok az ilinde ender rastlanır.

Muğla kültürünün yaşatılması, tanıtılması, korunması ve geliştirilmesi yönünde, son yıllarda ilde büyük bir hareketlenme görülmektedir. Muğla, çevre bilinci gelişmiş ender illerimizdendir. Muğla merkez ve Milas, Bodrum, Datça, Ula ilçelerinde ve Akyaka beldesinde geleneksel mimari ile yapılmış evlerin harika örnekleri yer alır. Özellikle Muğla Üniversitesi'nin kurulduğu 1992 yılından sonra, kent merkezinde yeni ve büyük değişim yaşanmaktadır. Bu yapısıyla Muğla, bilgi çağındaki yerini almaya hazırlanmaktadır. Muğla Valiliği ve Muğla Belediyesi'nin bu yöndeki çalışmaları takdire şayandır. Valiliğin Muğla El Sanatları Merkezi, Muğla el sanatı dokumacılığının en güzel örneklerini dünyaya tanıtmaktadır. Tarihi Özbekler Evi'nin restorasyon çalışmaları tamamlandı. Ormancı türküsüne konu olan Belen kahvesi restore edilmiştir. Muğla Belediyesi'nin restore ederek Muğla'ya kazandırmış olduğu İskender Alper Kültür Merkezi, Kültür Evi, Yağcılar İşhanı ile eski Adliye sarayı bu kültürel dokunun en önemli örnekleridir. Kültür Evi, geleneksel Muğla Evi mimarisi özellikleri taşımaktadır. Burada; Muğla yaşama kültürü ve buna bağlı olarak Muğla el sanatları, Muğla mutfağı, yazılı ve sözlü kültürüne ait örnekler ile Muğla ile ilgili yayınlar sergilenmekte, imza günleri düzenlenmekte, fotoğraf sergileri 6 açılmakta, Muğla halk kültürünün örnekleri sunulmaktadır. Geçtiğimiz yıl Gökhan Çağlav tarafından restore edilerek hizmete açılan Muğla Sanatevi'ni de burada belirtmekte yarar var. Burada da kitap tanıtmaları, imza günleri yapılmaktadır. Kadın Dayanışma Merkezi olarak hizmet veren Sekibaşı'ndaki tarihi kahvehane de yine Muğla mimarisinin örneklerinden biri olarak restore edilerek kamuya sunulmuştur.

Muğla kültür dinamikleri arasında çınarları ve yayladaki kahveleri de eklemek gerekir. Karabağlar yaylasında yer alan Keyfoturağı, Süpüroğlu, Vakıf vb. kahveler ile burada ve Kireçocağı yakınındaki Allankavağı (Çınar),Yağcılar İşhanındaki, Kurşunlu camiinin hemen kuzeyinde şadırvanla bütünleşen çınar ile Saburhanedeki çınar şehrin süsü olarak bu ahengi tamamlarlar. Saburhane'de, Kurşunlu Camii ve Şahidî türbesi etrafında tarihin nefesini tutulur. Bu kahveler, türbe, cami ve çınarlar kültürel dokuya ayrı bir ahenk katmaktadırlar ve bunlar etrafında Muğla sözlü kültürünün güzel örnekleriyle karşılaşmak mümkündür. Karabağlar yaylası etrafında teşekkül eden kültürel yapının açığa çıkarılması için çalışmalar yapılmaktadır. Belediye'nin her yıl Eylül ayında düzenlediği Kavun Festivali çerçevesinde yapılan şenlik ve yarışmalar ile düzenli olarak yapılmasa da yağlı güreş ve rahvan at yarışları da ilgi çekmektedir. Muğla merkez ilçe çevresi ve ilçelerinde düzenlenen yağlı güreş, deve ve boğa güreşi geleneksel spor dallarının önemli örnekleridir. Bunlardan Kavaklıdere Menteşe yağlı güreşleri; Yerkesik, Ula, Kafaca boğa güreşleri, Yatağan deve güreşleri, Fethiye Yörük şenlik ve bayramı bu zengin kültürün belirtilebilecek birkaç küçük örnekleridir. Bölgede avcılık sporu da yaygın bir özellik olarak göze çarpmaktadır.

Muğla Halk Eğitim Merkezi, Muğlaya Hizmet Vakfı, Muğla Folklor Araştırma Derneği (MÜFAD), Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği vb. kuruluşlarda Muğla kültürünün geliştirilmesine ve tanıtılmasına yönelik çalışmalar yoğun bir şekilde sürdürülmektedir, Muğla Emek Tiyatrosu ve kuruluş aşamasında olan Sanatsevenler Derneği bu dinamizmin örnekleridir. Hamle ve Şah televizyonları ile Devrim, Hamle, Yenlgün ve Şah gazetelerinde Muğla kültürü ile ilgili yayınlar yapılmaktadır. Valiliğin de geçtiğimiz yıl içinde yayımlamış olduğu Muğla, Muğla Yıllığı, Muğla Türküleri (kitap, 2 CD ve 2 kaset) ve Muğla Manileri dikkat çekmektedir. Muğla Üniversitesi'nin geçtiğimiz üç yıl içinde Muğla'ya yönelik olarak yayımladığı kitapların sayısı ona yaklaşmaktadır.

Muğla il merkezinde, Muğla folklorunun günümüzdeki belirgin araştırmacıları Muğla kültür dokusunun araştırılması, yaşatılması, tanıtılması yönünde önemli çalışmalar gerçekleştirmektedirler. Muğla halk türküleri, halk oyunları, halk giysileri üzerinde uzmanlaşmış olan ve Muğla'nın Bazı Sözlü Kültür Değerleri ve Halk Oyunları (Muğla, 2001) ve Öyküleriyle Muğla Türküleri (İzmir, 2003) adlı kitapları yayımlanan ve Muğla giysileri ile ilgili zengin bir koleksiyonu da bulunan Mehmet Ali Eren; Muğla halk kültürünün değişik alanlarını hem bir derleyici, hem de kaynak kişi olarak değerlendirmekte mahir, Muğla Yazıları ve Muğla Avcıları adlı kitapları ile üstad Erman Şahin; Muğla yöresi toplum yapısı, Muğla'nın Atatürk ve Cumhuriyet dönemi tarihi çalışmalarıyla tanınan ve Muğla İli Toplum Yapısı Araştırmaları-Yerkesik (İstanbul, 1971) ile Atatürk'ün Çevresinde Yer Alan Muğlalılar (İzmir, 2004) adlı kitapları yayımlanan Ünal Türkeş; Muğla kültürel dokusunun yaşatılması, tanıtılması ve geliştirilmesi için büyük bir özveriyle çalışan, geleneksel mimari ile birlikte Muğla folklorunun değişik alanlarında hizmet veren Saim Sayın; Muğla geleneksel mimarisi üzerine çalışmalarını yoğunlaştıran ve kendini bu alandaki araştırmalara adayan, birçok kitabı yanında Muğla Evi (Muğla, 1991) adlı kitabı ile de tanınan Ertuğrul Aladağ; Muğla halk kültürü üzerine derleme çalışmaları bulunan ve bunları yerel gazetelerde yayımlamak suretiyle kamu ile paylaşan Tülay Kayar; sözlü kültür üzerine derleme ve araştırmalarıyla bilinen ve kentin kültür gönüllülerinin olanaklarıyla Muğla Kitabı (Muğla, 2004) ve Muğla Ağzı Sözlüğü (Muğla, 2004) adlı kitapları yayımlanan Ali Abbas Çınar vb. araştırıcılar Muğla şehir merkezinde hizmet üretenlerin akla ilk gelenleridir.

Muğla'nın sadece kültür araştırmacıları veya uygulayıcıları değil, sanatçıları da vardır. Bunlardan Yükselecek Demirel şiirleriyle tanınmaktadır, şiir kitapları yayımlanmıştır. İlker Altınsoy roman ve hikâye çalışmalarıyla tanınmaktadır. Kerimoğlu (Muğla, 2003) ve Karaova Düğünü (Muğla, 2004) adlı sanat çalışmalarıyla Muğla Manileri (Muğla, 2004) adlı derleme çalışması yayımlanmıştır. Muğla geleneksel halk müziğinin örneklerini kendine has tavrıyla çalıp söyleyen ve bu özelliği Kültür Bakanlığı tarafından da tescillenen İbrahim Ethem Yağcı vb. sanatçılar adları bir çırpıda zikredilebilecek değerlerdir. Fethiye'den Musa Seyirci, Ünal Şöhret Dirlik ve Ramazan Kıvrak; Yatağan'dan Tarcan Oğuz; Bodrum'dan Mehmet Uslu; Köyceğiz, Dalaman ve Ortaca üzerine yazılarıyla tanınan ve hayatını Ortaca'da sürdürmekte olan Günay Karaağaç ile Bayır'da hayatını sürdüren Âşık Abbas Balcı'yı da bu kervana eklemek gerekir.

Sonuç olarak Muğla; coğrafyası, iklimi, insanları ve insanlarının meydana getirdiği kültür dokusu ve kimliği ile bütünlük göstermektedir. Bunun için, bölge halkının geçmiş tarihine, buraya değişik zamanlarda, farklı bölgelerden gelen Türklerin Türkmen/Oğuz, Karluk ve Kıpçak boylarının varlığına ve günümüz toplumsal olgu ve yaşayışına toplu halde bakmak gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder