Fethiye'den Bafa Gölü'ne, Bodrum'dan Denizli-Tavas'a kadar uzanan bir coğrafyada yaygındır sarnıçlar. Sanki bu coğrafyanın dağ başlarındaki yalnız bekçisi gibidirler.
Sarnıçlarda, daire şekilli istinat duvarı üzerini örten kubbe, taşların ters gerilim tekniğine dantel gibi işlenip göre örülmesiyle ayakta durur ve tam tepesinde kilit taşı yer alır. İstinat duvarları 40-50 santim, ancak bir taş kalınlığında olan kubbe ise l5-20 santim kalınlığındadır. Kubbe, yerden yüksekliği bir-bir buçuk metre yüksekliğe kadar yükselen istinat duvarının 25-30 santim içinden başlar. Kapı kısımlarında ve alınlığında, yekpare kesilmiş mermerler veya büyük taşlar yer almaktadır.
Kubbe veya tonozun, istinat duvarından 25-30 santim kadar içte kalmasının ve istinat duvarının dış kısmının, biraz yüksek olmasının sebebi, kubbeye düşen yağmur sularının, duvarla kubbenin birleştiği yerdeki dolgu menfezlerinden sarnıcın içine akmasıdır. Son dönemlerde yapılan sarnıçlarda, dolgu menfezleri toprak seviyesindedir ve bu yüzden, sarnıca, yağmur suyu ile birlikte, toprak da dolmakta; böylece bir süre sonra sarnıç kullanılmaz hale gelmektedir.
Sarnıca, kapıdan yağmur suyu ile birlikte suyun girmesini ve sulanmaya gelen hayvanların sarnıca düşmesini önlemek üzere 40-50 santim yükseklikte engel duvarı örülür. Böyle bir duvarı olmayan sarnıçların toprakla dolma riski büyüktür.
Sarnıçlar, genellikle dere taşıyla yapılmışlardır. Orijinallerinde, örme taşların üstünde sıva yoktur ve bu halleriyle, yalın bir güzellik sergilemektedirler. Ancak son zamanlarda, ne yazık ki, güzel ve temiz görünmesi uğruna, üzerlerinin sıvandığı ve hatta kireçle badana edilerek tek tipleştirme faciası yaşadıkları görülmektedir.
Bazı sarnıçlar, kubbe yerine kiremitli veya tenekeli çatıyla örülmüştür ve konik şekillidir. Bodrum yöresinde ise bazı sarnıçların kubbeli ve çatılı değil, tonozlu olması dikkati çeker.
Pek çoğu 5 metre çapında bir daire boyutundadır ve içleri, 2-3 metre derinliktedir. Yağmur suları sarnıcın içine, yer seviyesindeki dolum deliklerinden girer. Zemin duvarları önceleri yağlı çamurla ve kireç-kum harcıyla, sonraları ise çimento harcıyla kaplandığından, dolan su, uzun süre burada durmaktadır. İçeriye merdivenle inilir ve kovalarla çıkarılan su, sarnıcın önündeki ağaç veya kayadan oyma yalaklara doldurularak, hayvanlara verilirdi. Pek çoğunun yanında büyük birer ağaç olmasından, çobanların hayvanları bu ağacın gölgesinde dinlendirdikleri anlaşılmaktadır. Bazı köylerde ve bağ-bahçelerde, şahıs malı olarak kullanılan 2-3 metre çapında, bahçe sulama amaçlı küçük sarnıçlar bulunmaktadır. Küçük sarnıçlar genellikle Bodrum Yalıçiftlik taraflarında yer almaktadır.
Şahıs malı sarnıçlar dışındaki sarnıçların ortak kullanım özelliği dikkati çeker. Pek çok hayır sahibi, ortak kullanım amacıyla sarnıç yaptırmıştır.
Yöredeki sarnıçlardan bazılarında eski yazılı Türkçe kitabeler vardır. Okunan kitabelerden, bugüne kalan sarnıçların en eskisi, Güvercinlik-Bodrum arası, ikinci kilometrede, yolun deniz tarafında bulunmakta ve bu sarnıcın, miladi 1766 yılından kalma olduğu, kitabesinde yazılıdır. Hasbüna'llah ve ni'me'l-vekil ni'me'l-Mevla ve ni'me'n-nasir-Sahibü'l hayrat ve'l-hasenat El-Hacc Abdullah el-Muğlavi- Sene 1180 (Miladi 1766)
Halkın inancına göre, sarnıcın tarihi, Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos seferini gerçekleştirdiği 1522 yılına kadar gider. Rivayetlere göre, bölgenin toprağının son derece geçirgen olması dolayısıyla, yaz aylarında düzenlenen seferde, su sıkıntısı çekmemek için çare aranmış ve Mimarbaşı Sinan, Kanuni'ye kubbeli sarnıç yapılmasını; böylece haznede su toplanmasını ve kubbenin güneşi engelleyerek suyun buharlaşmasının önüne geçileceğini söylemiştir. Bunun üzerine Kanuni, seferden önce, güzergah üzerinde bu sarnıçların yapılmasını emretmiş ve sarnıçlar yapılmıştır. Halkın inancı böyle. Fakat yöredeki kubbeli sarnıçların çok daha eskilere gittiği tahmin edilmektedir.
Sadece sanat tarihi ve mimari açıdan değil, sarnıçlar bugün de (genellikle yol kenarlarında bulunan sarnıçlar), eski devirlerdeki ulaşım yollarının belirlenmesine yardımcı olduklarından, tarihi coğrafya açısından da önemlidir.
Milas-Bodrum Havaalanı sapağındaki sarnıcın kubbesi, 1999 yılındaki yol yapım çalışmaları esnasında ağır iş makinelerinin yol açtığı titreşimden yıkılmış, sadece istinat duvarı kalmıştır. Bodrum-Torba kavşağındaki sarnıç, yolun genişletilmesi dolayısıyla, neredeyse yolla bitişmiştir ve her ağır vasıta geçişinde, yıkılma korkusuyla tir tir titremektedir,
Pek çoğu yol kenarlarında ve dağ başlarında olmakla beraber, Bodrum ve Yalıkavak yerleşimlerinin içinde de sarnıçlar bulunmakta, bunlardan bazıları bahçe sulama amacıyla kullanılmakta, bazıları da sanat amaçlı olarak fonksiyon değiştirerek kullanılmaktadır. Bazı köylerde ise, az da olsa, hala sulama amaçlı olarak kullanıldığı görülmektedir.
Artık şehirlerde ve köylerde, evlere şebeke suyu bağlandığı için, yerleşim merkezlerindeki sarnıçlar kullanım dışı kalmıştır ama dağ başlarındaki sarnıçlar, çobanlarla, hayvanlarla ve börtü-böcekle beraber yalnızlığın ağır hüznünün türküsünü söylüyorlar. Onlar yemyeşil çam ağaçlarının arasında, yoğun bir şiirsellikle, kaderlerine terk edilmelerinin içli ağıtının son perdesinde, sessiz çığlıklarını atıyorlar ve sanat tarihinde bir satırlık da olsa yer almayı bekliyorlar sabırla...
Prof. Dr. Namık Açıkgöz
Muğla Kent Tarihi Dergisi
Sayı:1, Sayfa: 19-20
Nisan 2005
Nisan 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder