Bülbül konmuş Allan kavağının dalına
Acımış Cemal arkadaşının halına
Çin Çin Kuyu ile Allan kavağın arası
Cemalimin can verdiği yer burası
Öldürüp atmışlar kuyunun içine
Cemalimi vurdular hiç mi hiçine
Allan kavağında zencirli kuyu
İçmeyin zehirlidir suyu (Cemalimi attılar ılıdı suyu)
Yaşamı boyunca Muğla folklorunun içinde olan Lütfü Nalbantoğlu ile 18 Nisan 1996 tarihinde yaptığımız söyleşide anlattıklarından yukarıdaki türkü sözleri ve aşağıdaki hikaye ortaya çıkmıştır.
Hasan ile Cemal canciğer iki arkadaştı. Birlikte gezer tozarlardı. Aynı dönem askere gittiler, döndüler. Arkadaşlıkları, dostlukları artarak sürüyordu. Düşünceleri, hayata bakışları, zevkleri aynıydı. Aynı şeylerden hoşlanıyorlardı.
İşlerini kurmuşlardı. Evlenme zamanları gelmişti. Cemal elini çabuk tutmuş, güzel mi güzel ay parçası gibi Zeliha ile nişanlanmıştı. Birkaç ay sonra düğünleri oldu. Cuma akşamından başlayan düğün Pazar günü gelin almayla son buldu. Cumartesi akşamı damat Cemal ile arkadaşı Hasan'ın davul zurna önünde oynadıkları Muğla zeybeği günlerce konuşulmuştu.
Cemal arkadaşı Hasan'ı yalnızlık hissetmesin diye akşam yemeklerine davet ediyordu. Hasan bu gelip gidişlerde Zeliha'nın güzelliği ve sıcak davranışlarının etkisi altında kalıyordu. Gizliden Zeliha'ya tutulmuştu.
Yalnız kaldığı anlarda, başını yastığa koyduğunda gözünün önüne hep Zeliha geliyordu. Gece gündüz Zeliha'dan başka bir şey düşünemez olmuştu; onun hayaliyle yatıyor, kalkıyordu. Zeliha mutlaka benim olmalı diye düşünmeye başlamıştı. Ama bu mümkün değildi. En yakın arkadaşı Cemal buna engeldi.
Cemal de karısını çok seviyordu. Zeliha ise kocasına aşık olmaya başladığını hissediyordu. Yuvalarında mutlulukları herkesin dikkatini çekiyordu.
Hasan'ın dünyası alt üst olmuştu. Derin düşünceler içinde Cemal'i yok etmeden Zeliha'ya kavuşamayacağını biliyordu. Artık sürekli Cemal'i öldürme planları yapar olmuştu. Uykusuz gecelerinin ertesinde iş yapamaz hale gelmişti.
Hasan'daki bu değişikliği Cemal de fark ediyor, bir anlam veremiyordu. Hasan'ın bir derdi vardı ama en yakın arkadaşına bile söylemiyordu. Cemal nereden bilecekti, en yakın arkadaşının karısında gözü olduğunu.
Hasan'ın kendisine tutulduğundan Zeliha'nın da haberi yoktu. Zaman zaman Hasan'ın kendisine bakarken dalıp gittiğini fark ediyor, bunu kocasına nasıl anlatacağını bilemiyordu. Hasan iyi bir insandı, hem de kocasının en yakın dosttu. Hasan'ın kendisi üzerinde emelleri olabileceğini düşünmüyordu.
Hasan'ın durgunluğu dalıp gitmeleri Cemal'i de çok üzüyordu. Akşam üstü Hasan'ı alıp yaylaya götüreyim biraz açılır belki diye düşündü. Dükkanı kapatıp Hasan'a uğradı. Teklifini Hasan da kabul etti; yaya gidelim açılırız dedi.
Güz sonuydu. Ağaçlar yapraklarını dökmüş, ayaz çıkar olmuştu. Yürüye yürüye Allan kavağına kadar gelmişlerdi. Buraya kadar hep Cemal konuşmuş, arkadaşını teselli edecek, neşelendirecek konular bulmaya çalışmıştı. Hasan ise yol boyunca hiç konuşmamış hep dinlemişti. Sabırsızlanıyordu; cesaretini toplayıp Cemal'in önüne geçti durdu.
"Cemal seni öldürmek zorundayım" dedi bir çırpıda ve Cemal'in kollarından yakaladı. Cemal ne olduğunu anlayamamış, olanları şaşkınlıkla izliyordu. Arkadaşının şaka yaptığını sandı. Hasan'ı hiç bu kadar gergin ve kararlı görmemişti. Hasan'ın bakışlarındaki kin ve nefreti hissetti, bir anlam veremedi. Bir şeyler olacağını sezdi, arkadaşının açamadığı derdini bulmaya çalıştı, hiçbir şey düşünemedi. Kendini topladı.
Hasan'a ''Beni öldürmen senin sıkıntını giderecekse, seni rahatlatacaksa, durma öldür beni. Ama şu yerdeki gazal yapraklarının bir gün benim şahidim olacağını unutma." dedi.
Hasan için beklenen an gelmişti. Oracıkta Cemal'i öldürüp Allan kavağı önündeki kuyunu içine attı. Hava kararmıştı, etrafına bakındı, hiç kimse yoktu. Koşar adımlarla oradan uzaklaşıp Muğla'ya döndü.
Cemal'in ölüsü birkaç gün sonra bulunabildi. Göz yaşları arasında gömüldü. Herkesin yüreği yanmıştı. Görünüşte en fazla üzülen yakın arkadaşı Hasan'dı. Tabuta sarılıp sarılıp ağlıyordu; perişandı. Hasan teselli edilmeye çalışılıyordu.
Cemal'in ölümünün üzerinden beş altı ay kadar geçmişti. Cemal kim vurduya gitmişti. Öldüren bulunamamış, bilinememişti. Hasan kimselerle konuşmuyor, durgunluğu sürüyordu. Engeli ortadan kaldırmış ancak ondan sonraki adımı atmaya cesaret edemiyordu.
Akraba ve tanıdıkları laf aralarında Zeliha'yı almasının münasip olacağını söylediklerinde sessiz kalıyor, sevincini gizlemek için elleriyle gözlerini ovuşturuyordu. İçi içine sığmaz olmuştu; rüyaları gerçek oluyordu.
Dost ve akrabaları araya girip Hasan ile Zeliha'yı evlendirdiler. Hasan'ın neşesi yerine geliyordu. Zeliha kocası Cemal'i unutamıyordu. İş yaparken sanki onu izliyordu. Akşam üstü ev işlerini bitirip pencere önünde dantel örerken sokağın alt ucundan Cemal'in gelişini hayal ediyordu. Eline tığ batıp kendine geldiğinde sokağın bomboş olduğunu görüyordu.
Hasan karısını çok seviyor, onu mutlu etmek için çırpınıp duruyordu. Zaman içinde Zeliha da Hasan'a ısınıyordu ama Cemalini unutması da mümkün değildi.
Mutlu bir evlilikleri vardı. Hasan dükkanı kapatır kapatmaz soluğu evde alıyor, ev işlerinde karısına yardım ettiği bile oluyordu. İki yıl ara ile bir kız ve bir erkek çocukları oldu.
Yazları yaylaya göçüyorlar, üç dönümlük yurtlarında bahçe ve bostan yapıyorlardı. Zeliha çok hamarat ve becerikliydi. Ona iş dayanmıyordu.
Aradan 20 yıl geçmişti. Çocukları büyümüştü. O gün çocukları yaylaya gitmek istememişlerdi. Karı koca çocuklarının durumunu konuşa konuşa Allan kavağına kadar gelmişlerdi. Kavağın yere düşen yaprakları hafiften esen rüzgarla gelip ayaklarına dolandı. Hasan'ın gözlerinin önüne Cemal ve söyledikleri geldi. Beyni uğuldadı; durdu. Kendi kendine güldü. Ayaklarına takılan yaprakları tekmeyle savurdu. Zeliha ona bakıyordu; gülüşü dikkatini çekmişti. Hasan'a niye güldüğünü sordu. Bir şey yok öylesine güldüm diye geçiştirdi Hasan. Biraz yürüdüler, Zeliha bir kez daha üsteledi. "Niye güldün bana sebebini söyle" dedi. Hasan tekrar geçiştirmek için sonra anlatırım deyince Zeliha: " Ne zaman?" diye direndi. Zeliha kafasına koymuştu, kocasının gülmesi altında yatan gerçeği öğrenecekti. Haşan akşam anlatırım diyerek zaman kazanmaya çalıştı. Kaçışı yoktu, karısına bir şeyler anlatması gerekiyordu.
Akşama kadar kendi kendiyle mücadele etti. Gerçeği anlatırsa karısının tutumu ne olacaktı, bilemiyordu. Bunca yıllık mutlu evlilikleri ve koca koca çocukları vardı. Gerçekleri karısına söylese bile onun bunu kimseye bir şey söyleyemeyeceğini düşündü, rahatladı.
Gece yatağa girdiklerinde Zeliha, Hasan'a dönüp gülüşünün nedenini bir kez daha sordu. Hasan gün boyu yaptığı muhakemeler sonucu vardığı kararla yıllar önce olan biteni olduğu gibi karısına anlattı. Zeliha irkildi, gözlerinden iki damla yaş indi sessizce yanaklarına. Hiçbir şey demedi, boğazına bir şeyler düğümlendi.
Hasan rahatlamıştı. Yıllardır sakladığı sırrı karısına anlatmış, ondan hiçbir tepki gelmemişti. Yorgunlukla karısına sarılıp uyudu. Zeliha sabahı zor etmişti. Erkenden kalkıp karakola gitti. Olanları karakola anlattı, iki jandarma ile birlikte eve geri döndü. Gazal yapraklarının sırrı çözülmüştü.
Selahattin Sapmaz
Muğla Belediyesi Başkan Yardımcısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder